bugün

Vaktiyle bir büyük bostan, bostanın da ortasında bir kocaman bostan kuyusu vardı. Kuyunun dolabını bir eşek çevirirdi. Sağı solu görüp aynı yerde döndüğünü anlamasın diye, eşeğin gözlerinin her iki yanına siperlik takmışlardı.
Eşek, sabahtan akşama, yol gidiyorum zannıyla, aynı yerde dolabı gıcırdata gıcırdata dönerdi de, dönerdi. Ve o döndükçe, iki bilek kalınlığında buz gibi bir su çıkardı kuyudan.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Bostan sahibi, o suyla patlıcanları sulardı; domatesleri, fasulyeleri, kabakları sulardı... Kol gibi mor mordu patlıcanlar. iri iri, kırmızı kırmızıydı domatesler. Körpe körpeydi fasulyeler, kabaklar...
Hep eşeğin çıkardığı suyla büyür, gelişir, lezzetlenirdi bostan sebzeleri.
Ve eşek, gözünde siperlikler; yol gidiyorum zannıyla, dönerdi de dönerdi.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Bostancı, her sabah eliyle yoklayarak, tartarak bakardı patlıcanlara, kabaklara, domateslere. Sonra kıvama gelmişlerini bir güzel koparıp toplar, küfelere doldururdu.
Öyle gür, öyle bereketliydi ki kuyudan eşeğin çıkardığı su; o bostandan yetişen her şey, bütün pazarlarda kapışılarak satılırdı. Ve bostancı boşaltınca dolu küfelerini, bir sigara yakar, cebindeki paraları okşayarak eve dönerdi.
Ve eşek dönerdi.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Eşek, sadece bostandaki kötü, sararmış otları yerdi. Söküp söküp sadece onları verirlerdi eşeğe. Bostancı ise, pazara gitmeden eve ayırdığı patlıcanları yerdi, domatesleri, kabakları, fasulyeleri yerdi.
Bazen düşünürdü bostancı:
- Şu eşek bir bilse ki, derdi, yol gidiyorum diye, hep aynı yerde dönerek çıkardığı suyla oluyor bunlar; vazgeçer de verdiğim kötü, sararmış otları yemekten; hak ister körpe fasulyelerden.
Sonra da gülerdi:
- Alt tarafı eşek bu, gözleri de kapalı; nereden bilip anlayacak ne yaptığını.
Gerçekten hiçbir şeyin fakında değildi eşek.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Bir gün bir haşarı çocuk uğramıştı bostana. Çaktırmadan bostancıya, çıkarıvermişti eşeğin göz siperliklerini. Eşek sağa bakındı, sola bakındı, bir - iki döndü ve anlayınca yıllardır aynı yerde döndüğünü, sıkıldı canı, durdu. Eşek durunca, gıcırtı durdu, dolap durdu, su durdu.
Yavaşladı patlıcanlara, kabaklara, domateslere gelen su, kurudu.
***
Öye kızdı ki bostancı görünce bunu:
- Höst ulan deeh, eşşşek oğlu eşek yürü...
Elinde sopayla koştu eşeğin üzerine. Vurdu kıçına, vurdu kafasına. Bir sallandı, iki sallandı eşek, tınmadı. Neden sonra fark etti ki bostancı, biri çıkarmış eşeğin gözündeki bağları. Görmüş eşek etrafı.
- Ulan hangi namussuz, hangi deyyus, hangi it yaptı bunu.
Çocuk kıskıs güldü uzaklardan.
Yeniden taktılar siperlikleri eşeğin gözlerine. Verdiler sopayı, verdiler sopayı.
Eşek başladı yine dönmeye, ama isteksiz.
***
Hala döner eşek, gıcırdar dolap, çıkar su... Ama bilir artık eşek, işin ne olduğunu.
Ve sık sık başını kaşır bostancı:
- Ulan öğrendi eşek ne yaptığını.
Döner, döner eşek isteksiz. Büyür patlıcanlar, domatesler...
Dön eşek döööön, dön eşek dön

çetin altan