genelde hanımlar için kullanılan tabirdir. niye, çünkü erkekler zaten evlenmeden önce ne şekil bir öküz yavrusu olduklarını belli ederler. yani evlendikten sonra nasıl bir yavru ile yaşanacağını kestirmek için müneccim olmaya gerek yoktur. halbukisi kadın milleti olduğu gibi değişir. nereden bildiğimi sormayın artık. onbin değişik yerde açıkladım.
not: yahu öküzü yavrusu olmaz aslında. zira öküz tarlada çalıştırılmak için iğdiş edilmiş boğadır. çiftleşemeynce ne yapar gücünü sapan çekmede kullanır...
tabi ben de başlığın bütünlüğünü bozmamak için artislik yapmadım.

not2: bir şey daha küçük beyinli koca popolu türk kadını diye başlık açtığımda bana eks oy veren arkadaşlarım bu kadınlardır bu şekilde ezilenler... istisnaları saymazsak okumuş kendini geliştirmiş evlenmek için değil de sevdiği için evlenen kadınlarda bu tür sorunların olması mümkün mü?
bazen eleştiri ağı olabilir, bu gibi durumlarda kalkanı çekmeden önce ne söylendiği anlaşılırsa şahsımız adına daha hayırlı olur.

ek: bir konuda birden farklı görüş olması mümkün olmakla beraber farkı görüşleri savunanlarında diğer görüşe hak verdiği görülebilr. başlığın tanım beyanı bence çok doğru ama, bunun suçlusu annesi tarafından o şekilde yetiştirilen erkek mi?
bu arada koca ağzımı istediğim yerde şeklde açarım. sorunu olana kafamla birlikte...*
(bkz: evlenmeden önce evrim halinde olanlar)
(bkz: evlendikten sonra özüne dönenler)
çok eşli insan doğasına olabildiğince aykırı "evlilik" gibi insan hayatında "evrim" niteliğindeki bir değişikliğin yaşanması durumudur. öküz denmesi doğru değildir. hata başka bir yerde aranmalıdır.
kadınların evlenme korkusunun sebepleridir. erkeklerin de evlenme korkusunun sebepleridir.
evlenince evrim geçirip insan yavrusuna dönüşen öküz yavruları da vardır. *hal böyle olunca mühim olan evrimin yönüdür denebilir.
aslında kadın erkek diye ayırmak yanlış bence. erkekler elde edinceye kadar herşeyi yaparlardı. yaparlardı diyorum çünkü artık evlenmek için binbir takla atan kadınlar oluyor. erkekler rahat. nasılsa kırkında da 20 lik kızla evlenebiliyor, ellisinde de çocuk sahibi olabiliyorlar. etraftan evde kaldı, kartladı artık diyip başının etini de yemiyorlar. oysa kadınlar, bunların hepsine maruz kalıyorlar ve tez elden evlenmek için kendilerini, her daim anlayışlı,bakımlı, bağışlayıcı, evde erkeğine yemeği büyük bir zevkle yapacağı intibaları veren, giyinmekten çok hoşlansa da, erkeği kızar diye dekolte giyinmekten vazgeçen, geçmişte çıktığı erkek sayısını ondan ikiye düşüren, eğlenilecek kız değil evlenilecek kız imajı verebilmek için olağanüstü çaba sarf eden, hiç sinirlenmeyen, pamuk gibi kadınlar olarak göstermek zorunda kalıyorlar.
tabi imza atıldımı malum tablolar çıkıyor karşımıza.
eski aşklar yok artık diyen büyüklerimiz gibi, umarım bizde, bizden sonraki nesile, bir zamanlar aşk için evlilikler yapılırdı, hep birarada olmak, onun kokusuyla uyanmak için, demek durumunda kalmayız.
artik nasilsa benim, nikahi bastim özüme dönebilirim felsefesiyle yasayan okuz yavrularidir.
Bazıları fazla evrilir ki biz bunlara baba diyoruz bazen
(bkz: öküz kısırdır yavrusu olmaz)
her 100 erkekten 99 u böyledir. ben "eşime karım bile demem oğlum ne kadar kabaca" derler. ama fosssss diye söner havaları. çünkü erkekler azla yetinmezler, hep daha fazlası. hadım ediceksin böylelerini, bak bakalım evrim geçirebilecek bir şeyleri kalıyormu.
(bkz: enişte)
(bkz: baba)
aile mahkemesinde, bir celsede sepetlenecek yavrulardır. işin kötüsü, bu yavrular, boşanma davası açıldığı anda tekrar iyiye dönen türdür. dava geri alınırsa, yine değişeceğine delalettir bu. tren garına koyun bunları. oyalansınlar.
kadın erkeğin değişeceğini ümit ederek evlenir
erkek ise kadının değişmeyeceğini.
(bkz: SÖZLÜKTEKi bağyanlara selam etmek)
maskelerini kaldıran insanlardırlar.

insanlar sürekli belli kimliklere bürünürler. her daim bir kıyafet misali kişilik taşırlar üzerlerinde. işte bu kalkan zamanla sertleşip katılaşabileceği gibi zamanla aşınıp ortadan kalkabilir de. ama yine de hiçbir zaman maskesiz kalmayız. bunun adı bilinçaltıdır zaten.

sorunun derinine inmeyi bırakıp, sıradan hayatta verilebilecek örneklere bakarsak hepimizin tahmin edebileceği bazı şeyleri paylaşmak isterim. yeni tanıştığınız birisi ile gerçek kişiliğimizle konuşmayız asında. bunu itiraf bile edemeyiz kendimize. hep karizmatik olan bizizdir. ya da filörtteki ilk buluşmaları, tabiri caizse canım cicim ayları...

hep o dönemlerde hatırlayın en iyi okullara gidiyoruzdur, en kaliteli insanları tanıyoruzdur. geleceğe dair onlarca planımız vardır o aylarda. karşımızdaki karşıt cinsin bize aşık olması için (belki de istemeyerek) elimizden geleni yapmaya çalışırız.

o karşı cinsi elde ettiğimizde ise durum değişmeye başlar.

deşiriz çünkü onu elde edebilecek bir heycan kalmaz. çünkü zaten elimizdedir. bir telefon kadar yakındır bize. sonrasında karışı taraf bizim aslında "süpermen" olmadığımızı anlar doğal olarak. gerçek kişiliğimiz yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar.

oysa ki çiftlerin bunu baştan tahmin edebilmesi gerekiyor. tahmin etsinler ki, ileride bir problem yaşanmasın, kolay atlatılabilsin.

insanlar yaşları ilerledikçe kendi anne-baba rollerine bürünürler. yani şu an, bababnıza-annenize çok kızıyor olabilirsiniz, ondan nefret ediyor da olabilirsiniz ama eğer bir kızsanız bilin ki çok büyük ihtimalle anneniz gib bir anne olacaksınız. babanızın kopyası bir baba. çoğunlukla böyledir çünkü. her geçen gün maskelerimiz düşmeye devam ediyor çünkü.

bir kişi ile uzun sürecek birlikteliklerde-ki biz buna genel olarak evlilik diyebiliriz- karşı cinsin kişiliğinin yanında aile yapısına da bakılmasında fayda var. anasına bak kızını al atasözü de buradan çıkmıştır zaten. yaşlandıkça çocuklaşıyoruz çünkü. çocukluğumuz da bizim aile yapımızın en somut göstergesidir. öyle değil miydi?

farklı tarihler kadın ve erkeğe çok fazla farklı sorumluluklar yüklemişdir. erkek nasıl ki yıllar yıllar evvel gidip mağraya et götürdüyse, bugün için de erkeğin belli görevleri olduğu aşikardır kadından farklı olarak. yapı olarak peki neden erkek avcıdır da kadınların farklı görevleri vardır derseniz bunun tek sebebinin biyolojik üstünlük (kas yapısı) olduğunu sanmıyorum. yani kadın ve erkek sadece kas yapısı-vicut yapısı olarak değil, beyinlerinde gezen bilnlerce kimyasaldan ötürü de kadından çok farklıdır. kadınlar daha duygusaldır genel olarak. erkek sonuçla, nedenle ilgilenir. somut verilerdir kanıtları. savaşçılar bu yüzden erkekdirler. kaslarından ötürü değil yani. günümüzde geldiğimizde ise yani modern dünyada, durumun çok da farklı olmadığını görüyoruz.

günümüzde toplumun erkekden istedikleri ile kadından istedikleri arasında fark vardır.

fark vardır çünkü kadın ve erkek birbirinden farklıdır.

ama iki tür de evrim geçirmemiştir. sadece şartlar değişmişdir.

ne erkekler evlendikden sonra öküzleşir, ne kızlar evlendikden sonra yemek yapmayı unuturlar. genelleme yapmak yanlış olsa da, durum aslında evlilğe bakış açısıdır. kadın içinde aynıdır erkek için de...
evrim geçirmenin nedenlerinin evlenilen bayanda olduğu öküz yavrusudur.
öküz kelimesinden öte bir şey varsa o kelimenin kullanılması gereken öküz yavrularıdır. evlenmeden önce romantik cümleler ağızlarından düşmez. evlendikten sonra hiç birinden eser kalmaz.
(bkz: Allah müstehakını versin kamil)
evrim bir surectir ve evrimi tetikleyen dis unsurlar vardir. evlilikte yasanan erkek evrimini tetikleyen baslica dis neden de evlendikten sonra aniden ozgur ruhlu kiz modundan geleneksel kadin moduna gecen disilerdir. Evlenmeden once Nietzsche'den, felsefeden bahseden hanim kizlarimiz aniden annesinin sozunden cikmayan robotlara donusuverir. eskiden az siklikta yapildigindan atesli bir sekilde yasanan cinsel hayat birden "basim agriyor, simdi olmaz"lara donusur. aslinda karsi tarafa borcumuz olan sevisme ve cinsel tatmin sanki erkege yapilan bir iyilik gibi gorulmeye baslanir, silah olarak kullanilir. etki-tepki unutulup tum suc erkege atilir.

Allah ilk insani, Adem'i yaratir ve dunyaya gonderir.
Yillar gectikten sonra cani sikilan Adem Allah'tan bir es istemeye karar verir
"Allah'im bana eslik edecek, beni tamamlayacak, guzel, alimli, becerikli, sevecen, hos sohbet, anlayisli bir ortak istiyorum" demis.
Allah da "tamam bunu yaparim ama sag gozunu, sol elini ve sag ayagini alirim" demis.
Bunun uzerine uzun uzun dusunen Adem "bir cift kaburgaya ne verirsin" diye sormus.
Gerisini hepimiz biliyoruz.
genç yaşta evlenmiş buzağılardır. inek dırdırından bu hale geldikleri iddia edilmektedir.
bir ömür boyunca peşinde koştuğu şeye kavuşunca haliyle kaçınılmaz olarak dünya s.kime minare g.tüme moduna giriyor. hani bu başka şeyler için de geçerli hevesler son bulunca heveslenilenin kıymeti kalmıyor.