bugün

adam bildiğin imparator.

yakışıyor galatasaray ona.
jaja ve umut bulut'u da isteyen akıllı teknik adam. eee şampiyon kadroyu bozmak istemiyor.
gelmiş geçmiş en başarılı teknik direktör.

başarı derken kupa, kazanılan maç falan bunları siktiredin...

fatih terim an itibariyle lig tv'de canlı yayında konuşuyor.

şöyle ki,
sayın terim bugün rakibi olan ibb spor'un teknik direktörü arif erdem'in hocası. galatasaray kulübesinde terim'in yanında oturan ümit davala ve hasan şaş'da terim'in öğrencisi, canlı yayına bağlandığı lig tv'nin yorumcusu hakan şükür, milletvekili hakan şükür de terim'in öğrencisi...

kupayı mupayı siktiredin...
şu dakikadaki hissiyatı bile yeter sayın fatih terim'e.
harbi imparator...
bir zamanlar ana avrat küfür edilerek kovulan teknik adamdır.
hakkında bu sezon öncesi ve sonrası olmak üzere 2 ayrı görüşüm var..

bu sezonki performansı benim için büyük ve başarılı bir hoca mı değil mi? onu gösterecekti..

sezon öncesi düşüncelerim;

- milli takım ile euro 96'ya gitmesi altın jenerasyonun başarısıydı.. fatih terim sadece gaz veren bir hocadır. teknik taktik kapasitesi yüksek değildir. bir jebarasyon düşün ki bugun turk futbolunda forvet yokken o zaman hakan şükür, hami mandıralı, saffet sancaklı, arif erdem, ertuğrul sağlam, oktay derelioğlu gibi forvetler var.. her mevkide en az 3 -4 kalite isim varken bu takımla euro 96'da puan alamamak, gol atamamak başarısızlıktır.

bu tezime o jenarasyonu kendi buldu diyenlere fatih terim'in 2. milli takım döneminde neden bir tane adam çıkartamadığını sordum.. neden son dunya kupası elemelerinde ibrahim üzülmez ile oynuyorduk diye sordum.

- 96- 00 arasındaki basarısını ise hagi'nin gerçekten buyuk bir futbolcu olmasına bağladım.. hagi yokken 2 top yapamayan rakibi açamayan galatasaray'ı dün gibi hatırladığım için böyle düşündüm..

bu tezim 4 lig, 2 kupa, 2 cumhurbaşkanlığı, 3 tsyd, 1 uefa kupası ile çürüyor gibi gözükse de, 2. galatasaray döneminde fabio pinto'larla, cristian'larla oynaması, aynı kadro ile 3 maç üst üste oynamaması bu tezimi kuvvetlendiriyordu..

ilk döneminde alt yapıdan oynattı denilen tugay, okan, suat, emre zaten daha evvelden oynamış adamlardı. madem gençlere bu kadar önem veriyordu terim neden 2. döneminde 33'lük almaguer ile oynadı da bir genç futbolcu oynatmadı, çıkartamadı ?

diyordum....

-ancak şimdi düşüncelerim değişti.. fatih terim türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi hocasıdır..

- kadrodaki her futbolcudan maksimum yararlanıyor..

- kadrosunda istikrar var iyi oynayan takımı bozmuyor.

- eboue'yi sol açık, gökhan zan'ı stoper, sabri'yi orta saha oynatarak başladığı sezonda deneye deneye futbolcularını en verimli noktalara koydu..

- maçı yaşıyor. otomatiğe bağlar gibi her maç baros'u çıkarttığını düşünürken, 3-1 önde oldugu maçta elmander'in verimsizliğini görüp oyundan alması gibi gerekli anda gerekli futbolcuları değiştiriyor..

- servet cetin, gökhan zan gibi denenmişleri değil, semih kaya gibi genç bir adamı oynatma cesareti göstermiştir. aynı hocanın 34 yasında almaguer'i oynattığını düşürsek..

- emre çolak gibi çelimsiz, ürkek bir adamdan iyi de oynasa, kötü de oynasa yararlanmasını bilmiştir..

- engin baytar, felipe melo gibi arıza futbolcuları oynatmasını biliyor..

kısaca bu sezon gerçek anlamda teknik direktörlüğü yapıyor. her anlamda çok tecrübeli davranıyor.. hocalık kariyerinin en verimli dönemi. şampiyon olsun olmasın cristian'la oynayan, abdullah ercan'ı transfer eden mantelitesi ile değil, bu mantelitesi ile uzun yıllar galatasray'dan ayrılmamalı..
2 galibiyet alınınca dünyanın en iyi teknik direktörü olduğu rivayet edilen vasat standart altı teknik direktör. bir guardiola, bir jose morinho bir aykut kocaman hiç değil. 4-3-3 oynatsaydı galasaray'ı kıyameti o zaman görmek gerekirdi. iyi yırttınız da 4-4-2 oynayacak kadro vardı elinde. neyse.
galatasaray takımından hiç bir zaman küfredilerek yollanmamıştır.. onu galatasaray'dan yollayan özhan canaydın'dır. tam tersi son adanaspor maçında galatasaray taraftarı terim'i alkışlarla ugurlamıştır.

ayrıca o dönem hala kendini italya'da sanan, her defasında " avrupa'dan teklif var" diye böbürlenen terim'in gitmesi hayırlısıydı..

zaten o dönemki gelişi etik de değildi..
--spoiler--
soru: ibb 10 kişi kalmasaydı ne olurdu?
cevap: biz bu sahada 9 kişi, 10 kişi kaldık, kimse bize bir şey sormadı. biz de sormayacağız.
--spoiler--
türk futbolunun yetişdirdiği en büyük değer.

iki evladı yanında * , bi evladı büyümüş de rakip olmuş *, bi evladı meclise vekil olmuş *. çok büyük adam be.
semih kaya'yı yoktan var ederek, hiçbir gelişme sağlayamayarak bir serdar özkan olma yolunda olan emre çolak'ı geliştirerek hocalığını bir kez daha göstermiş imparator.
aydın yılmaz hala adam olmuyorsa, varın gerisini siz düşünün.
tartışmasız imparator lakabını hak eden teknik direktördür.

(bkz: imparator fatih terim)
7 ocak 2012 samsunspor galatasaray maçında ne kadar iyi bir teknik direktör olduğunu bize göstermiştir.

sabri'yi kazanmak adına mallıklarına ısrar etmeyerek gerekli değişiklikleri yapmıştır.

yürüyedur imparator.
-Morinho fatihi tanisa istifa ederdi.
+bosver bunlari gel hadi cay icelim.
(bkz: morinhonun sol tassagi)
galatasarayımızın başına gelmiş en güzel şeydir.her türlü övgüyü haketmekle beraber 2.yarıya çıkardığı kadroyla ne kadar yürekli olduğunu göstermiştir.
şüphesiz türkiye cumhuriyetinin en iyi teknik direktörü.
başarılarla dolu kariyerine, samsun deplasmanında 2-0 dan 4-2 ye çevirerek, efsane bir galibiyet daha ekleyen teknik direktör.

imparator.
pınar argun'un "devre arasında oyuncularınızı uyardınız sanırım ikinci yarı bambaşka bir galatasaray vardı" demesine, "uyarı biraz hafif kalır. artık nasıl söylenir bilemiyorum ama uyarının daha koyusu daha fazlası diyelim" karşılığını vererek yardıran adamdır.

http://www.youtube.com/watch?v=67c6nhdb_-g

(bkz: 7 ocak 2012 samsunspor galatasaray maçı)
pınar argun'un "devre arasında oyuncularınızı uyardınız sanırım ikinci yarı bambaşka bir galatasaray vardı" demesine, "uyarı biraz hafif kalır. artık nasıl söylenir bilemiyorum ama uyarının daha koyusu daha fazlası diyelim, teknik ekipteki arkadaşlarımla beraber bir şey yaptık" karşılığını vererek beni düşünmeye iten adamdır. ayrıca sabri ile ilgili soru sorulunca "sabri'nin değil benim hatamdı, onu koruyabilirdim takımı bozmak istemedim." şeklinde cevap vererek teknik direktör olduğunu bir kez daha ispatlamıştır.
Ümit milli takım teknik direktörlüğüne başladığımda A milli takımın da antrenörlüğünü yürütüyordum. Şüphesiz eskisine oranla yeni şeyler peşindeydim.Çünkü inandığım bir şey vardı ki milli takımımız kulüp hüviyetine bürünmemişti.Bununda düşünce, yorum ve anlayış eksikliğinden kaynaklandığına inanıyordum.

işte bu nedenle daha ilk günden başlayarak plan ve proje geliştirdik ekibimle.

Önce Türkiye'yi dokuz bölgeye ayırdım ve bölge antrenörleri tayin ettim.Antrenörlerimiz düzenli olarak bölgelerindeki tüm maçlarını izliyorlardı.Bu maçlarda dikkati çeken futbolcular periyodik olarak izleniyordu. Hemen her ay önüme düzenli olarak listeler konuluyordu ve ekibimle değerlendirip bilgisayara aktarıyorduk bu isimleri.Üstelik sadece bir kez değil, birkaç kez izliyorduk.Sözgelimi kasımda izlenilen futbolcular şubatta, mayısta da izleniyordu ve gösterdikleri aşamaları değerlendiriyorduk. Bunlarla da yetinmeyip, liglerin bitiminin hemen ertesinde bu arkadaşlarımızı belli bir yere toplayıp seçmeler yapıyorduk.

Yanılmıyorsam Rüştü'yü de bu seçmelerin izmir ayağına çağırmıştık. O dönemde üçüncü ligde oynuyordu ve Burdur Gücü'nün de üçüncü kalecisiydi.Rüştü'yü izmir'deki o seçmelerde beğendim, daha doğrusu ondaki yeteneği gördük, Rasim Kara ile birlikte.

Ancak Rüştü çok gençti ve önünde de iki tane iyi kalecimiz daha vardı. Bu iki kalecimiz hem yaşça Rüştü'den büyük hem de o dönemde ondan daha iyiydiler.

"Bak evladım, sen çok yetenekli bir gençsin, önünde iki arkadaşın var, ama kaleci kazağı burda. Durma çalış, hem de çok çalış. Bu kazağı hak ettiğin an sana vereceğim" dedim.

Tabii, bu samimi düşüncemdi.Çünkü inanmadığım bir şeyi hiç kimseye söylemem ben. Belki hemen olmayacak, biraz zor olacaktı bu iş ama olacaktı ve buna inandığım için de bu düşüncemi ona söyledim. Şüphesiz, bunu biraz da bilerek söyledim.Çünkü, biliyordum ki, benim ağzımdan bu sözleri duyan o yaştaki çocuk mutluluktan uçacak ve bir amaç sahibi olacak ve daha çok çalışacaktı.

Peki, neden böyle davranıyordum. inandığım bir gerçektir, sıradışı şeyler yapmak, ya da başarılmayanı başarmak risk isterdi. Dolayısla seçmenin, bulmanın ve yaratmanın sıradan insanların işi olmadığını da biliyordum. O halde belli riskleri göze almadan önemli şeyleri başaramazsınız.Kaldı ki seçmek kadar yetiştirmek ve yeni isimleri futbolumuza kazandırmak da önemli bir takım meziyetler istiyordu. işte, Rüştü'yü daha o yıllarda, üçüncü ligdeki bir takımımızın üçüncü kalecisi olduğu halde seçmemizin nedeni buydu.

Aslında, Rüştü konusundaki bu tavrım başka futbolcular için de geçerliydi.Sergen ve Tugay'da olduğu gibi. Tabii, bütün bunlar kolay olmadı.O yıllarda Türkiye'de olduğum halde iki ay hiç evime uğramadığım dönemler oldu.Yani bu kadar yoğun ve ciddi çalışıyorduk.O kadar ki Türkiye'deki tüm takımlardan belirlediğimiz yüzlerce futbolcunun yaşı, meziyetleri, karakteri ve mevkisindeki performansını tek tek listelere döküyorduk.Arkadaşlarımla oturup değerlendirirken Türkiye ligindeki takımlarımızın yöneticilerini de o değerlendirmelere çağırıyorduk.Dahası kulüp yöneticilerimize de bu futbolcularla ilgili tavsiyelerde bulunuyorduk. Mesela "forvette şu, orta sahada bu, defansta şu" diyerek gencecik çocuklar için referans oluyorduk.

Peki, nedenbu yolu seçiyorduk. Bunun iki sebebi vardı.Birincisi ve en önemlisi geleceğin A Milli takımını oluşturmak.Doğal olarak ikincisi de bu çocukların oynayarak pişmesini fırsat yaratmak ve tabii bu arada kulüplerimizin de ucuz yoldan genç yeteneklere kavuşmasını temin etmek.

Bir ara iş öyle bir boyuya geldi ki ekip arkadaşlarım yorulmaya başladılar ve " Hocam, yöneticilerin transfer konuşmalarından bıktık" dediler. Ben de onlara "iyi, o halde koltuklarınızı onlara verin, çünkü yöneticiler bu çocukları alıp takımlarında oynatacaklar ve sonra da milli takıma verecekler, bundan hiç yakınır mı insan" dedim.

işte, bu anlayışla çalışıyorduk ve Rüştü'yü de bu amaçla takibe almıştk.Hatta, hiç unutmuyorum, birgün Sürmeli Otel'de kampımız vardı.Daha kampın başında bana şöyle bir eleştiri gelmişti. "Bu nasıl iş, Rüştü denilen çocuk kendi takımında üçüncü kaleci, ama Ümit milli takıma çağrılıyor" denmişti. Oysa biz kendi takımında oynamasa da Rüştü'yü izliyorduk.Çalışıyordu, üçüncü kaleci olduğu halde birinci kaleci gibi antrenmanlarda performans sergiliyordu.Nitekim, üçüncü kaleci Rüştü, daha sonraki bir kampımıza kulubü tarafından gönderilmeyince, hemen faks çektim ve " derhal gönderin, yoksa ceza yersiniz" dedim. Demek ki, Rüştü artık takımı için de önemli bir hale gelmişti ki kampımıza gönderilmek istenmiyordu.Çünkü, o hafta çok önemli bir maçı vardı Antalyaspor'un.Şüphesiz bu da bizim ciddi çalışmamızla olmuştu.Çünkü kulüp antrenörleriyle diyalog içindeydik.Beğendiğimiz gençler takımlarında yer bulamıyordu bazen. Antrenörlerine rica ediyorduk "hiç olmazsa hafta arasındaki amatör maçlarda oynamasını sağlayın" diyorduk, sağolsun onlar da bu konuda bize yardımcı oluyorlardı.Hatta, beğendiğimiz bu futbolcuların oynayarak pişmesi için onları bazı kulüplere tavsiye ediyorduk.Nitekim, Rüştü'nün, Antalyaspor'la ilk anlaşması da böyle olmuştur.Bizim tavsiye ve referansımızla Antalyaspor alınmıştır Rüştü.
..

Aslında o dönemde bilgisarımızda tespit ettiğimiz tam 215 tane genç vardı.Ve bu çocukların içinde çok önemli yetenekler yer alıyordu.Ama ilginç olan şuydu, kendi takımlarında ilk on sekize giremeyenlere bile, yer veriyorduk biz milli maçta.Mesela, isveç'le oynadığımız A Milli maçta benim oynattığım Sergen, kendi takımında o dönem ilk on sekizde yer almıyordu.

Tabii, o yıllarda yaptığımız çok güzel bir iş daha vardı.Milli takımlar, kulüp ve bölge antrenörleri çok hoş bir diyalog içindeydik.Adeta saygı ve sevgi temelinde kenetlenmiştik ve bilgisayarlarla çalışıyorduk, her futbolcunun gelişimini izliyorduk. Bu da yetmez, aile yapılarına kadar gözönünde tutuyorduk.

O kadar titiz ve sistemli çalışıyorduk ki, yeni bir yeteneği bile hemen değerlendiriyorduk.Mesela, ümit Milli Takım, izmirspor'la bir hazırlık maçı yapıyordu. izmirspor'un sol kanadında oynayan futbolcu dikkatimi çekti ve baktım bizim bilgisayarda adı yok.Doğan Emültay hocamıza sordum, 1970 doğumluymuş ve adı Hamza'ymış çocuğun.Maç bitti, çocuğu çağırdım ve hemen Efes Otel'deki Ümit Milli Takımın kampına katılmasını söyledim. işte bu çocuk sonradan yıllarca Galatasaray'da oynayacak olan Hamza'ydı. Zaten daha sonra da 1993 yılında A milli takıma aldım Hamza'yı..
.
Mesela, Rüştü'nün Antalyaspor'da üçüncü kaleci olduğu dönemi anımsadım o an. Hiç unutmuyorum, Kanal 6'da yayımlanmıştı. Antalyaspor'un bir maçından çekilmişti. Maç devam ederken birinci kaleci kalede, ikinci kaleci yede kulübesinde ve üçüncü kaleci olan Rüştü de tribünde çekirdek yiyor, çıtlata çıtlata.Kanal 6'nın yorumu da aşağı yukarı şöyleydi: "çok garip, Antalyaspor'da tribünlerde oturuyor, ama Ümit Milli Takım'ın birinci kalecisi".

kaynak : http://devrimderki.blogsp...stuyu-nasl-kesfettik.html
Gaz verme (motivasyon)uzmanı galatasaray teknik direktörü.
imparator.
http://www.youtube.com/watch?v=9gkihlnyn5k
akşam akşam akıl alan kişidir. ronaldinho falan dedi ben halen orada kaldım.
süper lig'de harcandığını düşündüğüm türk futbolunun en başarılı teknik dlrektörlerinden biri.
Mustafa Denizli ile birlikte Türkiye'nin en iyi yerli teknik direktörleri.
güncel Önemli Başlıklar