bugün

''bi sabah uyandığımda,herşey değişmişti,hayat dün gece uyuduğumdaki kadar kolay değildi.ne olmuştu da bir gecede herşey değişmişti,bir gecede değişebilecek kadar kolaymıdı herşey.işte o günden sonra güldüğüm,ağladığım şeylerde değişti.neden 3 gün öncesine kadar beni hasta edercesine,kan kustururcasına kadar ağlatan olaylar 3 gün sonra beni nasıl tepkisiz bırakabilirdi?cevap geldi derin sessizlikten,büyüyorsun.hiç inanamadım bu söze ben hep ben değilmiydim?yoksa alışıyorudum bu sahte dünyaya,korkularım bi anda bu sahte dünyanın bir parçası olmak mı olmuştu.karar veremedim;büyüyormuydum,alışıyormuydum?işte o sabahtan geriye sadece,herşeyin sahte olduğu kaldı.herşey zaten hep kirliydi ve biz büyüdük ve biz alıştık''dedirten cümledir...
büyüdükçe dünyanın ne kadar kirli, çevresinde ya da gördüğü insanların ne kadar kirli olduğunu görebilen ki$idir. evet bunu görebilecek olgunluğa gelmi$se büyümü$tür. mantık olarak doğru cümledir.
insanların yüzüne baktıkça ve büyüdükçe doğruluğa daha çok inanılan şarkı sözü.
(bkz: iyi insanlar iyi atlara binip gittiler)
dünya hiç toz pembe değildi aslında;

organ mafyaları hep mevcuttu bu kirli dünyada ama korkutmazdı hatice teyzenin kızının kaçırılması bizi, birilerinin evine sürekli hırsız girer birileri dolandırılırdı biz duymazdık, bankalar hortumlanır devletin ileri gelenleri hep ceplerini paralarımızla doldururdu bizim gibi sübiyanların hakkından alarak oysa biz anlamazdık başbakanın yediği ekmeğin bile bizim rızkımızdan çalındığını.
sağ da sol da ebe sobeydi biz adam asmacayı henüz öğrenmemişken!
töre cinayetlerinden binlerce kadın ölürdü ama annemiz yanımızdaydı ya bilmezdik ölen kadınların birilerinin annesi olabileceğini, gece yarıları biz yatağımızda mışıl mışıl uyurken sokaklarda cinayetler işlenir birileri katledilirdi biz içinde şekerler, oyunlar olan rüyalar görürdük, o zaman süper mario'nun yaşayabilmek için kurtçukların üstüne zıplamasından ibaretti şiddet insanın insanı vurması değil yoksa boncuk tabancanın bile yaktığı acıyı unutamazken deprem etkisi olurdu küçük beyinlerimizde "insanlık meydan savaşı"...
dünya hep kirliydi şu anki kadar olmasa da...biz büyüdük ve anladık ama hala elimizden bir şey gelmiyor ne yazık ki.kirlenmek güzeldir deyip eyvallah çekiyoruz dünyaya.biz küçükken yapılan yanlışların üstüne yanlış ekleyip bir yanlışımıza üç doğrumuz gitti diye karalar bağlıyoruz.iyi halt ediyoruz.
(bkz: kirlenmek guzeldir)
(bkz: omo)
(bkz: ayse teyzeyle derede camasir yikamak)
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.
bırak beni de usulca bir apansız yalnızlığa! ay ışığı gölgeleri büyüttü büyüdü ölüm ve biz küçüldük şiirini hatırlatan şarkı sözü.
prometheus'un tanri'dan ates calmasiyla imgelenen insan tasavvurunu ontolojik olarak "kotu" ekseninde degerlendiren bati animizmi, bu kirlenmenin temelinde insani sorumlu tutuyor..oysa fitri olarak pirupak dogan insanoglu akli melekelerini tanri'dan calmamis emanet almisti..bunun berebarinde daglarin uzerine almadigi sorumlulugu da yuklenmis oldu..adem(a.s)'a verilen ilim * bu sorumlulugu yerine getirmek icin emanet edilen nesillerin hizmetine sunulan aracti..oyle ki kimi emaneti layikiyla kullanacakti kimi ise hevasinin emrine verecekti bu emaneti.. (bkz: habil ve kabil)

hasili kelam "bilgi ozunde temizdi onu nadanlar kirletti"
dünyanın kirlenesi vardır ve bu bizim büyüdüğümüz döneme rastlamıştır.Ne yapsakdır. olmazdır.Panik yapmadan yeniden herşeyin çok güzel olacağını fısıldamak kendinizi kandırma yöntemlerinden olsada işgördüğü gerçektir.En iyisi bi köşeye oturup bu pis düşüncenin geçmesini yada kapının çalmasını beklemektir.
annenin en nefret ettiği, en zor işlerinden biriydi camları silmek. ama pencerelerin şeffaflığı ne derece kusursuz ağırlarsa güneş ışıklarını, o derece parıldardı evin en parlağından en matına, en pahalısından en basitine eşyaları ve duyguları.
eve dolan kusursuz sıcaklıkla canlanırdı ruhumuz. dört dolanır, kahkahalar atarken evin içinde; camın önüne koşardık dünyanın genişliğini ve ürperticiliğini çekmek için içimize.
elimizi dokundururduk camlara, ayalarımızı dayayıp öyle dalardık uzaklardaki bilinmeyen genişliklere. keşfedecek mavi, yeşil, beton renklerinin bolluğuyla şehvetlenirdik. kalp atışımız hızlanırdı dünyanın derinliğinde güneşler buldukça.
sonra biri gelirdi içerden. annenin sesiydi bu. yine camlarını kirletmiştin, ona kızmaya gelirdi. güneşin çekici parıltılarını ve eve atılışına kusur katardın parmak izlerini kazıdığın camlarla. çekerdin elini annen bağırınca. dünyanın bilinmemiş yerlerinden, daha hissedilmemiş duygularından, daha içine akmamış tatlarından meraklarla dolarak, sanki dünyadan elini eteğini çekermiş gibi, çekerdin elini sihirlerinle dolu o camdan.
o camlar tekrar silinirdi büyük zorluklarla sonrasında. kusursuz parıltılarla evi aydınlatmak için bir baş dönmesiyle yere çakılabilme ihtimallerinde, silinirdi o camlar itinalar eşliğinde.
sonra büyüdük. küçüklere, ardında keşfedilesi tatlar olduğunun sihriyle büyülenmiş miniklere; elini çek diye kızan, bizler olduk.
doğru ya; ne gerek vardı küçücük dünyamız, evimize, içeri sızan iki kuruş parıltıya lekeler bulaştırmaya! temizlemek için sonra, ne tehlikelere katlanıyorduk..
camın kenarına uğradım bugün o kadar yıldan sonra; belki de dışardaki derinliklere saklı onca acı, onca acımasızlık, onca aldatışı hissederek; evimize o acımasız toprakları okşadıktan sonra uğrayan ışıkları engellemeye çalışıyordum o zamanlar..
şimdi de küçük küçük her karanlığın yüreğimi istila ettiği, ufacık tebessümlerle yaralarımı gizlediğim şu hayatıma, bundan daha zayıf bir parıltı vurursa yaşayamam diye, camlarımı kusursuzca temiz tutuyorum. duvarlarıma bulaşmış acıyla yanaklarımı okşayarak akıp giden her soğuk acının odaya kazıdığı karanlıkları, biraz olsun gizleyecek parıltılar arıyorum.
aldatılmışlıklar ve yaşanıp geride kalmışlıkların kirlettiği dünyama; vurabilecek en güçlü güneş için, varlığımı tehlikeye atarak camlarımı siliyorum...
insan ilişkilerinin neden her geçen yıl daha kötüye gittiği sorusu beyni kurcaladığı zaman kafaya dank eden cevaptır efenim.
Geceleri nefes alamazdı küçük kız, uyuyamazdı...
Nefes almakta zorlanır ağlardı her gece ve her gece annesi gelir güzel bir masal okurdu küçük kıza , masalı dinlediğinde rahatlar nefes almaya başlar huzurluca gözlerini yumardı geceye..

Rüyalarında hep masmavi bir deniz görürdü, masmavi bir deniz ve denize arkadaşlık eden upuzun bir kumsal...
Kafasını kumlara yaslar, ayaklarını denize doğru uzatırdı, denizin şarkısını dinlerdi dalgalar ayaklarına çarparken ve bazen denizin kokusunu bile duyardı rüyalarında...
Sonra ellerini kafasının altına koyup masmavi gökyüzünü seyrederdi, gökyüzündeki kuşlardan biri olmak isterdi, uçtuğunu hayal ederdi...
Deniz onu çağırırdı rüyalarında sesini kimsenin duymadığı uzak diyarlardan onu çağırırdı ve denizin üstünde özgürce uçan bir martı olmak isterdi...

Belkide rüyalarındandı, rüyalarında onu çağırdığındandı...

Daha yedi yaşındaydı...

ilk aşkıydı Deniz, onu minicik ellleriyle kaldırmış, kollarına almış ve onu asla bırakmayacağına söz vermişti...

Karın hiç yağmadığı bir şehirde yaşamıştı küçük kız, bir gün mucizevi şekilde kar yağmıştı ....
Ve o gün , o şehre, Denize ve tüm rüyalarına elveda demişti...

Büyümüştü...

Rüyalarında deniz onu çağırmıyordu artık, denizin üstünde özgürce uçamıyordu...

Artık rüya bile göremiyordu...

Evet büyümüştü,

içinde deniz olan bir şehirde yaşıyordu ancak denizin sesi onu çağırmıyordu,

Hızlıca akıp giden zamanı izliyordu,

Zaman hızlıca akıp gidiyordu...

Küçük kız büyümüştü,

Merhaba bakkal amca dediğinde ona kocaman gülümseyen saçlarını okşayan bakkal amcası artık yoktu,

Yaramazlık yapıp bisikletten düştüğünde onu yerden kaldıran, yaramaz çocuk sonunda başına birşey gelecek deyip ona kızan ,sonra kanayan avuçlarını elindeki mendille silen Sevgi ablasıda artık yoktu...

Büyümüştü...

Artık kimsenin birbirini tanımadığı bir şehirde yaşıyordu,

Ve hergün suratlarında aynı ifadeyi taşıyan milyonlarca insanın içinde kaybolduğunu hissediyordu,

Merhaba dediğinde anlamsızca suratına bakıyorlardı...

Büyümüştü ve kirlenmişti dünya...

Artık ayakları yere basıyordu,

Kamburları çıkmıştı,

Yürümekte zorlanıyordu...

içinde deniz olan , içinde aşk kokan rüyaları bitmişti...

Onu asla bırakmayacağına söz veren Denizi yoktu artık..

Hayatına giren herkesi mutlu etmişti,

Hayatına giren herkesi mutlu etmişken,

Ona mutsuzluklarını emanet edip gitmişlerdi...

Deniz yoktu artık,

Rüyaları yoktu,

Bakkal amcası, sevgi ablası, Karın uğramadığı sıcak şehri, sevdikleri kimsesi yoktu...

Ve

Artık denizin üstünde özgürce uçamıyordu ...
(bkz: #3480002)
çok güzel bir yeni türkü şarkısı. herkes küçükken dünyası temiz büyüdükçe değerler kirleniyor. her nesile hitap edebilecek bir klasik...
hepimizin hayatımızda ilk defa kötü bir olay yasadıgımızda ne yazık kı kurmamız kuvvetle muhtemel olan cümledir. yeni türkü cok da güzel özetlemistir herseyi. büyürüz ve yavas yavas siyaha döner bütün beyazlar.
biz doğduk; zaten kirliydi dünya.
bir dakika için romantizmden çıkmamız gerekiyor şimdi. hiç hoşuma gitmiyor sisli dünyanın şiirsel anlatımından çıkmak, kendimi çıplak gibi hissediyorum, ama daha ileriye bir adım atacaksak bir dakika için yüzü asık ve akademik ağızlı çok övülen realist insanlar gibi büyük ve tuhaf konuşalım biraz.

güzel sözlerle büyüttüler bizleri. güzel kızım, yakışıklı oğlum benim diyerek delirttiler, kandırdılar bizi. ağlarsak meme verilir sandırdılar, bu yüzden bütün erkekler ağlıyor şimdi; kızları ise güçlü ve içine kapanık olmaya alıştırdılar, bu yüzdendir ki bütün kadınlar güç şimdi. "oyyy amann ne cicisin sen öyle oyyy" diyerek çocuk ağızla konuştular bizimle, "abu gubi dudi" diyerek küçük burunlarımızı sıktılar, yanaklarımızdan ısırdılar, annelerimiz kışın sokakta oynamamıza izin vermedi; bu yüzden gerçek soğuğu ve kara karın ağırlığını yüreklerimizde hiç bilemedik.

dünya hiçbir zaman kirli olmadı, dünya hiçbir zaman iyilik dolu da olmadı. dünyanın her zaman içi geçmişti, dünya çok güzel giysiler giyen ve yeri geldiğinde bir şarkı patlatan ağzı bozuk bir alkolikti, sıkıntıdan içiyordu, çok güzel ve çok çirkin olduğu için içiyordu. saman yolunun sol şeridinde ne de güzel içi bayılmıştı, anlatacak ne çok güzel şey vardı; intikam vardı, kaos vardı, kızıl yapraklar ve belediye park havuzlarında yüzen ölü sinekler..

ama bize gerçeği anlatmadılar, bizi gerçeklerle büyütmediler.. neye saldıracağımızı şaşırmamıza neden oldular. kimden şüphe edeceğimizi bilemez yaptılar, üstelik bize o yalanları palavraları sıkan ailelerimizi candan can bilip sevmeye devam da ettik.. ne kendimizi bilmezlik ama!

dünya.. o hiç kirli değildi ki. hiç kirlenmedi.
avlananları ve avlanmış kan kokan leşleriyle çok güzeldi. sonra midemiz kaldıramadı kustuk. kusmuklardan koca koca kitaplar yazdık, sonra onları okuyan diğer insanlar da kustu.
ahhh o eski yıllar. sokaklarda top oynayıp haylazlık yaptığımız, eriğe daldığımız, kediye kız kaçıran attığımız, kurbağaların dötüne torpil soktuğumuz, okuldan arta kalan zamanlarda dışarılarda sürterken, susam sokağı başlayınca kendimizi televizyon karşısında bulduğumuz, yapılacak bir sürü fırlamalığın olduğu o çocukluk yıllarını hatırladıkça aklıma gelen bir cümle bu...

şimdi sokaklar bomboş. çocuklar odalarına kapanıp bilgisayarla uğraşıyor. dünya kirlendi. belki de biz kirlettik. eskiden karı kız götürüp, sağdan soldan büyüklerin arabasını çaldığımız zamanlarda şimdi bir çocuk sözlüğe yazar oluyor. osbir çekmek için koşa koşa eve gelip çılgın bediş'in başlamasını bekleyen o masum dimağlar yerini canlı orgy partilerine bıraktı artık.

aşklar da kirlendi. eski aşıklar kalmadı. artık elvan gazozu kokmuyor tenimiz. pahalı parfümler deliyor burun direklerimizi. her şeyimiz hesaplı. içten pazarlıklı. ilişkiler taktik savaşına döndü. "sen beni seversen ben de sana aşık olabilirim." diyor gözlerimiz sadece. hiçbir şeyden tatmin olamıyoruz. hep elde ettiğimizden daha fazlasını düşlüyoruz, istiyoruz, çabalıyoruz. asalakça yaşıyoruz boyumuzdan büyük hayallerle.

rahmetli dedemin 12. yaş günümde aldığı mızıkayı üflemeye çalışırım bazen. hiçbir ses onun sesi kadar duygu ve sevinç yüklü gelmez bana. geçmişten kalan ve kirlenmeyen tek şey o sanki. biliyorum asla eskisi gibi olmayacak. ama bu kirli dünyada bile ufacık mutlulukları dev yapan yürekler var hala. umudumuzu kaybetmeyelim.

http://www.youtube.com/watch?v=5MaSppg6tC0
Yeni türkünün, Murathan Munganın dizelerine hayat verdiği zamanlardı... Birileri olacakları o kadar önceden anlamış ve gözümüze sokarcasına özetliyordu ki '' arada bir dilleri de sürçse af dileyen '' bir kalabalık yerini dilleri sürekli sürçsede bundan haz duyan farklı bir kalabalığa bırakıyordu... Birileri büyüyor ve dünya kirleniyordu. Ve o büyüyen kalabalığın arasında ne yazık ki bizler de vardık. Biliyorum samimiyetsiz geliyor kirlettiğimiz dünyanın üzerine söylediklerimizin hepsi. Birileri çıkıp dünya kirlenirken ne yaptınız derse ne cevap veririz bilemiyorum. 60 ların acısını, 70 lerin kavgasını 80 lerin darbesini tatmadan yetişen bir nesilden olduğumu varsayarsak. Dünyanın kirlenmesine yaptığımız katkı apacık ortada iken ve bunları engellemek için hiçbirşey yapmamışken bunları burada yazmanın manasızlığının da farkındayım.
dünyanın en güzel şarkı sözleri diye yarışma yapılsa zirveye oynar. Her dinlenildiğinde ilk kez duydum sanırsın.
edit : imla
yeni türkü'nün altına imza atılası şarkılarından "telli turna" nın manidar sözlerinden biridir. zira bu noktada yeni türkü'nün ve biz dinleyicilerin göz ardı ettiği şey; dünyanın kendi kendine değil, ademoğlunun türlü oyunları, hırsları, bu hırslar uğruna çıkardığı savaşları ve yarattığı yıkımları yüzünden kirlendiği gerçeğidir. suçu başkasına atmak kolay, kabullenmek zor olandır zaten hep.
şu anki dünyayı özet geçen yeni türkü şarkısı.
küçüktüm,temiz bir kalbim vardı,hani gerçekten saftım.dün oturdum düşündüm bu şarkıyı dinlerken.eğlenerek söylediğim bir şarkı '' telli telli'' diyerek şimdi beni ne düşüncelere,hangi vicdan azaplarına,hangi kalp sızılarına sebep oluyor diye.
niye kimse hakkında konuşmazken,yorum yapmazken hatta yanımda bile kimsenin gıybet etmesine izin vermezken,şimdi kulaklarımı açar da dinler oldum.
biz büyüyünce dünya kirlenmiyor aslında,biz kirleniyoruz.kendimizi o kadar dünyanın merkezine koyuyoruz ki dünya kirlendi,ben temizim diyoruz.öyle değil dostum...biz büyüdük-kirlendik, (bkz: dünya aynı dünya değişen sensin)
Yeni türkü' nün tabiri caizse lafi gedigine koydugu sarki sozudur. Dogrudur. Kahretsin..
güncel Önemli Başlıklar