bugün

takdim tehir denilen illet yakamı bırakmamak için elinden geleni yapmakta. ondan kurtulmanın tıbbi araştırmaları içinde kıvranırken, öykünerek birinin tıpkısı olmaya çalışan insanlar düşüyor hemen ardından zihnime ve otistik coğrafyamın volkanları, rengimi kızıla boyayıp belli ediyor tiksinmemi. cümle kurmaktan muzdarip insanlar ve öykünenler bu hayatın gayri resmi sömürücüleridir. hey siz! şimdi gidin ve sizin için gramere eklediğim şuursuz zamanın çekimleyicisini kullanın.
14 mayıs 2011
saat: 23.40

3 ay önce bugün bu saatte tam. yarm saat önce yolun karşısında durdu dolmuşun indin bana doğru yürüdün. elimde çiçek vardı panikledim bi an napıcam diye. arkama sakladım çiçeği. yaklaştın gülümsedin, çiçeğini verdim, kandilini kutladım. o gün kandildi. anahtarın yoktu yanında eve yürüdük anahtarını alman için. eve çıktın çiçeği bırakıp anahtarını aldın yanına kapıda kalmamak için. yürüdük sokağında sahile doğru. durdurdum seni, sevgili değildik ama sana sevgililer günü hediyesi almıştım. kutuyu açtın, 2 santim uzun olsa belki daha iyi olucaktı ama.. onu düzeltmeye bile fırsatım olmadı. yürüdük sonra biraz daha. oturduk masaya karşı karşıya. gözlerim gözlerindeydi. çok farklıydı. güzeldi.

el ele evine doğru yürüdük. köpek havladı o sevmedi beni ama, belkide niceleri gibi.. merdivenleri çıkarkan arkamdan sana baktım. gözden kayboldun. ben evime doğru aklımın odalarını senle taşırarak ilerledim.
bu zor zamanlarında belkide en uygunu seni kendinle başbaşa bırakmak, zamana bırakmak ama olmuyo yapamıyorum bu kadar zamandan sonra sen gelmişken tekrar gidişini kaldıramıyorum. bu kadar iradesiz miydim ben bu kadar dayanıksız mıydım.. niyetim seni sıkıştırmak yada iyice sıkıntıya strese sokmak değil. ama ne yaparsam ypiym istesem de seni çıkaramıyorum aklımdan olmuyo yapamıyorum çıkardım desem de hep kendimi kandırdım başkasına sarıldığımda seni düşündüm, sulugözüm biliyosun, ağladım. yüzüne bakıp sana söyleyeceğim o kadar çok şey var ki aslında. içimde biriktirip biriktirip kendi kendimi yakıyorum bitiriyorum.
14 ağustos 2011
saat: 23.40
öyle bir dem ki ruhum; hiç olayım derken meğer sen olmuşum...

şarkı nev'in şarkısı. ama bu şarkıyı söylerken acaba benim için cuk oturacağı hiç aklına gelmiş miydi ? sanmıyorum. neden mantıklı birisi hiç olmaya çalışırken hep ''o'' olsun ki? belki de takıntıdır.

ama şimdilerde seni anlatan 3 noktalı cümleler kurmuyorum. paragraflar yazmıyorum. kelimelere harflere küstüğümden değil, sen istediğin için. gene istediğini yaptım; her zaman olduğu gibi. 3 noktalı gözyaşlarımı içime akıtıyorum artık başı sonu belli olmayan.

önemli olan zaman kavramı da değil aslında. 3 ay 6 ay. bir türlü yaşanamayan günler haftalar hatta aylar. tek koyan sana duyduğum varsıl özlemlerim. o hiçbir zaman öpmeye bile kıyamadığım dudaklarından bir daha kelimelerin dökülüşünü göremeyecek duyamayacak olmam. ne dediğinin önemi yok. senin söylemen senin diyaframından geçerek ses tellerinden, ordan dışarı çıkması yeterli. şiir gibi. masal gibi. hikaye gibi belki de hep öyle olduğu gibi.

ama artık iyinle kötünle, hiçbirisi yok.
çocukluğumun geçtiği deli gibi koştuğum düştüğüm bisiklete bindiğim bazen ağlayıp bazen deli gibi güldüğüm o sokakların artık çocukluğuma dair bir anı değil de sadece seni hatırlatacağını şu yaşıma kadar hiç aklıma getirebilir miydim? peki ya şu yaşıma kadar birini hiç bi kadar sevebileceğimi? okula giderken kullandığım o yolun 8 yıl okuduğum o ilkokulu değil de sdece senle yürüdüğümüz ya da sana gelirkenki zamanları hatırlatacağını? kim nerden bilir ki artık neden o yolu kullanmadığımı neden bidaha o pizzacıya kokoreççiye o hamburgerciye salatacıya gitmediğimi o cafede o masaya birdaha oturmadığımı. kim ne anlar ki bir daha sana yaptığım o kolyeyi neden yapmak istemeyeceğimi ve kim beni nsıl anlar ki o filmleri izlemeyeceğimi? hayatımda seni daha tanımadan önce bi sirkeyle nasıl ne derece bi ilişiğim olmadan şimdilerde sirkenin bile seni hatırlattığını?
bir daha bi hastanın yanındayken o günkü gibi mutlu ve huzurlu olur muyum acaba ve bir daha kimseye ekmeğin içini çıkartarak peyniri bol ve domatesli ekmek arası ypar mıyım sence hem de içini çıkararak? yada ayran içerken pipet dışnda kalan kapalı yerlerden bi bölgeyi ayran rahat gelsin diye delerken gözümün önüne sen gelmez misin acaba? bir daha başkası için et yumuşak olsun diye süte basar mıyım ki? saçma sapan bi tatlı yapar mıyım? tek bi çileği bile tek tek seçer miyim? sesini duyabileceğim ihtimalini bile düşününce kalp ritmim artar mı acaba?

yada gerçekten başka bi şarkıda dendiği gibi silip tekrar başlamak mı gerek bazen? hayat sensiz zaten sıfırken tekrar sıfırlamaya çalışmak?
ben bu yazıyı sana yazdım.
gidenler beni üzmüyor artık. güçlendim.
sen de beni üzmüyorsun artık. seni düşününce aklımda bir imge bile gelmiyor. gidenlere bağışıklık kazandım artık, kimse yeteri kadar üzemiyor. en kötü şeylerle bile mutlu olabiliyorum.
mutlusun ya da değilsin, beni ilgilendirmez.
seviyorum
biliyorum sende seviyorsun
ama başkasını
imkansızı bekliyorum da şu sıralar
yani seni.
Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla.
Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten.
Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun.
Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana.
Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı.
Bunu bilmek yetiyor bana.
Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.
facebook' a geri dönmüşsün. nasıl rahatladım, nasıl sevindim. yine birkaç arkadaşın var biri benim. merak ediyorum, benim facebook umu dondurduğumu görünce üzüldün mü? aradın mı beni?
ne diyeceğimi sanıyorsun sana, tek sözüm var, git!
istemiyorum seni, nasıl egom tatmin oldu anlatamam. silmemişsin, belki aradın.
lan ben seni nasıl aradım, nasıl deli oldum, ben aylardır ne çekiyorum biliyor musun?
en yakın(!) dostum, dostluk senin oyun oynayabileceğin bir şey değil. pembe şatona istediğin zaman gizlenip sonra döneceğin bir yer değil. psikolojimi bozdun lan! kendimi tanıyamıyorum. hayır güçlendim, çok iyiyim, bak seni siktir ediyorum. normalde böyle konuşmam bilirsin, kendime de yakıştırmıyorum. ama haketmedin mi be dostum?
kendini sonsuzdan sıfıra getiren sen değil misin?
çok havalısın yahu, aferin sana. telefonlarıma cevap vermeyip, kimsenin telefonuna cevap vermeyip, ne biliyim işte facebook unu falan kapatıp kendini gizleyince o kadar havalı oldun ki anlatamam! vazgeçilmezsin di mi sen, ego di mi senin için her şey?
hayır hayır değil. affet beni. çok üzerine geldim. sadece kinimi kusmalıyım sana, deli ettin beni çünkü.
ama senin ederin gittiğin süre kadardı, ya yanımda kalacaktın hep, ya da gidecektin. gitmeyi seçtin sen dostum, çok acıttın çok. kendimi tanıyamadım, gittin.
bana çok şey kattın hakkını yemiyorum. ilk başta yıkıldım, sonra daha güçlü olarak doğruldum. sen şimdi geri dönmüşsün. eskisi gibi olur mu? ben güvenebilir miyim sana? güvenirim. çünkü salağım ben değil mi? sana güvenirim, sonra sen keyfine göre gidersin.
dostluk bu değil, bu değil. o bambaşka bir şey. bizim kirletebileceğimiz bir tanım değil.
aslında en iyi yaşatanlardan biriydik bunu.
ama senin her şey güzelken gitmen bu tanıma uygun değil.
benim sana kustuğum bu nefret dostluk değil.
senin bana yaşattığın acı dostluk değil.
senin pişman olup geri dönmen dostluk değil.
biz bunu çoktan kirlettik, şimdi lütfen geri dönme, bana sorma. benim için üzülme. bana fakir edebiyatı yapma, anladın mı yapma!
dünyanın en iyi iki insanı diyordu bir filmde, her ne kadar onlar biz olsak da, git şimdi. git. yaralarım kabuk bağlamışken, herkesi hayatımdan kovabilirken git! kocaman hoşçakal.
hayat her zaman güzellikler yaşatmıyor insana, mutluluklar... ben hayatımın en mutlu günlerini, benden uzak olsan da huzur içinde yaşıyorum. zira sevildiğimi, sayıldığımı, özlendiğimi biliyorum. evet bazen sinirlendiriyorum seni, farkındayım. ama bu belki de seni kaybetme korkusu... önemsenmeyi seviyorum belki de... zira ailemde herkes beni önemsiyor. ancak onların önemsemeleri bile seninki kadar etkili değil inan... çok seviyorum seni. bu sevgim gün geçtikçe artıyor. yakında kafama düşecek olan şeyin, kardan oluşmuş buz gibi sevgisizlik değil, sevgi 'çığ' ı olduğunu biliyorum. sana da hak veriyorum. bu kadar yıl yalnızlığa alışmışsın, hesap vermek zor geliyor. ama inan ben sorgulamak anlamında değil, merak anlamında yapıyorum.zira aklım kalıyor. sen de hemen sinirlenme ne olur. sinirlenip aramamazlık, mesaj atmamazlık yapma. sevgimi ve nedenini biliyorsun...

seni çok seviyorum... dediğin sayfaya leke sürmeden sevgiyle yazalım bazı şeyleri. kızmadan, kızdırmadan... yanımda ol ve hep benim ol...canımsın ve hep öyle kal... iyi ki varsın...
ne kadar uzakta olursan ol, hatta başka kollarda da olman önemli değil. seni hala seviyorum.
ben bu yazıyı sana yazdım tanımadığım kişi,
kusura bakma, seni henüz tanımıyorum. bu yüzden bir ismin yok. sen sadece sensin... evet, hiç tanımadığım birine böyle bir yazı yazıyorum. nedeni mi? sadece merak. böyle sebepsiz bir yazının nereye kadar gidebileceğini merak ediyorum sadece, o kadar.
sen hayali biri değilsin. ben de şizofreninin pençesinde zavallı bir kız değilim zaten. sen benim henüz tanımadığımsın. belki yarın ilk tanışacağım kişi. belki de son... bunu bilemem değil mi? tıpkı şu an nerede olduğunu bilemediğim gibi. belki şu an aynı havayı soluyoruz. belki sen kilometrelerce ötede aynı şeyleri düşünüyorsun. aslında belkilerin çoğalması canımı sıkıyor ama öyle.
bence sen sinemaya gitmeyi seviyorsundur. o zaman birlikte gideriz tanışınca olur mu? tanışınca sorarım o zaman ben sana en sevdiğin filmi. bir de uçurtma uçururuz. ben küçükken hiç uçurtma uçurmadım biliyor musun? benimki de soru... nereden bileceksin. bence sen çok güzel uçurtma yapabiliyorsun. evet evet sen! upuzun kuyruğu olan bir uçurtma yapacaksın bana o zaman tanışınca, söz verdin! ağzımıza burnumuza yapışan pamuk şekerler olacak ileride. türlü türlü konser biletleri, sahilde içtiğimiz geceler olacak sonra. iki elin parmaklarını geçecek seninle yaptıklarımız.
sanırım yazı burada bitiyor. daha neler yaparız bilmiyorum. ama şunu biliyorum; sen benim olamadığım olacaksın. bu yüzden en çok bana yakışacaksın. hangi zaman diliminde, nerede tanışırız bilmiyorum. ama eminim seni görür görmez tanıyacağım, bundan emin ol.
kendine iyi bak, o kadar.
Seni ezmem için gölgem dahi yeter. Ben sana muhtaç değilim, aksine, sen bana muhtaçsın. Ben gücüm, otoriteyim, perdenin arkasından oyunu yöneten adamım. Ben göremediğin kabuslarınım.

Not: Kendini adam zannedip beni harcayanlara.
bir kişinin başka bir kişiye yazı yazması sonucu bu yazıyı o'na yazdığını söyleme durumu.
arada sırada göz göze geliyoruz işte.. sende bakıyorsun bana.. merak ediyorsun sende..

ah be güzelim ama biliyorum tekrar koşsam peşinden yine istemiyorum, arkadaş kalalım felan diyeceksin..

elbet bir gün buluşuruz be güzelim..
hiç bi' gün büyümedim, büyümüyorum. 6 yıl önce olduğu gibi hala çocuğum. *
yakamadım anılarımı, gaddar olamadım sen gibi . . .
iki gözüm sen yoksun.
nefret etmem gerektiğini unutup seni özlersem dediklerin aklıma geliyor, böylece bir insandan her gün tekrar nefret etme yeteneği kazanmış oluyorum.
b harfinden nefret ediyorum mesela. mesela bir araya gelmiş f ve t harfinden de. bu üçünün karışımından da nefret ediyorum.

etmek istiyorum.

edit. hele tırnak işaretiyle ayırdıkların yok mu..
Bütün pencerelerde bekleyen benim,
Ve
O çalmayan bütün telefonlarda,
Aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım,
Onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
Sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
Değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
Adın ekmeğe dönüşmüyor.

(bkz: 28)
kızım sana çok aşığım ama söyleyemiyorum çünkü kankam olmuşun bi defa. bir yıldır oğlumlu kankalı konuştuk ama ben sana aşık oldum şimdi e ben ne bok yiyeyim affedersin? açılsam ayrı dert açılmasam ayrı dert. işin kötü yanı senin arkadaşlığın olmadan da yaşayamam..

(bkz: iki ucu boklu değnek)
yan taraftan gelen o iğrenç dizinin sesleri, seni hatırlatan o çocuğun ağlaması.
sonra neşeli ayaklar, kendin olmayı istemek.
sonra ira and abby, aradığım kişiyi bulmak.
sonra avril, damn! damn! damn! i wish you were here.
sonra; yanındaydı, yanında!
kafamda yeğenimin dertleri, ergenliği.
bir yandan ben, benim hayatım. bir yandan boşa geçen zaman.
bir yandan kafamda bir soru işareti sen, unutmuşken fırladın ve kesemiyorum, iradem yenik düşüyor, aids gibi bir şey. bağışıklığım yok sana.
sonra insanların saçma sapan düşünceleri, dayatmaları.
yetiştirmem gereken acil sorunlar. alnımın kırışıklığına eklenen yeni bir çizik.
iyimser ruhuma neşterle açılan bir yara.
gücümü kaybediyorum. sen geldikçe. git, gitmeliyim senden.
her şeyin sorumlusu sen!
kendimle çelişiyorum, kendimi ararken, tam da bulmuşken, sen neşter. ve ben kanıyorum.
kendime gelmeliyim, ve bunu başaracak tek kişi de benim, kendi gücümle.
unutmak istiyorum öldüğünü, o mezar taşını, üstündeki bayrağı.
seni, hasret kokan bu kara topraktan çıkarıp sarılmak istiyorum abi.
yine aklıma geldin..

o güzel gözlerin. o gülüşün..

sende sev ama sevilme emi