bugün

beni istediğin gibi sanmana izin veriyorum diye karakterimi çözmüş sayılmıyorsun.
benim dingil sevgilim bizim seninle normal bir ilişkimiz olmıycakmı hiç.
sensiz gecelerin ilkindeyim. belki de en çok acıtacak olanında. sigaraya başladım az evvel yeniden. bunu kutlamalıyım. sözler düştü cebimden. denizler öldü. bir taş ev yıkıldı. hayaller halının altına saklandı. ışıkları söndürdü birisi. kilometrelerce öldüm. hiçbir mühendislik hesabı yetmez yokluğumuzun toplamına. şimdi hayat devam edecek mi? yani sabahları bayaa bayaa uyanacak mıyız? e nasıl olacak ki? günleri saymayacak mıyız kavuşmak için? ben ergenlik yapamayacak mıyım artık? e ben böyle güzeldim ama? çok zor bu. kaç kelimeye sığar bilmiyorum sığdırmayacağım da zaten. ışıklar söndü işte. perde kapandı. sigaraya başladım. öyle işte.
YAŞAM KAVGASI
Sizlere bu satırları yazarken bir hastane odasındayım... Çok sevdiğim bir aile büyüğümün yaşam ve ölüm arasında ki savaşını, ellerim bağlı seyrediyorum... Çevrem de, vücudunda kablolarla hayata sımsıkı sarılmış, acı çeken bir sürü hasta beden... Değil; yürüyüp, koşmak... Su içmeye bile muhtaçlar...
Bir yanımızda yaşlı kurt mütahit Mehmet amca... Tek böbreği ile hayata direnirken dün akşam kalbi durmuş... Şimdi solunum cihazına bağlı yatıyor öylece... Ama biraz yaramaz... her ne kadar kalbi yorulmasın diye kıpırdamaması gerekse de; o, kıpır kıpır * O hareketlendikçe, makine "mehmet amca yaramazlık yapıyor" diye ötmeye başlıyor... Bütün gece soğuk bir "dııttt dııttt" sesi... Yanına gidiyorum, elini sıkıca tutup size yazdığım hikayelerden bir potrpori yapıyorum... Sakinleşiyor.. Allah yardımcıı olsun...
Bense komser Ali'şin biricik aşkı Nesrin'in yanındayım... Cicoşum... Cici annem... Kalp, şeker, tansiyon ne arasan var... Size dünya üzerinde ki bütün ülkelerin yerini gösterip; tarihi, kültürel, sosyoekonomik vs bütün özelliklerini anlatıp, tarihten siyasete, dinden spora her şeyi konuşabileceğiniz Cumhuriyet Kız Meslek Enstitüsü mezunu Nesrin Kurtuluş.... Hükümet gibi kadın derler ya... Tam da öyle işte... Müthiş bir hafıza... Ayaklı Kütüphane... Yaşayan tarih... Bundan bir kaç sene önce azrail'e çelme takıp hastaneden çıktığında, o haliyle bile giyimi kuşamını dikkat eden, Cumhuriyet ve Atatürk kadını... Çocukluğum idolü...
Hadi cicoş, bir son dakika golü daha at! Azrail'e bir çelme daha tak! O neşenle, azminle, hayata bağlılığınla bir kez daha ayağa kalk!!!
Derken...
Hoooppp karşı yataktaki hasta, 47yaşında kanserden ex oldu... Yaşam ve ölüm arasındaki çizgi bu kadar incemiydi?... Şimdi odayı terk etmemiz gerekiyor... Allah onun ruhuna rahmet, kalanlara sabır versin..
Sizin hiç su içmeye gücünüz olmadığı oldu mu? Ya da kuruyan dudaklarınızı bir parça pamukla ıslattıkları? Krize girdiğiniz her hangi bir anda, başınızda hayatınızı kurtarmaya çalışan doktorlara "boşuna uğraşmayın! ben artık gidiyorum..." dercesine baktığınız?
Biliyorum bu hafta içinizi çok kararttım... Belki de elime bir matkap alıp, ucunu kafa tasınıza dayayarak acımasızca beyninizi oydum! Ama probleminiz her ne olursa olsun, hayatın yaşamaya değer olduğunu başka türlü vurgulayamazdım size...
insan buralarada olunca bir kez daha anlıyor yaşamın değerini... Sevdiklerinin kıymetini... Ailesiyle beraber şen şakrak bir sabah kahvaltası daha yapabilmek ya da akşam beş çayında hoş muhabbet... Para, pul, kariyer, güzel kıyafetler, şık restaurantlar... Hepsi boş... Hepsi yalan... Siz siz olun hayata sevgi ve saygıyla bağlanın... Özellikle; sizi dünyaya getirmek için canını, canının acımasını hiç saymış annelerinize... Özellikle; size saygı da kusur etmemiş kız kardeşlerinize... Özellikle, sizin mutluğunuz için işine, eşine, evine, çocuklarına ömrünü hibe eden; bu uğurda, hiç düşünmeden mükemmel kadın olabilmek adına kendi arzularını feda eden eşlerinize...
Emin olun ki; FiZiKSEL ya da PSiKOLOJiK şiddet yaşamadan yaşatmadan... Dargınlıklar, kırgınlıklar olmadan... Dünya sevince daha bir güzel ;)
not: 3 aralık 2011 cumartesi günü saat 15.00'da cumhuriyet meydanındaki eski tamirhane binasında Sayın Belediye Başkanımız, izmir Baro Temsilcimiz ve Sayın prof. dr. Tülay ÖZÜERMAN'ın katılımı ile "Cumhuriyet Aydınlığında ATATÜRK ve TÜRK KADINI" paneli yapılacaktır...
Ayrıca, 25 Kasım Cuma günü saat 14.00'da Urla Kadın Danışma ve Dayanışma merkezinde; Urla Kent Konseyi Kadın Meclisimizin, çalışma gruplarını belirlemek adına toplantımız vardır...
Varlığınızın varlığımıza, güç vermesi inancıyla katılım ve desteklerinizi bekliyoruz...
Tüm Anne ve geleceğin Anne adayları önünde saygı ile eğiliyorum...
omuzların değiyor tramvay tellerine
parmakların düşüyor,serzenişte adımların
soğuk sarıl dı mı yanaklarına
hafta içi yanın da olsun...

yorgunluktan kambur kaldırımlardan sekip
gözlerin tipsiz,saçlarına insan sinmiş
asker gibi dizil di mi yağmurların
hafta içi aklın da olsun...

yüzün aynalara denk gelmiş
birinin gölgesi,diğerinin sesine geçmiş
aklından geçtimi tiyatro fakir fiyatıyla
hafta içi cebin de olsun...

boş bir kalbalıktan savrulup usulca
hüzne tok,mutluluktan gına gelmiş
esmer bir kedi ile göz göze geldin mi sokak arasın da
hafta içi kadehin de olsun...

yıllanan yıkımlardan aşka üşenip
biraz uyku,başka bir vucuda dolanıp
genzini yaktımı sıcak nefesin
hafta içi tenin de olsun...

(başka bir yer / başka bir şey)
Dışarıdan gördüğün gibi değilim
Bir kez olsun buradan bakmadın
Üzüldüm zannediyorsan şunu bil
Canım yandı geçti çok yakmadın

Yaz gelir içimi sarar aynı telaşlar
Kim bilir belki de bir aşk başlar
Dalgalanır deniz ne çıkar Durur yavaşlar
Kim bilir belki de bir aşk başlar

Ben özledim galiba seni
Bu yüzden bu kadar sitemlerim
Sen üzülme Acıdan bu sözlerim
Karsımda görsem dolar gözlerim..

edit: olayım bundan ibarettir. o kendini bilir.
üzgünüm, mirim...

çok üzgünüm hem de...
özlüyorum ve yalnız hissediyorum, sensiz.
doğru insanlardık belki biz ama,
yanlış yerde ve yanlış zamandaydık.
ve yanlışlarımız, doğrumuzu yaktı, yok etti.

içimde garip bir boşluk, eksiklik...
aynı sen uzağa gittiğin zaman ki gibi.

keşke hislerimi söylemeseydim sana,
ama o kadar yoğun ve kuvvetliydi ki...
kaybetmeyi göze alarak söyledim ve kaybettim seni.

neydi bu hissler halen bilmiyorum, ad veremedim içimde yarattığına.

buraya kadarmış üstadım, burada bitti, biz bittik.
bittiğinden beri çok sessizim, ağlamıyorum bile. arada sırada gözlerim buğulanıyor hemen duraklıyorum, gözlerimle birlikte donuyo yaşlar biliyorum hava çok soğuk ondan.
tamam, kabul ettim artık yokluğunu. artık ellerimin ellerinin arasında olmayışı üzmüyor o kadar. üstelik bir kedi aldım yalnızlığımı paylaşmak için. odamda yeniden iki kalp atacak bu haftasonundan itibaren. birilerine karşı yeniden sorumluluğum var. birilerinin hayatında önemliyim yeniden. biliyorum, tamamen çıkar ilişkisi bizimki ama olsun. sonuçta artık öyle ya da böyle bir ilişkim var.

yokluğun değil artık koyan biliyor musun... yokluğun değil ama tozu dumana katıp gittikten sonra artık yerinde olmayanlar acıtıyor şimdide. biri var hayatımda. kedi değil şapşal! onun haricinde; bir adam var hayatımda... sen bana son tekmeyi vurduğunda tutmuştu ellerimden. yazdan beri hayatıma girmekle girmemek arasında. şimdi geliyor benim şehrime. heyecanlanmam gerekmez mi?

ne bileyim, sen askerden gelecekken saçlarımı boyamıştım, ne giyeceğimi düşünmüştüm günler öncesinden. sen istedin diye mantılar açmıştım. sonra güzel olmayınca sahtekarlık yaparak internetten fellik fellik mantıcı aramıştım hatta. geldiğin gün hiç uyuyamamıştım. heyecandan...

şimdi yine hayatıma girmeye çalışan biri geliyor bu şehre. heyecanlanmam geremez mi? bu soruyu sormuştum değil mi?

senin için yazdığım her yazıyı neredeyse satırı satırına ezberime almışken şimdi henüz tamamlamadığım yazılara bile konsantre olamıyorum. önemsemediğimden mi? yoksa heyecansız oluşumdan mı. sahi, heyecanlanmam gerekmez mi?

geldiği gün olacaklar belli... birkaç kadeh birşeyler içeceğiz. ona bakıp seni göreceğim. sonra suratım belki de nefret dolu bi ifade alacak. sonra düşüncelere, hayallerine gebe başım şişip kocaman olacak. ağırlaşacak. ve taşıyamayacağım. başımın düştüğü yerde onun omuzları olur muhtemelen. başım omuzlarında sızıp kalmak üzereyken onun, yanaklarımda gezen elleriyle açılır gözlerim. "aşkım, sen mi geldin?"

sen değil, sanki o an sen aklıma gelmişsin de sana söylüyormuşum gibi üstüne alınma bu lafımı! ben sana hiç "aşkım" dedim mi?

sanırım o andan sonrada cebren ve hile ile susturulur sesim. dudaklarımın kıpırdaması durdurulur. tutulur nefesim. kanıma girer biri belki senden sonra ilk defa. acıtır mı canımı bu öpüşler? kendimi seni aldatıyormuş gibi hissedermiyim senden 2 sene sonra?

herşeyi geçtimde, ya parmakları saçlarımın arasına dalarsa bi ara? ya okşarsa saçlarımı? bilirsin, hiç dayanamam saçlarımla oynanmasına. uyuyup kalırım onun yanında...
başka birilerinin kollarının arasında uyumak... üstelik senin yanında 1 kere bile uyuyamamışken... kıyamadım ki yüzüne gördüğüm saniyelere... kıyıpta gözlerimi kapatamadım. senden sen yanımda uyurken bile ayrılamadım.çekip gidişinin nasıl acıttığını tahmin edebiliyorsun değil mi?

sen gelecekken 2 gün bile "çooook"tu gözümde. daha gelmene "çoooook" vardı. şimdi onun gelmesine 2 haftaa var. ama "az" kaldı.
ne garip, karşımda gördüğümde ellerimin titremesini geçtim, sarıldığımda bile heyecanlanmayacağım biri için yine sana dert yanıyorum.
ne yapayım, senin uğrunda ölenlerin özlemini çekiyorum şuanda. ya hep böyle olursa?
Sen bana yazmadan ben yazamıyorum.. Yazmak derken senden bir mesaj bir haber almadan şöyle oturupta bir iki şey karalıyayım diyemiyorum. Demiştim ben sözlüğe benim yazacak kimsem yok doğru o zaman sende yoktun zaten aslında hala varla yok arasındasın dur bakiğm hakketen yoksun.
keşke benimle dalga geçer gibi konuşmasaydın.. odaklanabilseydin keşke.. anlayabilseydin keşke konuşmak için ne kadar çok çaba gösterdiğimi.. ama boğazıma düğümlendi.. konuşamadım.. dur kapatma diyemedim.. üzgünüm..
son zamanlarda kendimi bir boktan daha değerli bir şey olarak hissetmiyorum. evet sanırım bana aynen bu şekilde davranıyorsun..
arkadaşların gerçekten hiç umrumda değil. hepsinden nefret ediyorum. eğer çok istiyorsan sonsuza dek onlarla kalabilirsin. inan kızmam sana... ama en azından senin için en önemli olan şeyi bana bir zahmet bildir ya. cidden.. ben seni her şeyimin önüne geçirmişken. bana bunu yapma. sen yokken onlar vardı muhabbetine getirme her şeyi. inan gerçekten böyle düşünüyorsan bana bir ufacık siktir git de ya. bir daha karşına çıkarsam şerefsizin önde gideniyim. senin için arkadaşların mı önemli ? senin için o aptal sınav mı önemli ? öyleyse kov beni artık. kov beni. gönder beni gideyim ya.

keşke senin için ne kadar çırpındığımı görebilseydin. keşke seni ne kadar sevdiğimi anlayabilseydin.. keşke beni bazı şeylerin arkasına atmasaydın.. keşke sana nasıl kırıldığımı ve bununla nası başa çıkmaya çalıştığımı görmeye çalışsaydın.. keşke bana kötü davranmasaydın.. keşke bu kadar çok ağlatmasaydın.. keşke beni öldürseydin.. keşke beni öldürseydin.. keşke. keşke.. keşke... keşke beni öldürseydin..
ellerine degmisken dokunmanın anlamı yitirilecek şey degil.
bu nasıl yüz böyle,
bu nasıl ışık?
bu nasıl ay böyle,
bu nasıl güneş?
mağradan mı çıktı,
dağdan mı iniyor,
o yalnızlığın adamı,
o dost?
pes etme.. etme be aşkım.. pes etme.. her ne olursa olsun biz yolun sonuna kadar gidecektin hani ? .. yaşamış olduğumuz o güzel anlarımızı düşün... hayallerimizi.. her şeyi.. öldürme bizi yalvarırım.. yapma bunu bize..
--spoiler--
ilişki için süreklilik gerekli" dedin- acaba öyle mi?
nedir 'süreklilik' hiç bitmemek mi?- öyle bir şey yok. her şey, birgün, biter.

ama şu var; bir şey, hiçbir zaman bitirilmeyeceği kararlılığıyla istenebilir, hiç bitmesin diye, istenebilir...

gerçi, bu bir yanılgıdır, temelde. ama, bu isteklilik, bir yanılgı olduğu bilinciyle taşınıyorsa, bir yanılgı olmaktan da çıkarılabilir-
mi?
ayrılış ilişkinin kayıp çocuğudur.
özlem de sevginin ikiz kardeşi.
'biz' işte gene,
bu
'ne'dir ki bu?
ikimizi 'bir'leştiren bir şey mi?
yoksa ikimizde 'ayrı' olan-oluşan- bir şey mi?

'ben ile sen' mi?
'ne ben ne sen' mi?
hem o, hem o...
bir düşün;
'benim ile sen, biz;
senin ile ben, biz'

--spoiler--
oruç aruoba
bu gündüzün bi' gecesi varmış, hangi yaranı kapatacakmış hangi derde derman?! *
şimdi bana da sundu şeytan yalancı elmalarını, mutluluk denen bu kahpe çoğalttı kavgalarımı..

beklenen bu muydu kalbe verildi nüshalarını; anladım yalan dolanmış herşey herkes aynı...
Bense ışığa muhtaç halde; sen karanlık hayalettin...
sen hep ilgili bir adam oldun, ben hiç ilgisizsin diye şikayet etmedim, hep ince ve detaylı düşündün herşeyi, facebook bile buna en büyük örnek, bir resmi, bir kelimeyi dahi takip ettin, çok ilgiyi seven beni hiç ihmal etmedin bitanem.Belki yanımda olsan bu kadar iyi bilmeyecektin tüm hayatımın detaylarını ve neler yaşadığımı, bir erkek ancak bu kadar mutlu edebilir sevdiği kadını.Teşekkür ederim aşkım.

Verdiğin değerle kendimi hep özel hissettim, son zamanlar da kendine bile vakit ayıramıyorsun, ama anlayışlı olmam lazım değil mi? sadece alışık değilim bu yüzden huysuzluğum, yine de her sabah uyanır uyanmaz ilk aklına gelen olduğum için çok mutluyum.

ben bu yazıyı sana yazdım aşkım.
suretin silindi kaldı silüet.
Aşkın insanı büyüttüğünü olgunlaştırdığını da öğrendim artık. Bu yaşıma kadar kimse öğretmedi bana aşkın karşılıksız olduğunu, sadece gönülden sevenin bu acıyla kavrulacağını, sevilenin ise sevildiğini bilmeyeceğini... Yine teşekkür ederim sana karşılıksız aşkım!!! Bana hayatta öğretilmeyenleri öğrettin. Hiç kimseye hissetmediklerimi hissetdirdin. Hiç kimse için yapamayacaklarımı yaptım. Pişman mıyım? Hayır hiç pişman olmadım ve aşkını sonsuzluğuma saklarken bile mutluydum. Hayatımın son basamaklarında bana böyle bir aşkı yaşattın. Seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim Aşkım
Sevgiliye bu kadar serzeniş çok görülmez umarım. Evet yaşadım gördüm öğrendim. Sevgi ve aşk sadece tek kişi tarafından yaşanabiliniyor. Aşkın karşılığı yok. Bazı insanlar sadece sevmeyi bilir,karşısındaki sever mi sevmez mi hiç düşünmeden sever. Hep bekler sevecek diye ve sonunda görür ki sizi kırmamak adına hatır için kendini zorlayarak karşılık verme çabasındadır. Oysa ki herkes duygularında özgürdür ve kimse kimseyi zorla sevemez. Kırgınlık olmaz aşkta. Seviyorsan, gerçekten aşkını yüreğinde hissediyorsan bırakacaksın sevgiliyi özgürce kanat çırpsın ve nerede kiminle mutluysa
Tadına vararak yaşasın...onun mutluluğunu uzaktan seyrederek yaralarını sarmayı da öğrenmek gerekir...
bu başlığa ikinci kez yazıyorum. üstelik ilkinde de hiç entry girmem dediğim başlıklardandı. o zamanlar sen yoktun. vardın elbet de, hayatıma henüz girmemiştin, hayatımın kendisi olmamıştın. şimdi sen varsın ve benim hayatımın ta kendisisin, ve ben bir daha asla entry girmem dediğim bu başlığa yazıyorum.

başlığı hatırlamama, girip bakmama sebep olansın. sırf ilk girdiğim entrydeki linki kopyalamak için girdim sözlüğe, sayfalar dolusu yazıma burada devam etmeye karar verdim sonra. sıkılmış olabilirsin diğerini okumaktan. belki önceden olduğu gibi girip bakarsın yine ne yazmışım acaba diye ve okursun, ya da belki de hiç okumazsın.

ama ben yine de ıslıkla eşlik ettiğim bu şarkıyı - ki les coristes soundtrack demekle yetineceğim -, bu akşam içtiğim avanos vadisi kadehlerini - ki neyse ki çocukluğunda ayaklarınla ezmemişsin bu tadın üzümlerini-, tüttürürken çıtırdayan djarum blacki sana buradan anlatacağım. öküzde arkadaşımın sardığı tütünün içinde ne vardı merakın gelir aklıma mesela ve öncesi. o esnada birşey yoktu. ama biz kendi djarum blackimizi kendimiz yapıyorduk, tütünün içine doldurduğumuz karanfillerle, bitmişti o akşam olana dek o karanfilli tütünümüz.

metallica başlar mesela, sandman'dim ben de dediğin gelir aklıma ya da öyle birşey, o kadar gürültülüydü ve o kadar çok kafa sallıyordum ki, daha iyi anlamam imkansız. boynum tutulmak için sabahı bile beklememişti. ben de senin kapımı çalmanı hiç beklememiştim. hala ayılamamış olmanın etkisi ile o sonsuz sayıda tekiladan sonra "siktir adam geldi yaaa" da beklenmedik bir şekilde çıktı dudaklarımdan. bugün o kadar belirgin olan biz, o kadar belirsiz bir sendin ki inanamamıştım kapının çaldığına. tutulmuş boynum yüzünden öne eğik duran kafam, boynuma sürdüğüm voltarene eşlik etsin diye sardığım kahverengi şalım, göbeğime kadar çektiğim annemin diktiği yeşil pi"c"amam görünmesin istemiştim ama o kadar sarhoştum ki hala, başaramadım, ve seviyorum o koyu yeşil arabayı, elimde kalan vites koluna, tüm ağırlığına rağmen seviyorum onun koyu yeşilini, o kayalıkların karşısında tozlu tozlu duran koyu yeşilini.

günlerce geçmedi içtiğim sayısız tekila ile avuç avuç yuttuğum tuzlar yüzünden kabaran dudaklarımın rahatsızlığı. ama benim o kadar içip de hiç pişman olmadığım, ne vardı o kadar içecek demediğim, belki de hayatımın en doğru kararını verdiğim bir sabaha karşıydı. tuzdan yanan damaklarım bile huzurdu bana, ardından gelen günlerde.

sabah sekiz kapı sekizi sen anlamamış ya da unutmuş olsan da muhteşem birşey söylemişim gibi gelmişti, hala öyle geliyor. sabah sekiz, kapı sekiz. kaybedenler kulübü gibi pohahahaaa diye gülmüştüm, hiç izlemediğim halde. sen tabii duymadın, sekizi bile duymamışsın. o yüzden çok seviyorum o koyu yeşil primerayı. gözlük takmamakta ısrar ettiğin için tipik kadın sürücüler gibi ön cama mümkün olduğunca yakın kullandığın, kocaman gozlerini daha da çok açarak kullandığın koyu yeşili seviyorum.

ben telefonla konuşurken cüzdanımı kapıp dişleyen o güzel gözlü, severken çıldırttığın için yerlere yuvarlanan rus bebeği seviyorum, benim gözlerim de öyle demeni seviyorum, o gözleri seviyorum. yeşil mi mavi mi anlamadığım o gözleri. ama kırmızılığından emin olduğum dudakları seviyorum. o güzel rengin oluşması için birkaç kadeh kırmızı şarap içmesi gerekmeyen dudakları seviyorum. tüm bunlara bakarken monitöre el sallamayı seviyorum. yerine siyah bb'yi öpmeyi bile seviyorum. kitabına sarılmayı seviyorum. pazar günleri yanında kitap okuyabilmenin hayalini seviyorum.

daha belki de hiçbir şey yaşamamışken birlikte ki o kadar az zaman oldu ve mesafeler o kadar engel oluyor"u" ki daha neler yaşayabileceğimizi hayal edebilmeyi seviyorum.

salı sabahı uyandırıp da söylemeyi beceremediğim, seni cok cok cok seviyorum.
merhaba..

nasılsın bugün? iyisin iyi. hissediyorum iyisin. hani sen sormazsın da, ben yinede söylemek istedim. " bok gibiyim yine. " sıkılırdın ya hani olur olmaz duygusal olmamdan. oysa ben çok kayahan dinlemiştim çocukluğum da. " olmadık şeylere gülüp, durduk yere ağlayacaktık. " .. sen uymadın buna. oysa söz vermiştin. ben ne zaman sustuysam sen ağladın.. " buymuş senin sevgin. " dedin ya 4 sene önce. ulan saf ! ben hergün yağlı urganı geçiriyorum sevgimin boynuna. sen yoksun zaten artık. ben varım, sevdam var, şarap var, annemin omzu var, arada bir parça kuru ekmek bir de babamın bağırışları var.. sen yoksun artık be. çaresiz bile değilim yokluğun da.

neden ? ben 3 tane harfi zar zor yan yana getiriyorum sen yoksun diye. neden yani ? sen mutlu olasın diyemi, yoksa ben kaldırımlarda uyuyayım diyemi ? neden ? verebilecekmisin cevabını.. biliyorum ya, eminim sen okuyorsun bunların hepsini. ben kendimi parçalıyorsam senin için.. dinine yandığım gavuru ! dön be. dön.
zaz sokakta şarkı söylerken çok güzeldi. sadece sen, ben ve şanzelize'yi ikame eden kadıköy dinlerdi; o kitapçının kapı ağzından bağırır, es geçerdi kulakları. şimdi milyonlar cezayir lehçesinden frenklerin aşklarını söylemeye çalışıp seni, beni, şanzelize'yi ikame eden kadıköy'ü ve dokunduğumuz kül renginden düşlerimizin içine sıçıyorlar.

(bkz: saki rakı getir)
seni rüyamda bile göremedim geçen gün. senin şehrindeyim ablanla buluşuyoruz,bilirsin severdim ablanı,o da beni severdi seni üzmeden önce...neyse işte buluşmuşuz hasret gideriyoruz,bi muhabbet ki sorma gitsin.birden o çıkıp geliyor.ben kıskançlıktan ölüyorum tabiki.kızın kolundan çekiyorum gel bakayım sen şöyle diyorum.sen onu mutlu edemezsin,sen onu sevemezsin,sen onu sevsen bile o seni sevemez diyorum.o da biliyor bunları susuyor.sevemezsin dedikçe çıldırtıyorum kızı.sen mi sevdin diyor,sevsen bırakabilir miydin,vazgeçebilir miydin ondan diyor. ne anlarsın sen diyorum.o mutlu olsun diye vazgeçtim ondan diyorum.ona öğüt veriyorum sana nasıl davranması gerektiğini,ne yapması gerektiğini söylüyorum yeter ki sen mutlu ol diye.
sözün özünü ise leman sam söylesin.

--spoiler--
taşırım ben hasretin yükünü
acılarım koynumda sır gibi
açarım baharda çiçek gibi
dolarım içine gün gibi

yeter ki sen üzülme
kendine dert etme
varsın uzasın yollar
sen aşkımdan vazgeçme

yeter ki sen üzülme
kendine dert etme
seni bir ömür beklerim
sen aşkımdan vazgeçme

karışır hüzünlenirim sen aldırma
susar dillerim yanarım ben aşkınla
karışır hüzünlenirim sen aldırma
tenimde taşırım kokunu hala
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar