bugün

-erik dalmaya gitmek.
-körebe oynarken yalandan yere kızların memelerini mıncıklamak.
-tüm aileyle beraber yanan soba eşliğinde sabah kahvaltısı yapmak.
-okulda ışıkları kapatıp kızların memelerini mıncıklamak
-oyuncak arabayı raptiyelerle süsleyip hava atmak
-yakalambaç oynarken kızların memelerini mıncıklamak.
-yılbaşında tombala diye bağırmak.
-o piti piti diye sayarken her 'piti' deyiş de parmağı kızın memesine dokundurmak.
-1 tur istenilen bisikleti kaçırıp akşama geri vermek
-doktorculuk oyunu oynarken kızın meme( tamam lan tuhaftım ben )

vs vs. unutulmayan anılardır.

edit; bayrak yarışında bayrak yerine kızın memesini avuçlamak. ( bu da asla yaşanmaz bu da. )
her gece uzun uzun kar yağardı eskiden. turuncunun koyusuna çalardı gecenin rengi. beyaz tanelerle süslerdi gökyüzü geceyi. kar durmazdı eskiden. sabahlara kadar usul usul yağardı derinden.

yer sofrasında yenilen yemeğin bambaşka tadı vardı damaklarımda. sobanın kenarında kurumak üzere dizili bırakılmış ayakkabılar gözüme çarpıyordu. sobanın sevimli sesi pişen kestanelerin melodisine karışıyordu odada.

annem topladı yer sofrasını. babam henüz yerden kalkmamıştı. elini uzattı bana doğru.

"beni kaldırabilirsen gerçekten delikanlı oldun demektir." dedi.

gülümsedim. küçük ellerimle babamın kocaman ellerini sıkıca tuttum ve tüm gücümle kendime doğru çektim. beceremedim, babama baktım göz ucuyla gülümsüyordu.

"daha var." dedi.

"galiba daha var baba." dedim...

aradan saatler geçti. buz tutmuş yatağa girince yorganın altına girip ısınmak için hızlı hızlı nefes almaya başladım. çok geçmedi belki iki dakika. yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.biraz üşümek için başımı yorganın dışına çıkardım. gözlerim perdenin kenarındaki pencereden görülen sokak lambasına kaydı. kar yağıyordu.

sevindim kar yağışına. kimsesizleri düşünecek yaşta değildim belki de. kimsesizliği düşünecek yaşta değildim. pencerenin buğusuna sevdiğim ama sevdiğimi söyleyemediğim kızın baş harfini yazdım. hemen sildim sonra utandım biraz.

bir süre kar tanelerini izledim. kendimi cesaretlendirip pencereyi açtım, bir tutam kar aldım. tadına baktım, soğuk ve huzurluydu. tarifini koyu turuncu gökyüzü biliyordu bir tek. bir yaz günü annemden kar istemiştim de "kışı bekle yaparım" demişti..

biraz daha izledim koyu turuncu geceyi. pencerenin yanına sandalyeyi çektim. ayaklarım yorulmuştu. üstüme battaniyeyi örttüm. ayaklarım yere bile değmiyordu daha.

uyuyakalmışım pencere kenarında.
annem gelip kaldırmış gecenin bir saatinde.
farkında değilim melek ellerin dokunduğunu bedenime.
ve yaşamımın en güzel uykusunu uyumuşum o gece..
tam şu andır. geçen her anın bir daha yaşanamayacak olması.
belki de bir daha yaşansa, o güzel anılar diye aklınızda kalan güzel anıların, güzel anılar olmaktan çıkacağı içindir.
görsel
anneanne evinde geçirilen çocukluğa dair bütün anılar.
Bir daha kimseye pullu zarfta mektup yollayacağımı sanmıyorum.
Msn kullanacağımı da sanmıyorum.
Bir daha geometri sınavından yüz de alamam.
Geçmişime dokunmuş olan Sevdiğim insanların büyük bir çoğunluğunu ölene dek bir daha göreceğimi de sanmıyorum.
Son olarak bir daha asla 6 yaşında bir çocuk olarak kumları kazıp bunların altında ne var acaba diye düşünüp deniz kenarında karpuz yerken günbatımını izlemeyeceğim.

Ee ne anladım o zaman yaşamanın ne anlamı kaldı? Anlamsız oldu ya.
görsel
büyükbabamı diyaliz merkezinin servisine bindirirken ki hali aklıma geliyor. emeklemeye yeni baslamış küçük bi bebek gibi dizleri titrerdi. şimdi aklıma geliyor servise indirip bindirmek pendikten gebzeye giderdim.
büyükbabamı 2013 de kaybettim. belki yaşamadığım için böyle diyorum ama babamı kaybetsem bu kadar üzülmezdim sanırım. çünkü babam yurtdışındayken hep ona baba derdim. benim için hepte öyle kalacaktır.
not: formatın anasini aglattim ama ne yapayım bugün ölüm yıldönümü ve bir saniye bile aklımdan çıkmıyor.
Lise anıları..
Anneannemi aradığımda telefonu 'cannımm' diye açması. Öyle bir canım derdi ki canının içinde olduğumu hissederdim resmen. Onu kaybedeli 1 yıl oldu. O son 'canım' deyişi kaldı aklımda.
2 akşam önce arkadaşlarım beni yanlarına çağırdı. oturduk işte 1 saate yakın. kalktığımızda bir kız gösterip iki saattir orada tek başına oturduğunu söylediler. ben de dayanamadım. kızın yanına gidip tepesinde dikilmeye başladım. önce birkaç saniye fark etmedi beni. sonra dolmuş gözlerle bana baktı.' iyi misin? arkadaşlarım iki saattir burada tek başına oturduğunu söyledi. ben de merak ettim' dedim. o da ' iyiyim teşekkür ederim' dedi. ben de ' tamam o zaman rahat bırakayım seni' dedim. sonra arkadaşlarımın yanına döndüm yurda yürümeye başladık ama kız bir türlü çıkmıyordu aklımdan. tam yurda girecekken beni beklemelerini kıza çikolata götüreceğimi söyledim. gittim tekrar yanına çikolatayı verdim. o da 'teşekkür ederim zaten sabahtan beri çikolata yiyorum' dedi. ve çantasından başka bir tür çikolata çıkartıp bana uzattı. ben de karşılık bekleyerek yapmadığımı sadece içimden geldiğini söyledim. ismimi sordu söyledim. el sıkıştık, 'memnun oldum' dedi. ' ismini söylersen ben de memnun olurum' dedim. işte biraz daha konuştuk soyadımı bölümümü falan sordu. ama ben tek bir soru bile sormadım. 'bir daha görüşürüz umarım' dedi. ben de ' her akşam bu saatlerde buradayım. sen bundan sonra buraya çok uğrayacaksın gibi duruyor ' dedim. o da 'yok ya bu ilk ve son' dedi. sonra ben tekrar onu yalnız bıraktım. iki akşamdır tam o saatlerde elimde çikolatayla bekliyorum. ama hala gelen yok ve sanırım olmayacak da.
Memleketim olan izmir'e gittiğim de farkına vardığım durumdur.

10 sene önce çevre binalar dan onlarca çocuk toplanır, maçlar yapardık.Bir protesto gibi yapardık bunu hemde, arabalar park etmeye cesaret edemezdi.Edenlerin ya aynasını kırılırdı, yada kaputları zarar görürdü.Onca afacandan hangisinin yaptığını kimse bulamazdı, çünkü ispiyon etmezdik.

Mahallemizin kızlarıyla bakışa bakışa aşk yaşardık.Kimse cesaret edemezdi gidip de konuşmaya, fakat bilirdik ki herkesin bir kız arkadaşı vardı.

Bilgisayar değil, playstation vardı bizim zamanımız da.Onlarca kişi fifa 99 lar oynanırdı.

Bunlar gibi yüzlerce anılarımız vardı.Nesil olarak çok güzel zamanlar yaşadık.Şimdiyse çocuklar yapay arkadaşlıklarla büyüyorlar.

2 hafta önce izmir'e gittim.Ağlamaklı bir şekilde mahallemde eski evin karşısında oturdum.
Top oynadığımız alanda ise onlarca araba park etmiş, ne bir çocuk sesi vardı, nede bir tane bile insan.

Bir saniye bile duramadım.Anılarımı aldım ve gittim.
Düşünmeyeyim... Düşünmeyeyim...
Diye sürekli kendinize telkinlerde bulunmanız gereken anılardır.

Düşündükçe özlüyorsunuz, özledikçe yaşadığınız o ana batıyorsunuz, battıkça küçüldüğümü, güçsüzleştiğimi hissediyorum ben.

Bunun için güzel anılarım bana kötü davranıyor. Hem yoklar artık.
Öyle işte akşam üstülük hüzünler.
-mario oynamak. fakat geçemediğim bölüm olunca, reset atmaktan makinenin power düğmesini aşındırsam da, akşam annemin eve gelip beni kolunun altına alıp, benim geçemediğim bölümleri kadının takır takır geçerken salonun ortasında mutluluktan gebermem.

-magnum yemek babamın her hafta sonu sektirmeden bizi görmeye gelip cebinden 500 lira* çıkarıp git aileye magnum al bakalım deyip totomo vurması. tabi o 500 liradan fazla fazla artınca hadi mahalledeki arkadaşlarına da magnum ısmarla o parayla, koca adam oldun * deyip paranın üstünü bana bırakması. foça nın son durağında arkadaşlarımla kaldırımda oturup etraftan gelip geçenleri incelerken magnum yemek.

-çarpım tablosu ezberlemek 2lerden 9a kadar ezberleyince annemin beni ve tüm arkadaşlarımı yemeğe götürmesi, benim çarpım tablosu ile hoşlandığım kıza hava atmam.

-sokakta top oynamak servisten inildiği anda üstümde ki önlüğü çıkartıp içimde ki tshortle kalıp, eve çıkma zahmeti göstermeyip, anne gelene kadar geberene kadar arkadaşlarla top oynamak. bizden azıcık büyük abilere "abanmayın" diye sitem etmek. aylık oynarken adam gibi sektiremeyenlerle işkence etmek. fakat annemin işten gelip arabadan indiği görünce hemen oyunu bırakıp eve çıkmak, uyuyana kadar ders çalışmak.

yılan oynamak babamın 3300 da yardıra yardıra telefonun tuşlarını kız kardeş ile aşındırmak. sonra yüksek skoru kız kardeşimin yapması 2 hafta sonra tekrar babanın bizi alıp gezmeye götürdüğü gün kardeşimin skor tablosunu açması ve kendisinin yaptığı skorun geçildiğini görünce, babanın gizli bir yılancı olduğunu öğrenmemiz. bunu yıllarca babanın kafasına kakarak prim yapmamız.

eve ilk bilgisayar gelişi 94 yılında, monitörün kasanın üstünde duran bilgisayarım geldi. ben evinde mutluluktan koşarak turlarken 3 yaşında olan kardeşimin hiç bir şey algılamayıp dilini disket yerine sokması...

hiç birini bir daha yaşıyamıyacağım eheuheue