bugün

günler boyunca görülen, birbiri ardına, birbirinin devamı niteliğinde olan kabuslardır.. şöyle de bir şey var elbet;

en uzun kabusun bilmem kaçıncı gecesinde bilmem kaçıncı kez koyuyorum kafamı yastığa, bu sefer uyuyabilmek ümidiyle. aklımda dolaşan onlarca sorunun cevabını bulamamış olmanın verdiği huzursuzlukla bir türlü gözümü dahi yumamıyorum ki karşıma aynı resmin çıkacağını bildiğim için, uyumak nasıl mümkün olsun ? kaç dakika olduğunu saymıyorum. kaç saniyeyi saymıştı odanın içindeki saat. hakkaten, o saat ne kadardır vardı orada. nasıl oluyordu da daha önce varlığından bihaber olduğum saat, son zamanlarda her gecemi mahvedebiliyordu, beynimi ele geçiren ‘tik tak tik tak tik tak...’ sesleriyle. hayıflanıyorum önce saate, ona odaklanmama sebebiyet veren her şeye. sonra dikkatimi ona vermemekte karar kılıp aklımı meşgul etmemeye çalışıyorum onunla. hıh.. ne aptalım ama ! getirmiyorum saati aklıma, düşünmüyorum onu. ne aptalım ama ! odadaki sessizlik düşüyor önce aklıma.. sonra susuyorum.. ne aptalım ama ! aklımı zaten kurcalayan bir şey yok muydu sanki. sanki bu saat aslında bana bahşedilmemiş miydi o anda, günlerdir beynimi kemiren cevapsız sorulardan uzaklaşmam için. ne kadar da aptalım !

bilmem kaçıncı kez kalkıyorum yataktan, gene bir uyku teşebbüsünün başarısızlığının da ağırlığını omuzlarımda hissederek.. küçük adımlarla, belkide uykum gelir ümidiyle atılan, yavaşça ilerliyorum küçücük evin diğer ucuna. bilmem kaçıncı kez alıyorum kumandayı elime, bilmem kaçıncı kez kırmızı tuşa basıp açıyorum televizyonu ve bilmem kaçıncı kez başlıyorum aynı kanaldan, kısa süreceğinden emin olduğum dijital seyahate. bu olmaz, bunlar çok salak, işi gücü yok mu bu adamların, bu hala devam mı ediyor ? vs vs vs.. hiç bir kanal nedense hitap etmiyor o geceki bana. daha öncekilerde olduğu gibi. ve beklenen son, bilmem kaçıncı kez kapatıyorum televizyonu o gece. bilmem kaçıncı kadehi elime alıp gene bilmem kaçıncı kez dolaşmaya başlıyorum evin içinde, içimdeki ‘biyerlere gitmek isteği’nin tetiklemesiyle.. kaç adımda kanepeye varacağımı, kaç adım sonra halının diğer ucuna geleceğimi ezbere biliyorum artık. bir yudum aldıktan sonra, gözlerimi kapıyorum.. kısa süreceğine emin olduğum bir başka seyahat daha. ‘her şeyin hep güzel olduğu tek yer hayallerdir’ diyorum gene önce, belkide milyon kere tekrarlandığını bilerek bu cümlenin tarihte. ardından başlıyorum ikinci bir özneye gerek kalmadan nesnelerimi belirtmeye. beni gösteriyor zarflar, yerimi belirtiyor, gitmek istediğim yeri olduğu gibi, kısacası beni tamamlıyor bu sefer tümleçler. ve ben getiriyorum bu sefer yüklemi. ikinci bir özneye gerek duymadan mutluluk’la getiriyorum, sevinç’le bitirmeyi planlıyorum seyahatimi. ne güzel ama ! gözlerimi kapatırken aklıma gelen ilk şey bu oluyor. zira, güzel oluyordu her şey, yalnızca hayallerde dahi olsa.

eskiden olsa ne güzel hayal kurardım. eskiden olsa ilk seferde uyurdum ben zaten, eskiden olsa hep hayal kurarken uyurdum ben.. en güzel yanı, tamamlayamamamdı belki. her seferinde aynı iştahla başlayıp, aynı şeyleri tekrarlamaktı bana bu kadar güzel gelen, aynı heyecanla. her seferinde başka bir ayrıntıyla güzelleştirerek. oysa şimdi ?

bilmem kaçıncı kez hayal kurmayı bırakıyorum gene. bilmem kaçıncı kez aynı eve çıkınca girdiğim sokaklar. kısa süreceğinden emin olduğumu söylemiştim halbuki. gene haklıyım, allah kahretsin! gene aynı gecedeyim, gene aynı sabah olacak. gene uykusuz, gene kahve desteğiyle, çekilmez olan gündüzün yerini bitmez geceye bırakması için çabalayacağım.. ve en sonunda, daha ne kadar süreceğini düşüneceğim, kim bilir belkide kaç gün boyunca, bu en uzun kabusun.
güzel ülkemin başındaki kâbustur.
güncel Önemli Başlıklar