bugün

Yaşamadığım bir şeyi tarif edemem.
Ben bu yazıyı öylesine.
kilimanjaro ulu bir dağdır.
Benim acılarım tek kurşunla sonlandırılabilecek acılardan değil.
iç sesim soruyor yine; sevilmediğini öğrenmedin mi? Öğrendim diyorum. N' apacaksın diye soruyor bu kez; hiç diyorum. Ne yapacağım, beklerim, yarın bırakılırım, bir dört yıl da bu acıyı çekerim, geçer herhalde.
Bir kaç gün önce arkadaşımın kardeşi vefat etti. Herhangi bir hastalığı yokken, aniden bir kaza sonucu... Ölümün olduğu yerde her şeyi fazla mı kafaya takıyorum diye düşüncelere dalmaya başladım. Ama beynim yarattığı mağduriyetlerle hemen ele geçirmeye başladı beni.

Çok eksik hissediyorum sözlük. Debelenip duruyorum o eksikliği giderebilmek için, yorulduğumla kalıyorum. Sonra kimsenin göremeyeceği bir yere sinip ağlıyorum öylece. Ağlandığında geçse keşke, kalbimi daha da yoruyorum.

Kalp demişken, iyi değilim epeydir. Kalbim yıllardır ona yaşattırdıklarının hesabını bana soruyor. Müthiş bir ağrı, ee ailede de kalp sorunu olunca insan korkuyor tabi. Korkuyorum da, ölmekten değil. Bu yüzden kılımı kıpırdatmıyorum. Öyle bi acı ki bu, bana yaşadığımı hissettiriyor ortaya çıktığında. Kendimi canlı cenaze olduğuma ikna edip duygularımı da kendimle beraber gömdüğüme o kadar inandırmışım ki, bünyem kaldıramıyor bunu.

Ah, öyle işte. Haykırmak istediğim, insanların kulaklarına bağırarak sağır edercesine söylemek istediğim çok şey var ama susuyorum, en güzel yaptığım şeydir bu.
iş yerinde fasıl şarkıları dinliyoruz. Canım acayip yaz akşamı fasıl sofrası istiyor şu an. Püfür püfür hava, tam tekmil masa, bir de mehtap varsa off.

Asmalarda üzüm ve yosmalarda gözüm ile.
Yanımda olmamana sebep olan her şeye az bir miktar kırgınım.
Gelicez be tamam.
bayramda oğlu gelmeyecek diye mujo tatlı yapmamış. elaleme yani bana da tatlı yapacak değil. hayatımda böyle saygısızlık görmedim.
müjgan tırt olunca tonga da kafasına sıkar gider. bütün fabrikalar bana kalır.