bugün

Evrimsel psikolojiye göre, hayatta kalmamız için en gerekli alet ve edevat olan dişlerimize yaklaşan bu yamyam kılıklı et obur dişçilerin bizi bu yeme yetimizi sonlandıracak korkusu.
birinin çocukluk korkusu, öbürünün geceleri kabusu. öteki kapının önüne kadar gitmiş geri dönmüş. diş hekimine gitmeden önce psikolojik tedavi gören var. bir başkası da 32 yaşındayım iğneden korkuyorum yoksa gidicem yazmış. şaka mısın lan. en değerli kan grubuna mensup olduğum için üç ayda bir o sedyeye uzanıp bir ünite doldurmazsam, kendime olan saygımı sorguluyorum. olm sözlüğün adı değişsin lan. valla. balkon sözlük olsun. balkon çocuukları sizi.

size o kadar saydırdım ama bişi itiraf ediim mi? ben de çok korkuyordum. ahahaha böyle benim de rüyalarıma giriyordu. ama sizinkiler gibi patolojik nedenlerden değil, tamamen duygusal. çok tuzluydu. bir gün masaya çöktüm tel + estetik uygulama bi hesap çıktı ortaya. böyle alt alta topladım topladım ama en son sayıyı gözlerim kapalı yazdım kağıda. gözümü açtım. kağıda baktım. üstümde ne kadar var diye sağ elim cebime gitti. sigara paketi geldi elime. bi sigara yaktım. pederin mezuniyetimde anneme sigara için söylediği o söz geldi aklıma. annem karşılık olarak susmuştu, böyle biraz etrafa baktı düşündü ama diyecek bir şey bulamamıştı. peder, imanüel kant a, röne dekart a kitap yırttıracak o sözü söylemişti evet; ''içen de ölüyoo içmeyen de''

şimdi hesaba göre ben diş hekimine bu parayı bayılırsam, ömrümün geri kalanını zeytin peynir ekmek üçlüsüyle idame ettirmek zorunda kalıcam. hatta bazı zamanlar zeytin peyniri bile unut. sadece ekmek. peder haklıydı. ben de babam gibi düşünüyordum yani armut ağaca çok da uzak düşmemişti. zeytin yiyen de ölüyo yemeyen de. olm her şeyi geç annem cevap veremedi diyorum. düşün otuz senelik ev hanımı. sustu kadın. imkansız!

üç sene tel taktım. ama gri renkteki metal tellerden değil. tedaviye ekstradan bin tl daha bayılıp beyaz porselen takdırdım. konuştuğum çoğu kişi ben söyleyene kadar tel olduğunu farketmiyordu. allaşkına o gri renkli tenekeyi ağzınıza sokturmayın. tamam hadi ucuz diye taktırdınız uykulu gezmeyin lil wayne gibi görünüyorsunuz. evin içinde güneş gözlüğüyle dolaşan pigme orospu çocuğu ya.

şimdi ptt kapanmadan çıkmam gerek. geç kaldım. korkunuzu yenip gidin.
bir de onun adı dişçi değil. dişçi ne lan. simitçi gibi.
Hayır ilaç değil ki gözünü yumup bi hamlede yutasın. Saatlerce o metalleri yansayan, Alien filminden fırlamış canavarlara benzeyen makinelerin altında oturmak, o dönen vızıldayan şeylerin ağza girmesi...

Niye genel anestezi yapmazlar ki diş tedavilerinde? Çenelerimin arasına bi şey sıkıştırsınlar ben baygın ağzım açık yatarken çeksinler koparsınlar kırsınlar törpülesinler...
başka hiç bir korkuya benzemeyendir. benimdir.
müzik ile tedavi eden özel klinikler çözüm olabilir.

not: müziği seviyorsanız tabi.
Bu başlığa şu bakış açısıyla da yaklaşılmalı dişçi korkusu, dişçinin korkusu. Evet herkes korkar dişçiye gitmekten, dişçileri böyle korkunç varlıklar olarak görür kötüler. Peki ya dişçi, onun açısından düşündünüz mü hiç? Koltuğuna oturan her insandan korkar o, acaba ağzı nasıl, acaba kokuyor mu(ki genelde kokar), acaba dişlerini fırçaladı mı yoksa yine işlem sırasında önce susamları mı temizleyeceğim? Tüm bunlara dayanmaya çalışan bir insan düşünün bir de onun korkusunu.
Seksenlerde maraton man diye bir film izledigimi hatırlıyorum. Bana orada bir korku geldi. Nazi subayı bir adam vardı. Kanal tedavisi tadinda işkence yapıyordu dustin hofmann kaçıyordu. Koca filmden akılda kalan iki sahne.
bu korkunun sebebi bazen o acayip sesi çıkaran makina olabiliyor. ismi aklıma gelmedi şimdi. jııvvvvvzzztttttttt diye ses çıkarıyor. dolgu yaparken anamızı ağlatıyor. kötü bir alet. allah onun belasını versin.
şunlardan birinin yüzünüze doğru yaklaştığı andır : * *
görsel
Diş ağrısı başlayana kadar süren korkudur. O ağrı başladığında otomatik olarak randevu alınır ve tıpış tıpış doktorun yolu tutulur. Tedavi olurken daha uzun süreceği düşünülür ama doktorun “ağzını çalkalayabilirsin, üzerine baştırma, bir süre bir şey yiyip içme” demesi üzerine içinizden “bu kadar mıydı lan, ne ara bitti” diye geçirirsiniz. Çıkışta ağzınız yamulmuş olacak. Sezen aksu gibi gezeceksiniz. Belki de şarapçı dayılar gibi. Diş sağlığı çok önemli.
hastaları domine edip işlemi rahatça uygulayabilmek için dozunda olması gereken korku. yoksa kendilerini patron zannedip 10 dakikalık işlemi 1 saatte yaptırıyorlar.
dozundan fazlası için de bu geçerli.
Diş ağrısından kafayı duvarlara vurmamış insandır o ağrıyı çekeceğime paşa paşa disciye giderim.
beni en çok iten şey, o matkabın çıkardığı köpüksü sesler. anlayamazsınız bu korkuyu.
insanların senkopa girmesine neden olur.
*ay doktor hanım bana bi şeyler oluyooo.
Ne var bu kadar korkacak bi türlü anlayamadığımdır.
Aha da buldum. Pis herif.

http://movieplayer.it/fot...-laurence-olivier_248135/