bugün

defalarca yazdım sana biliyorsun ama hani bir tık bile yok. hani.
ya sevgili sözlük, insan bi' arayıp sorar di mi ama!
özledik belki?
özledim...
söyleyeceklerim bu kadar kısa ve derin...*
ağzıma bir parmak bal sürdün, sonra çektin gittin.
eksikliğin hissettiriyor kendini.
belki bunun için çok erken ama ihtiyaç duyuyorum sana. ihtiyaç duyduğumu hissediyorum.
benim gibi gülümsemeye muhtaç insanlar için garipsenecek bir şey değil onu gülümsetene ihtiyaç duymak.
elini çabuk tut da ulaş bana. ulaş da biraz yüzüm gülsün.
bir kere sana açtım gönül kapımı ardına kadar. hesapsız, kitapsız....senden sonra kapadım kapıları kilitler taktım, çiviler çaktım her bir köşesine, sürgüler çektim. seninle yaşadığım anıları yığdım arkasına kaleden de sağlam artık... şimdi içi kap kapkaranlık ne bir baca ne de bir penceresi var... ve artık gelenleri bahçede ağırlıyorum. masamın üzerinde yine senden kalan bir demek kuru gül ile...
sana bir şeyler yazmayı seviyorum..
seni beklemeyi
sana pasta yapmayı
seni mutlu ettiğimde gülümsemeni
bana bakışlarını
o bakışlarda erimeyi
seni sevmeyi
ve senle olan daha bir çok şeyi seviyorum .. *
elbette gülecek afrika'da siyah tenli çocuklar. ve hissedecek acısını hindistanlı kardeşim. yaşamı öyle bir örecek ki sokaktakiler; kuru bir ayaz gibi donacak marka. yalın ayaklarıyla çekip gitmeyecek kara gözlü mendil satıcılar.arabalar, gemiler ve motorlarıyla onlar ya da on binler... kimdir ki taban yiyiciler? kan eriyor, az ekmekle gelen doyum bitecektir elbet.
Yanımda olduğun her saniye bile o kadar kıymetli ki.
Seninle o kadar mutluyum ki başka hiçbir şey umurumda değil.
Yanındayken zaman dursun istiyorum.
Akşam olmasa mesela, ben eve dönmesem..
Yanında kalsam, seninle olsam, seninle uyusam mesela
Seninle uyansam yeni sabahlara.
Seninle kalabileceğimi bildiğimde hep akşam olsa diyeceğim
Seninle en güzel vakitleri geçirebilmek için
Başım omuzunda huzur bulabilmek için
Hep akşam olsa diyeceğim...
Her şey seninle güzel..
iyi ki benimlesin sevgilim.
evet bugün vedalaştık seninle, artık yoksun elimin altında bulamayacağım seni, sıkıldığımda seninle uğraşamayacağım. kafam böyle rahat ama senin eksikliğin çok belli, uzun zaman sonra tekrar görüşeceğiz. hoşçakal. * *
seni değil, bizi özlüyorum.
konserve yaprak sarması - (#15138027)
bir an önce haziran gelse de sana doya doya sarılabilsem...
niye ben sana yazıyorum ki sen bana yaz.
yine mi sana yazmışım. pardon.
bakma sen benim bir anı diğerini tutmayan halime. içimdeki hüzne, kırıp geçirdiğim hayallerime. yüreğimin yağmalanan, yanan sokaklarına hiç girme. hepimizin yenik düştüğü bir savaşı vardır içinde. kan ağlayan, bir daha asla dönemeyeceği şehri. göçük altında bıraktığı bir kendi vardır herkesin.

ben bu yazıyı sana yazdım ve inanır mısın ben bu yazıyı yazarken kuşlar ötüyor, güneş içimi ısıtıyordu.
ben senin o ne yaparsa yapsın acımayan vicdanını biliyorum be.

http://d1204.hizliresim.com/w/9/47zx3.jpg
seni sevmeyi seviyorum,
seninle olmayı seviyorum,
seninle yaptığımız her şeyi seviyorum,
seni seviyorum
seni seviyorum
seni seviyorum...*
izninle profilindeki " yalnızlığı " paylaşabilir miyim?
seni sevmekten korkmuyorum. bu sefer değil.
oturup deliler gibi ders çalışmam gerekirken, içimdeki sevgi seline engel olamadım şimdi.. eğer şuan yanımda olsaydın yine lenslerini kaydıracak kadar çok sarılırdım sana durup durup…
birkaç ay değil de sanki çok uzun yıllar olmuş gibi, hani sen hep varmışsın, hep birlikteymişiz gibi. i̇çim hep böyle kımıl kımıl, bir pıtırcık haller… çocuklar olur ya, annelerini göremeyince oturup ağlarlar hani, onlar gibiyim sayende. seni bir gün görmeyince sinirlerim alt üst. tamam oturup ağlamıyorum belki ama hep göresi olur mu bir insanın, bu düpedüz şımarıklık..
evet evet seninle olmak benim en büyük şımarıklığım. çünkü biliyorum oburluğumu, gereksiz triplerimi, saçma sapan kıskançlıklarımı, huysuzluklarımı, kararsızlıklarımı... neyse daha fazla sayarsam, ben ne büyük acılar çekiyormuşum diyip depresyona girmenden korkuyorum. ne bileyim beni idare edebiliyorsun ya, sanki dünya merkez bankasını yönetiyormuşsun gibi gözümde. şımarma hemen ama, hem benimde var iyi huylarım canım. mesela yemeğimi( ki bunu herkese yapmam) seve seve paylaşıyorum seninle… ellerimle beslemekten zevk alıyorum resmen, yesin de büyüsün tosunum hani. büyünsün de baksın bana.
o şapşal, kendini bilmez hallerin var ya, yerim ben seni. allah’ım diyorum bir insan bu kadar sevimli, bu kadar tatlı olabilir mi? göz göze geldiğimiz her an dünyanın en güzel bakan gözlerine sahipsin, her konuşmamızda en tatlı sesine.
tek derdim seni günde birkaç saat, bazen birkaç dakika görebilmem… hep daha fazlasını istiyorum, hep daya çok yan yana olmak, üstelik ikimizin de elinde değilken… biliyorum öyle zamanlar gelecek ki, ilk günaydınım sana olacak, gözlerim her sabah ilk sana açılacak.
“kötülüklerin büsbütün egemen olduğu namussuz bir çağ bu, biliyorsun.” bu yüzden en büyük umudumsun, bunca kötülüğün arasında bulduğum için seni.
benim en büyük şımarıklığım, yanaklarımı yakan utangaçlığım, kısacık ama upuzun şu birkaç ayda öyle alıştım ki sana, öylesine benimsedim ki… sanki sen olduğun sürece hayatta hiç düşmem, hiç yıkılmam gibi. yeter ki elimde olsun elin. bugüne kadar yaslandığım en sağlam duvarsın sen, en yıkılmaz, en sahici.

“ biz yeni bir hayatın acemileriyiz.
bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
şiirimiz, aşkımız yeniden” c. süreya.
kendinle çok güzel dalga geçirmen takdire şayan. gerçekleri bilsen katlanamazdın, bu yüzden bilme. sadece bir kişinin sevgisiyle mutlu olmaya devam et. yoksa ölürsün bunalımdan.
Nefretim, varlığına armağan olsun.
ben bu yazıyı sana yazdım; çünkü aynanın karşısındaki kadar erkek olamadım senin karşında.

sen geçerken en koyu lacvertlerin ile önümden ben kızıla çaldım, yapabildiğim tek şey olan pis sırıtmayı bile senden sonra rafa kaldırdım. her seferinde aklıma gelipte bocayıp bağlayamadığım ayakkabılarımı bağcıksızlarla aldattım. sende sonra önce sigararı sonra gelecek umutlarımı ardından da kendimi duvarları senle örülü yalnızlık kuyusuna bıraktım.

ben bu yazıyı sana yazdım; çünkü halen herhangi bir senin taklidin karşısında ayna sendromunu yaşıyorum.

halen lacivertlere kızarıyorum ve halen tozlu raflarımda pis pis sırıtmalarım var. bağcıksız ayakkabılarım, sigaram, umutlarım, yusuf olup atıldığım kuyularım..

ben bu yazıyı sana yazıyorum ;çünkü senden başka kalemime mürekkep olabilecek bir esmer tanımadım ve laciverti senden başka kimseye yakıştıramadım.

rüzgarda maşuğa el sallayan fular kadar özgür olamadım ben. küçükken ilkokul öğretmenimin derste ses çıkarıyorum diye elimden almaya çalıştığı misketlerim için dik duramadım ki yıllar sonra hayatın benden almaya çalıştığı senin için kendime karşı dik durabileyim ben.

ben aslında bu yazıyı kendime yazdım.

ben önce bi ben olayım da ondan sonra sana yazayım.
aslında herşey, benim bakırköy meydanında senin suratına baka baka hıçkıra hıçkıra ağladığım an bitmişti.. ben uzattım yıllar boyu.. akıttığın her damla yıl olsun.. o yıllarda sana mutsuzluk..
kimsin bilmiyorum. ilk okuyan üzerine alinabilir. sen var ya harika bir insansin.
güncel Önemli Başlıklar