fakir insanların düşünme yetilerinin kaybolmasından mütevellit pekala doğru olan durumdur.

selam istasyon insanları...

ben ki seyyar simitçilerin en bilgilisi, tezgah altında karl marx okuyan bilgi küpü, sattığı simitteki susamların sayısını logaritmayla bulan dahi fakir, geçen yine istasyonda oturdum ve insanları gözlemeye başladım.

bilirsiniz istasyonları. birbirini tanımayan binlerce insanın ortak durağı. doğallığın gözleme değer kattığı nadir mekanlardan. yolcusu, hırsızı, yankesicisi, sapığı, dönercisi, simitçisi ile birlikte başka bir dünyadır istasyonlar. aslına bakarsanız bir istasyon, bulunduğu ülkenin aynasıdır.

- ''gevreğe gel'' nidalarımla unutturunca kendimi kalabalığa, izlemeye başladım yurdum insanını aynadan. elinde ekmeğiyle bir çocuk takıldı gözüme. üstü başı perişan, doğulu bir çocuk. 14- 15 yaşlarında ya var ya yok. aklında eski zamanlardan kalan bir hip- hop şarkısı, ritmik adımları ve serkeş yürüyüşüyle ekmeğini almış eve götürüyor. üstü başı eski, belli ki fakir bir çocuk...

hip hop müzikle ritim bulduğu için dengesiz bir yürüyüşü vardı. derken bizim polis akif' e yanlışlıkla değdi ve elindeki ekmek düştü.
o serkeş, o mazlum delikanlı yerini kızgın ve ekmeğini düşüren o polise kin duyan bir canavara bıraktı. hemen yaklaştım ve aralarındaki şu konuşmaya şahit oldum.

- önüne baksana be!
- sen çarptın bana çocuk.
- hadi lan ordan
- doğru konuş alırım ayağımın altına.
- kimsin lan sen! ekmeğimle oynama belanı bulursun.

dedi ve saldırdı. bir boğuşma yaşandı tam o sırada müşterim geldi. ben simiti 75 krş' tan satarken 75 krş için bir kavga yaşanmıştı az ileride. hem de bir hiç uğruna... erasmus' un verdiği öğütlerle yetişen biri olduğum için hemen koştum çocuğu tuttum.

- al kardeş ekmek parası kavga etme.
- abeğ ben para değil ekmeğimi isterim.
- al işte ekmek al.
- yok abey önce hakkımı isterim.
- ne hakkı amk? çarpıştınız.
- ama ekmeğim düştü.

dedi ve saldırdı yine. sonrasında temiz bir dayak yedi.

öylece kaldım ve düşünmeye başladım. ulan zengin bir adam olsa kaybettiği parayı telafi etmek için yumulurdu. ama bu fakir çocuk haysiyeti için, ekmeği için kavga ediyor. balık değil balık tutmayı öğretmemi istiyor. kaybetmekten o kadar korkmuş ki, bilinçli bilinçsiz kendisine zarar veren herkesi tehdit unsuru olarak görmüş.

öylece kaldım ve birden ampul yandı ve evvelden yazdığım şu söz dudaklarımdan döküldü...

'' bir fakirin haysiyetiyle bilinçsizce bile olsa sakın oynamayın. çünkü onların tek sahip olduğu servet haysiyetleridir. eğer haysiyetlerini yitirirlerse o zaman gerçekten suçlu olacaklar.''
kaybedecek bir şeyin olmaması duygusundan ileri geliyor olabilir. zaten tüm duygular birbirinin aynı kesin odur.
arkasindan uzulucekleri öyle aham şahan mal mülklerin olmadigindandir.
kaybedecek bi şeyleri elbet vardır ailesi, arkadaşları belki çocukları. ancak umutları yoktur. umutsuzluk her şeyi yaptırabilir insanlara. yüreklilik mi dersiniz, gözü karalık mı siz bilirsiniz.
kaybedicek pek bir şeylerinin olmadıklarını düşündükleri içindir. Ey hayat Bir can borcum var! VAr mı başka bir şeyim.. Varsın olmasın der! ve Allah ne verdiyse girerler olaya.
''firari saniyeler çalarken ruhumdan
serkeş bedenim günlerini yaşıyor. ''

gururundan başka kaybedecek bir cevheri kalmayan insanların, şu kerhane dünyadan ve onun içinde yaşayan kahpelerden daha cesur olmasıdır.

paramız yok! bu yüzden kaybedecek bir şeyimiz yok.