bugün

kişinin birey olarak doğruları özgürce ve kendi iradesiyle gerçekleştirebilmesi tamamen kişinin bağımsız ve tahakküm altında olmamasına bağlıdır. çünkü insan olmanın getirdiği temel özellikleri, din adı altında ipotek altına alan sistemler, kişinin doğru olanı yapmasını engellemekte ve beraberinde bunu kendi istekleri ve eğilimleri doğrultusunda yapmasını sağlamaktadırlar. henüz birey olamamış insanların sürü halinde ve sanki hiç kendi iradesi yokmuşcasına davranması ve iyiliği ipotek altına alan din söylemlerine uyması, haliyle doğruluğun da din tarafından belirlendiği izlenimini ortaya çıkarmıştır. sanki tek tanrılı dinler ortaya atılmadan önce doğru kavramları yokmuş gibi davranılması, olanların da yine din ile bağlandırılması büyük bir çelişkinin de göstergesidir. ancak unutulan bir nokta var ki o da doğruluğun dinlerden çok önce ortaya çıktığı ve insanın sosyal evrimi esnasında yine insanlar tarafından ortaya çıkartıldığıdır. kaldı ki toplumsal ahlak yapısının da dinler paralelinde gelişmesi bazı yanlışların da din tarafından doğruymuş gibi gösterilmesine neden olmuştur. işte zaten dinin doğruları da toplumsal yapının zaman içindeki evrimiyle ortaya çıkmıştır. toplumlar incelendiğinde bu durum ortaya çıkacaktır.

ilkel toplumlar incelendiğinde(afrikadaki ya da amerikadaki)tek tanrılı dinlerden habersiz olarak bir yaşam şekli gerçekleştirildiği ve yaratılan tanrıların da bu doğrulara atfen yaratıldığı ve tanrının doğruyu değil doğrunun tanrıyı simgelediği anlaşılacaktır.

kaldı ki tek tanrılı dinlerden önce var olan çok tanrılı dinlerdeki doğrular da tek tanrılı dinlerin doğruyu ipotek altına almaya çalışmalarının önünde büyük bir engeldir. işte bu sebeple insanlığın doğasından kaynaklı doğruların olamayacağı, adaletin ve doğruluğun sadece tanrı tarafından sağlanabileceği ve onun emirleri doğrultusunda gerçekleşebileceği yalanı ortaya atılmıştır. oysa ki doğruluk ve iyilik insanlığın kendi özelliğinden kaynaklı ortaya çıkmış durumlardır. eğer ki dinlerin iddia ettiği gibi doğru ve yanlış homo teologicus olmadan önce var olan şeyler olsaydı, evrim süreci içerisinde insanın sosyal bir varlık olmasından itibaren bunun ibarelerine rastlanması gerekirdi. insanın insani özellikler ile yaşamaya başladığı, yani sosyal varlık olarak insanın davranış gösterdiği zamandan oldukça uzun süre sonra dinin ipotek altına aldığı şekliyle doğru ve yanlış kavramları sosyal hayatta tarih sahnesine çıkmıştır. bu da dinin, insanlığın doğrulularına karşı kendi doğrularını yaratmaya çalıştığının göstergesidir.

birey olarak doğruyu bir sanrının emri olmadan gerçekleştirmek varken, insanların bu doğruları sırf bir sanrının emri diye yapması ayrı bir tartışma konusu. çünkü zaman değiştikçe toplumlar değişmekte ve toplumlar değiştikçe de doğrular değişmektedir. dinin de değişime kapalı bir sistem olduğu düşünülürse birey olabilmenin önemi de ortaya çıkmış olacaktır.

eğer ki birey olabilir ve insanlığın doğrularına uygun yaşayabiliyorsunuz en büyük huzur sizdedir.

(bkz: huzur birey olabilmekte)
ölene kadardır.
Ev halkını koruyan Tanrıya inanmaktan daha keyif veren ne olabilir! (bkz: franz kafka)
eğer özünüzle barışıksanız, her şeye evet diyebiliyorsanız, huzurdur. içinizde bir şeyler eksikse, belki de bir yol takip etmeniz gerekmektedir.
(bkz: din/@jackskellington) da da belirttiğim üzere, din; bireyin özgürleşmesinin önündeki en büyük engeldir. din önce bu dinin kurulu ve örgütlü şemasının hiyerarşik yapısında yer alanların işine yarar, daha sonra da ezen/ezilen çelişkisinde ezenin avantajına olan durumu ezilenin sorgulamaması için ezileni teselli ederek ezenin işine yarar.

bireyin kendi kendisinin özgürleşmesi için ve huzura ermesi için gerekli yegane şeydir dininden ayrılması.

dinli bir birey sürekli bir korku, başkasını kıskanma, başkalarını ötekileştirme yapmak zorundadır. ruhu dininin uygulamaları ile bu şekilde çirkinleştirilmiş hiç bir kimse huzuru bırak yaşamayı tanımlayamaz adlandıramaz.
bilinen anlamda var olan 3 büyük dinin, 3ü de kendi iddiaları ile aynı tanrının isteklerinden oluşur. bu isteklerin bir kısmı sonra ermiş, bir kısmı devam etmekte bir kısmına ise henüz hiç başlanmamıştır. verili olan tanrı dizaynında bulunan "istekleri henüz tamamlanmamış" bir tanrının anlattıklarını izleyip takip ederek ne derece de huzur bulunabileceğinin bi muamma olduğunu düşünüyorum. çünkü insanın bir biery olarak tamamlanmamış istekleri olduğunda çekeceği acı herkesçe bilinmekte zaten. aynı hissin sonsuz olduğunu düşündüğümde tanrının kendisinin huzursuz olduğu da anlaşılıyor ya da olmak zorunda olduğu. bu derece huzursuz bir ruhun başka insanlara huzur vermesi pek mümkün değil.

zaten tarih de bize bunu anlatıyor ve gösteriyor, inanılmaz şipşirin ve muhteşem huzurlu birşey anlatıyorsa bile dinler, buna tüm tarih boyunca anlaşılan okuayn kimse inanmamış ya da huzuru bulamamış olacak ki, dinler adına asılan kesilen yakılan yok edilen insanlar aileler toplumlar, vahşetle kanla ve gözyaşı ile dopdolu bir tarih var elimizde.

açıkça bir şeyi iddia edebilcek oldunlukta hissediyorum kendimi, verili olan elimizdeki kayıtlarda geçen tarih okumasında -if/if not olayına tarihsel konularda pek meark edip ilgilenmem ama yine de - herkesin ateist olduğunu düşündüğümüzde, dünya üzerinde hiç kimse daha fazla insan öldürülürdü diyemez.

dinler de bir sorun var. aynı sorun toplumlarda da var, devletlerde de. ve bunu klasik ortodoks dini öğretilerle çözemiyoruz. insanoğlu artık değişiyor, huzurun dininde olmadığını bilen toplumlar ayakta kalıyor.
(bkz: iman sahibine laf anlatmaya çalışanın aklı yoktur)
ne hikmetse bizim göremediğimiz huzur. huzursuzluktan ne yapacaklarını şaşırıyorlar, politik konulara meyledip oradan darwin'in vehimlerine kadar varıyorlar. sorarsın, bunun adına araştırma derler, bilim derler ama bilimi de ideolojileri gibi tornaya benzer. yontar yontar imansız bir insan çıkarır piyasaya. huzur bulmak için la ilahe illallah muhammeden resulullah diyeceksin, sonra bir kadir gecesi'nde camiye gideceksin kendinden geçeceksin, iftar sofrasına oturup ezanı bekleyeceksin. dinsiz olmak huzur verseydi insanlık huzursuzluğu seçmezdi, kolayı seçerdi. biz şimdi kandırılmışız size göre, değil mi? keh keeh kihh.
Yobazların anlamayacağı huzurdur.
Sizler de cennete Huri becermek hayalleriyle yaşayın.
Neden komünizm zamanında, 80 öncesi Rusya daki ateistler gibi olmuyorsun? Diye sorduran konudur. Müslüman bir anne babanın terbiyesini al, yetiş sonra "ben Allah ın varlığına inanmıyorum diyerek ateist oldum farklıyım" de.
Ölüm aklına gelince de o huzur devam ediyor mu acaba?
yasadigim huzurdur.zira kendisini sorgulatmayan bir kuruma bagli kalamam kalaninda aslinda huzursuz oldugu taraf oldugunu dusunurum.
iliklerine kadar yaşamayı hissetmek anlatılamaz, öyle her baba yiğidin harcı bir olay değildir.
Yaradılışçı masallara inanan insanlar düşünmekten, beynini kullanmaktan korkan aciz insanlardır. Kendileri gibi olmayıp sürüyü bozanları sevmezler. Onlar hiç şüphesiz ki kaybedenlerdir.
Tarifi imkânsız huzur çeşidi.
ben hep ateist olduğum için beni ilgilendirmeyen huzur.
Bu huzuru yasayan kisi genctir, herhangi bir sorumlulugu olmadigi icin rahattir. Duzenli olarak namaz kilmasi, camiye gitmesi vb. gerekmez. Dinine uygun bir sekilde yasamak icin ozen gostermesi gerekmez cunku zaten dini yoktur. Ama yaslandikca “lan acaba tanri var miydi?” sorusunu sorar kendisine. Varsa yarragi yemenin korkusu, dunyada yasayabilecegi butun korkulardan daha fazladir.