bugün

islam dini için mübarek bir gün kabul edilen cuma günlerinde, camilerde din görevlileri tarafından verilen vaaz.
(bkz: cuma hutbesinde uludag sozluk)
geneLde cuma hutbeLerinde hafta içerisindeki önemLi bir konuya dikkat çekerLer.. bayramLar'a denk geLirse bayramLar hakkında biLgi içerikLi şeyLer söyLenir, bayramLarın önemi anLatıLır..
asıl oluşum nedeninin eğitmek olduğu, imam tarafından uygulanan organizasyonlardır.
cuma hütbelerinin nedeni halkı eğitmek, seçilen konu üzerine bilgi sahibi olmasını sağlayan verileri, cuma'ya gelen insanlara empoze etmektir. ***
bu haftaki hutbe de imam kopardı bizi
hutbenin sonunda "cemaat kuran ögrenmek gereklidir. her mümin insan ögrenmelidir. bu hafta baslayacak olan kuran kursuna kadınlarınızı, eşlerinizi, hanımlarınızı *gönderiniz. siz nerde ögrenirseniz ögrenin."diyerek ucurdu bizi.
cemaat saskin hala cümleyi cözmeye calisiyo...
(bkz: imam fantezileri)
içerisindeki dini terimlerden ötürü dini bir anlam yüklenilmemesi gerekilen metin.

"asit yağmurları" + "çevre kirliliği" gibi garip şeylerden bahsediliyor. lan sen desene bana "luwian şu zararlı, yapma", "luwian bu böyle kötü, bilgin olsun" . ama yok. anlayamadım gitti bu işi. garip bir muhabbet.
din adamları artık bilginlik seviyesinde olmadığı için son derece gereksiz bir muhabbettir. adam sizden daha üst seviyedeyse oturun dinleyin tabii, fakat tam tersi ise size ne katacak, hiç.
yeni bir cuma hutbesine yaklaşmaktayız az kaldı. bütün hafta boyunca yaşadığım psikolojik bozuklukların bir anda düzeltilme anıdır. playboyluktan hacılığa geçiş anıdır.
bugün cuma namazı'nda mısır'da yaşanan olaylara istinaden yurt genelinde okunacak hutbedir.

Türkiye genelindeki camilerde okunacak "Mazlumun Ahı, titretir Arş-ı Rahman'ı" hutbesi, "Zulmedenlere asla meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur.Sonra size yardım da edilmez." ayetiyle başlayacak.

Kur'an-ı Kerim'in en çok üzerinde durduğu kötülüklerden birinin zulüm olduğuna işaret edilecek hutbede, bütün peygamberlerin tevhid mücadelesinin aynı zamanda insanların onurunu, izzetini, şerefini ve haysiyetini ayaklar altına alan her türlü baskı ve zulmü ortadan kaldırmaya yönelik olduğu vurgulanacak.

"Zulüm, haddi aşmaktır. Hak ve hukuk tanımazlıktır. Adaletsizliktir, haksızlıktır. insanı insan yerine koymamaktır. insan haklarını, kul hakkını en büyük ihlaldir. Bu sebeple zulüm, hem bu dünyada hem de ahirette cezası şiddetli olan büyük bir günahtır. Zalimler asla kurtuluşa eremeyecektir. Onlar, kıyamet gününde karanlıklar içinde kalacaklardır. Yollarını bulamayacaklardır. Çünkü zalimler, dünyada zulmettikleri insanların hayatlarını karartmışlardır. Onlara dünyayı zindan etmişlerdir. Mazlumların beddualarını almışlardır. Şimdi hesap gününde karşılaştıkları zor ve çetin manzara, mazlumlara yaptıklarının kendi başlarına gelmesinden başka bir şey değildir" ifadelerine yer verilecek hutbede, zulme yardımcı olanların ise Hz. Peygamber'in ifadesiyle Allah'ın gazabına uğrayacağı belirtilecek.

Hutbede, Allah'ın zalimlere yardım edenlerle ahirette asla görüşmeyeceği, zulme sessiz kalanlara, zulmü görmezden gelenlere de merhamet edilmeyeceği dile getirilecek.

"Düşünce ve davranışta zalimlere meyletmek zulümle; hainlere ortak olmak ihanetle; suçlulara arka çıkmak cürmün kendisi ile eşdeğerdir. Zalimler karşısında hakkı söylemek en büyük cihattır. Zalimin zulmünü önlemek hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşun ta kendisidir." ifadelerinin kullanılacağı hutbede, islam dünyasında birçok yerde zulmün kara bulutlarının görüldüğü bildirilecek.

Ramazan ayında ve Ramazan Bayramının hemen ardından bu hafta boyunca Mısır'da binlerce insanın katledildiği, bir insanlık suçu işlendiği belirtilecek hutbede, "Bu acı hadise, hepimizi derinden yaraladı. Acılarımızı kat be kat artırdı. Ama biz biliyoruz ki mazlumların ahı büyüktür. Biz biliyoruz ki masumların kanları üzerine kurulu hiçbir saltanat, hiçbir hükümranlık ayakta duramaz. Biz biliyoruz ki Allah zalimleri sevmez. Biz biliyoruz ki Allah zalimleri hidayete erdirmez." ifadesine yer verilecek.

Hutbede, hiçbir dünyevi hırsın, çıkar ve siyasetin bir insanı yaşatmaktan daha değerli olmayacağı vurgulanacak. Masum insanları katledenlerin, bu duruma maddi ve manevi destek verenlerin, gerçekte bütün bir insanlığı katlettiklerine değinilecek hutbede, bunların er ya da dünyada ve ahirette cezalarını bulacağı bildirilecek.

"Şartlar ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, dini, ırkı, rengi ve coğrafyası ne olursa olsun Müslüman, her zaman zulmün ve zalimin karşısında, mazlumun ise yanında yer almalıdır. Zulme şahit olan herkes, en az zulme uğrayan kadar zulme karşı durmalıdır. Kur'an-ı Kerim, değil zulme razı olmayı, zulmedenlere meyletmeyi bile yasaklamıştır. O halde Müslüman, zulmü alkışlayamaz, zalimi asla sevemez. Zulme göz yumamaz. Kanayan bir yara gördü mü ciğeri yanar. O yarayı iyileştirmek için her türlü sıkıntıya göğüs gerer. Fakat hiçbir zaman 'adam aldırma da geç git' diyemez. Her zaman hakkı tutar ayağa kaldırır. Zalimin hasmı olur, mazlumun dostu." ifadelerinin kullanılacağı hutbede, şöyle dua edilecek:

"Biz de bugün Hz. Musa'nın, duasında Rabbine söz verdiği gibi Rabbimize yöneliyor ve söz veriyoruz: 'Rabbim, bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım.' Sevgili Peygamberimizin duasıyla Allah'a yalvarıyoruz: 'Allah'ım! Zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.'

Allah'ım! Mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissettir! Bizi zalimlerden yana eyleme! Bize basiret ver, feraset ver! Bütün Müslümanları, vicdanlarından mahrum eyleme! Bizi vicdansızlarla beraber eyleme! Bizi zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı suskun kalanlardan eyleme!

Allah'ım! Mısır'da ve dünyanın muhtelif yerlerinde katliamlarda hayatını yitiren kardeşlerimize rahmet eyle! Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar ihsan eyle! Müslüman kardeşlerimize içinde bulundukları zor durumdan bir an evvel kurtulmaları için yardım eyle! Şu mübarek Cuma günü hürmetine dualarımızı kabul eyle."

amin.
abd ırak' a girdiğinde de keşke bunlar olsaydı ama o zaman tezkere peşinde koşuyorduk. ulan yatacak yeriniz yok.
illerin müftülüklerinin web sayfaları üzerinden erişilebilir.

istanbul: http://www.istanbulmuftul...tr/hutbeler-ust-menu.html
ankara: http://ankaramuftulugu.gov.tr/yeni/icerik-110.html
bursa: http://www.bursamuftulugu.gov.tr/dosyalar/hutbe.html
kayseri: http://www.kayserimuftulu...gov.tr/hutbe/projects.asp
izmir: http://www.izmirmuftulugu.gov.tr/index.php?m=hutbe

artık cumaya gitmeyip, cumaya gittiğinizi anlamak için hutbede ne anlatılıyordu diye soranlara şak diye yapıştırabilirsiniz cevabı sevgili kardeşlerim. rabbim hepinizi korusun.
Hak için mi, muktedir için mi hutbe okunuyor dedirten hadise.
Sosyal medyada dedikodu yapmayın, çarpılırsınız, benden söylemesi...

ayrıca (bkz: dedikodu)

'Kıymetli Kardeşlerim!
Üzülerek belirtmek gerekir ki günümüzde bir
eğlence unsuruymuş gibi gösterilen dedikodu faaliyetleri,
asılsız söz ve ithamlar, iftira, yalan ve çirkin sözün her
türlüsü özellikle iletişim araçları ile merak ve ilgi
uyandıracak tarzda sunulmaktadır. Bu şekilde âdeta bir
yalan ve gıybet sektörü meydana getirilmektedir. Bu
durumun ise dinî ve ahlâkî açıdan fert ve topluma çeşitli
zararları vardır.
Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan bir
haber, milyonları etkileyebilmekte, kitleleri tesir altına
alabilmektedir. Kimileri bilgisayar başında, ilahi gözetim
altında olduklarını unutarak kişilerin haysiyetini, şerefini
zedeleyecek sorumsuz tutumlar sergileyebilmektedirler.
Böylece, bir taraftan kul hakkına, diğer taraftan da
toplumda infiale neden olarak kamu hakkına
girmektedirler. Oysa sadece yanındayken değil,
yokluğunda da bir insanın hukukunu çiğnememek,
onurunu zedelememek müminin iman ve ahlakının bir
gereği değil midir? Dedikodu, yalan, iftira, gıybet gibi
kötü sözlerle dilini zehirli bir ok haline getirenler, bunun
bir hesabının olacağını düşünmezler mi?
Kardeşlerim!
Malumdur ki kap, içindekini dışa yansıtır. insanın
dili de kalbinin aynasıdır. Eğer kişi berrak bir zihne,
tertemiz bir gönle sahipse dilinden de güzellikler
dökülür. Kötü düşüncelerin, çirkin işlerin esiri olmuş bir
kalp, dili de köreltir. işte Allah Resulü’nün dil ile kalbin
ilişkisini vurgulayan şu hadisi ne kadar da önemlidir:
“Zandan uzak durun. Zira zan, sözün en yalanıdır.
Birbirinize kulak misafiri olmaya çalışmayın,
birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle
üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset
etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt
çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz.”6
Aziz Müminler!
Dil, kelam bize bahşedilmiş en önemli
nimetlerdendir. Geliniz, bu nimeti rıza-i ilahiye uygun
kullanalım. Söylediklerimiz, yaşadıklarımız,
yaşadıklarımız da söylediklerimiz olsun. Sözümüzün,
dilimizin bir ahlakı, bir adabı olsun. Sözlerimiz hikmetli
ve ibretli, sözlerimizin gayesi de insan onuru ve
haysiyetini yüceltmek olsun. Biz, söylediklerimizin değil,
söylediklerimiz bizim esirimiz olsun. Dedikodu, gıybet,
sû-i zan, yalan, iftira ve çirkin sözlerle hem insanlar hem
de Rabbimiz katındaki değerimizi düşürmeyelim.
Efendimiz (s.a.s)’in sıklıkla dile getirdiği şu duayı
kendimize şiar edinelim:
“Allah'ım! Kulağımın kötülüğünden, gözümün
kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin
kötülüğünden sana sığınırım.”'
diyanet tarafından belirtilen ve her hafta seçilen bir konu üzerine camiye gelen cemaate anlatılan söyleyiştir.allah rızası esas alınır.
özeti sosyal medya kullanmayın, başınızı kuma gömün, dünyayı siktir edin, muktedirler ne derse itaat edin ve köleliğinize devam edindir. Bu millet ne zaman saçma hutbelerden vaazlardan kurtulup rasyonel ve gerçekçi kaynaklara yönelecek diye düşünüyorum, tahminimce hiçbir zaman.
bulunduğum camide 14. girdide yazılmış olan hutbeden önce fatır suresinin 10. ayeti okunmuş, içinde \"tayyib\" geçen bu ayetten sonra sosyal medya üzerinden insanlar hakkında gıybet etmemekten uzun uzun bahsedilmiştir.

O sırada aklıma çok uzun zaman önce bir camide imamın vaazı sırasında gıybet olmayan şeylerden bahsettiği gün aklıma geldi. O alim imam şöyle diyordu: biri size gelse; \"falanca kişi kızımı istiyor, bu adam nasıl biridir?\" diye sorsa, siz de o kişinin karşısındakine zararı dokunacak bir kötü huyunu bilip, gıybet olur zannıyla çekinip söylemeseniz kul hakkına girmiş olursunuz.

ne yazık ki ak-diyanet Allah ile aldatanlara karşı birbirimizi uyarmamız gerektiğinden bir kere dahi bahsetmezken, hutbelerde son senelerde sadece yandaşlık mesajları vermeye çalışıyor.

fatır suresinin 10. ayeti: http://www.youtube.com/watch?v=Bj4OydQ0OkU
Bid'at doludur. Siyasi propoganda malzemesi olmaktadır uzun süredir. Sağolsun Diyanet yalamaya devam ediyor.

Neymiş sosyal medyada insanlara iftira atılıyormuş, bir yalan haber anında milyonlara ulaşıyormuş, kul hakkına giriliyormuş bak sen şu işe.

Sadece hutbede malum şahsiyetin adı geçmiyor. Yakında adına bir de sikke bastırırsa tam olacak az kaldı.
28 kasım 2014 tarihinde, antalya ili muratpaşa ilçesi müftülüğüne bağlı camilerde okunacak olan bu hutbedir.

DiLiN ESiRi OLMAYALIM!
Kardeşlerim!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:“Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah'a aittir. Güzel sözler Allah’a yükselir, güzel sözü de salih amel yükseltir...”
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) bizleri şöyle uyarıyor: “Allah'a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun...”
Aziz Kardeşlerim!
Canlılar içinde meramını dil ile ifade etme, konuşma yeteneği sadece insana bahşedilmiştir. Rahmân, insanı yaratmış, ona düşünme ve konuşmayı öğretmiştir. Kelam, Yüce Rabbimizin sıfatlarından olup insana ilahi bir emanettir. Bu emaneti, sahibinin rızası doğrultusunda kullanmak ve korumak ise mümin olarak en önemli sorumluluklarımızdandır.
Kur’an-ı Kerim şüphesiz ki sözlerin, kelâmın en güzelidir. Bu en güzel söze iman ve itaat eden biz müminlerin de, en güzel kelamı konuşmamız, bir başka ifade ile sözümüzün hayrolmasıimanımızın bir gereğidir.
Değerli Kardeşlerim!
Dilden ölçüsüzce çıkan kimi söz ve konuşmalar lisanın afetleri olarak nitelendirilmiştir. Kerim Kitabımız, bize anlamsız ve boş konuşmadan, gıybetten, su-i zandan, iftiradan, alay etmekten, yalan söylemek ve yalan yere yemin etmekten, yapmadığını söylemekten ve ifsâd edici her türlü sözden uzak durmamızı emreder.
Bilinmelidir ki; böylesi fiiller, insanlar arasında huzuru bozduğu gibi âhirette de azaba neden olacaktır. Peygamberimiz (s.a.s) tarafından, “elinden ve dilinden emin olunan insan” olarak tanımlanan Müslüman , kalbiyle sû-i zan besleyen, diliyle gıybet eden, insanları arkalarından çekiştiren, onların kusurlarını araştıran, ayıplarını ortaya döken, sözleriyle kardeşini yaralayan insan değildir. Mümin, böyle bir kişiliğe sahip olamaz. imanı gereği, güzel ahlâkın erdemlerini kuşanan insan olan Müslüman , kardeşinin mahremiyetine dil uzatarak onun şerefini, onur ve haysiyetini zedeleyemez.
Kıymetli Kardeşlerim!
Üzülerek belirtmek gerekir ki günümüzde bir eğlence unsuruymuş gibi gösterilen dedikodu faaliyetleri, asılsız söz ve ithamlar, iftira, yalan ve çirkin sözün her türlüsü özellikle iletişim araçları ile merak ve ilgi uyandıracak tarzda sunulmaktadır. Bu şekilde âdeta bir yalan ve gıybet sektörü meydana getirilmektedir. Bu durumun ise dinî ve ahlâkî açıdan fert ve topluma çeşitli zararları vardır.
Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan bir haber, milyonları etkileyebilmekte, kitleleri tesir altına alabilmektedir. Kimileri bilgisayar başında, ilahi gözetim altında olduklarını unutarak kişilerin haysiyetini, şerefini zedeleyecek sorumsuz tutumlar sergileyebilmektedirler. Böylece, bir taraftan kul hakkına, diğer taraftan da toplumda infiale neden olarak kamu hakkına girmektedirler. Oysa sadece yanındayken değil, yokluğunda da bir insanın hukukunu çiğnememek, onurunu zedelememek müminin iman ve ahlakının bir gereği değil midir? Dedikodu, yalan, iftira, gıybet gibi kötü sözlerle dilini zehirli bir ok haline getirenler, bunun bir hesabının olacağını düşünmezler mi?
Kardeşlerim!
Malumdur ki kap, içindekini dışa yansıtır. insanın dili de kalbinin aynasıdır. Eğer kişi berrak bir zihne, tertemiz bir gönle sahipse dilinden de güzellikler dökülür. Kötü düşüncelerin, çirkin işlerin esiri olmuş bir kalp, dili de köreltir. işte Allah Resulü’nün dil ile kalbin ilişkisini vurgulayan şu hadisi ne kadar da önemlidir: “Zandan uzak durun. Zira zan, sözün en yalanıdır. Birbirinize kulak misafiri olmaya çalışmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz.”
Aziz Müminler!
Dil, kelam bize bahşedilmiş en önemli nimetlerdendir. Geliniz, bu nimeti rıza-i ilahiye uygun kullanalım. Söylediklerimiz, yaşadıklarımız, yaşadıklarımız da söylediklerimiz olsun. Sözümüzün, dilimizin bir ahlakı, bir adabı olsun. Sözlerimiz hikmetli ve ibretli, sözlerimizin gayesi de insan onuru ve haysiyetini yüceltmek olsun. Biz, söylediklerimizin değil, söylediklerimiz bizim esirimiz olsun. Dedikodu, gıybet, sû-i zan, yalan, iftira ve çirkin sözlerle hem insanlar hem de Rabbimiz katındaki değerimizi düşürmeyelim. Efendimiz (s.a.s)’in sıklıkla dile getirdiği şu duayı kendimize şiar edinelim:
“Allah'ım! Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden sana sığınırım.”
"Zandan sakının. Çünkü zan yalanın ta kendisidir." (Hadis-i Şerif)
--spoiler--

--spoiler--

iLi : GENEL

TARiH : 06/02/2015

ŞÜKÜR NiMETLERi ARTIRIR

Kardeşlerim!

Rabbimiz, okumuş olduğum ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Beni anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.”[1]

Peygamberimiz (s.a.s)’in dilinden ise şükür konusunda şu dua dökülüyor: “Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana en güzel şekilde kulluk etmek için bana yardım eyle!”[2]

Kardeşlerim!

Elbette ki şükür konusunda sadece bu niyaz ile yetinmemiştir Allah Resulü (s.a.s). O, her daim Rabbinin ikramlarına hamd ve şükürle yaşamıştır. O’nun verdiği nimetlere duyduğu minnettarlıkla, her daim Rabbine yönelmiştir. Allah’ın mağfiretine, ebedi nimetlerine mazhar olmasına rağmen sabahlara kadar ibadetle meşgul olmasının sebebini soran Aişe validemize Kutlu Elçi’nin verdiği şu cevap ne kadar da anlamlıdır: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı ey Âişe?”[3]

Kıymetli Kardeşlerim!

Âlemlerin Rabbi, bizi mükerrem bir varlık olarak yarattı. Varlık âleminin sayısız nimetlerini önümüze serdi. Bizi, bütün bu nimetlerden yararlanabileceğimiz duyu ve yeteneklerle donattı. Sonra da, hangimiz daha hayırlı ve güzel işler yapacak diye bizi sınamak için dünyaya gönderdi. Bizler, bu dünyada birer misafiriz. Misafiri olduğumuz bu âlemin her yerinde Allah'ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O'nun ikramlarını tadıyor, her nefeste O'nun bize bağışladığı hayatı yaşıyoruz.

Kardeşlerim!

Bir an için duralım ve son birkaç saatimizi düşünelim. Bu birkaç saat içinde sahip olduğumuz nimetleri şöyle bir hatırlayalım. O nimetlerin her biri ile nasıl buluştuğumuzun muhasebesini yapalım. O nimet, toprağın derinliklerinden çıkan bir ağacın meyvesi ise, Allah onu çeşitli aşamalardan geçirerek bizim için yaratmıştır. Eğer o, bir damla su ise, Allah onu okyanuslardan bulutlara, bulutlardan yeryüzüne indirmiş, nihayet bardağımıza kadar bizim için getirmiştir. Eğer o bir ışık ise, Allah onu göklerin derinliklerindeki güneşten bize göndermiştir. Yüce Rabbimizin ikramını gördükten sonra, bir bakalım, bütün benliğimizi kaplayan o şükran duygusu bizi nerelere götürecek! işte o zaman Rabbimizin bize bağışladığı bunca nimet arasında şükretmenin ayrı bir yeri olduğunu göreceğiz.





Aziz Mü'minler!

Şüphesiz her nimetin, bir şükrü ve beraberinde getirdiği sorumluluklar vardır. iyi bilelim ki, şükretmek sadece “Elhamdülillah, Ya Rabbi çok şükür” demekten ibaret değildir. Şükür, her nimeti, Allah'ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Bedenimizin, aldığımız her nefesin, aklımızın, gençliğimizin, zenginliğimizin, ilmimizin ve nihayet bütün bir ömrümüzün kendine has bir şükrü vardır.

Bedenimizin şükrü, onu yaratılış hikmet ve amacına uygun olarak kullanmaktır; zararlı alışkanlıklar ve boş uğraşlarla onu israf etmemektir. Aklımızın ve ilmimizin şükrü, bildiğimiz hakikatleri öncelikle kendi hayatımızda tatbik etmek ve başkalarına da öğretmektir. Gençliğimizin şükrü, sahip olduğumuz enerjiyi hak, hakikat, adalet ve insanlığa hizmet uğrunda tüketmektir. Zenginliğimizin şükrü, paylaşmaktır; infakta bulunmaktır; muhtaç, mağdur, mazlum kardeşlerimize el uzatmaktır. Ömrümüzün şükrü, onu bize lütfeden Rabbimizin rızasını kazanacak bir hayat sürmektir.

Değerli Kardeşlerim!

Allah, herkese şükretmesine vesile olabilecek imkanlar lütfetmiştir. Bu imkanlar farklılık gösterebilir. Yeter ki bu farklılıklar karşısında tamahkâr değil, kanaatkâr, engin bir ruha sahip olabilelim. Kaldı ki Resul-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz de sahip olmamız gereken bu ulvi meziyete şu hadisiyle işaret etmektedir: “Maddi anlamda durumu sizden daha kötü olanlara bakın; daha iyi olanlara bakmayın. Bu, Allah’ın size verdiği nimetleri küçümsememeniz bakımından daha uygun olur.”[4]

Öyleyse şükür bir gönül, bir yürek, bir kanaat işidir. Şükür, kulluk bilincinin en güzel tezahürlerinden biridir. Nice varlığa rağmen dili ve gönlü şükür yoksunu kimselerin varlığı bir hakikattir. Buna karşılık maddi anlamda çok fazla kazanımı olmayan ama şükürle müzeyyen bir dil ve gönül ehli kimselerin varlığı insanlık adına hepimizi mutlu etmektedir.

Kardeşlerim!

Unutmamak gerekir ki; şükür, nimetleri artırır. isyan ve nankörlük ise mahrumiyete sürükler. Yüce Mevlamız, bu hususu bize şöyle haber verir: “Andolsun şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”[5]

Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’de ibrahim (a.s)’in dilinden bizlere öğretilen iman, sadakat, teslimiyet ve şükür ifadeleri ile bitirmek istiyorum: “Allah, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. O, beni yediren ve içirendir. Hastalandığımda da bana şifayı Allah verir. O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır. O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihlerin arasına kat!”[6]



[1] Bakara 2/152.

[2] Ebû Dâvûd, Vitir 26.

[3] Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Sıfâtü'l-Münâfıkîn, 81.

[4] Müslim, Zühd ve Rekâik, 9.

[5] ibrahim, 14/7.

[6] Şuarâ, 26/78-83.
Farzdır. Gündeme göre insanlara nasihat etmektir.
genelde, pratik hayattan uzak olmasını eleştirdiğim bu olgu, güncel olayları irdelemeye başlayınca daha da kötü oluyor.

aynen 20 şubat 2015 tarihindeki özgecan hadisesiyle ilgili olduğu gibi.

allah bizleri layıkıyla karın tadını çıkaranlardan eylesin. amin.
Sözlükte cumaya gitmeyenleri ifşa edebilmek için hakkında soru sorulabilecek hede.
Mehmet akif ersoy- Nasrullah camii kastamonu. Okumak lazım.
Sasirtici bir sekilde bazi hocalarin Cuma hutbesi adi altinda alenen mevcut hukumetin calismalarini ovmesini icerebilecek kadar siglasir.Yanlis anlasilmasin elimizden geldigince dinimize bagli kalmaya calisiyoruz ama bu ve bunun gibi olaylar insanlarin algisini degistiriyor.
En sonunda Camiye yardım kampanyasına getirilen geyik muhabbetidir.
devlet, dolayısı ile de iktidar propagandası olan hutbedir.

islam'da yeri yoktur. gidersin efendi gibi namazını kılar çıkar gelirsin. normal şartlarda olması gereken toplumsal konuların konuşulması, dara düşenlerin belirlenerek ihtiyaçlarının giderilmesi için kolektif çalışmaların yapılması vb gibi emellerdir. fakat bugün propoganda kürsüsü haline gelmiştir.

bunu engellemenin tek yolu camilerin protesto edilerek sadece cuma namazının eda edilmesi.

aksi halde doksanlarda camilerden çıkıp dükkan yağmalayan cemaat görünülerine geri dönüleceği aşikar.