bugün

anneler çocukları biraz büyüyünce bakkala göndermeye başlar. fakat mutlaka tembihledikleri birşey vardır; "oğlum/kızım sakın parayı düşürme, sıkıca tut" bunu duyan çocuk parayı öyle bir sıkar ki, para artık para olmaktan çıkar, buruşuk bir kağıt parçası halini alır. hele çocuğa madeni para verildiyse, artık parayı sıkıcam derken çocuğun eli acımaya başlar. ama ne yapar ne eder düşürmez o parayı.

ne alacağını bile unutur, ama parayı düşürmez..
hatta bu uğurda bakkala giderken ayağı takılıp düşse bile, refleks icabı ellerini yere koyması gerekirken, onda reefleksler parayı koruma güdümlü çalıştığı için dirseklerini önce yere koyar..

tabii bu durumda, o düşüşe göre daha fazla hasar vermiştir kendisine. ama o yine mutludur çünkü parayı bırakmamıştır elinden.
akabinde
bakkal amca bununla ne olur ya da x olur mu seklinde cumleler kurar bu cocuk. elindeki parayi herseye almaya yetecek sandigindandir sikica tutmasi. sonra az biraz hayal kirikligina ugrar istediklerini alamayinca.
ailesi parayı kaybederse çok kızacağındandır. çocuğun korkak yetişmesi olasıdır.
eve döndüğünde azar işitmemek isteyen yada eve dönmek isteyen çocuk psikolojisidir.
testi kırılmış dayak yenilmiştir. yapılacak şey yeni testileri kırmamak ve de sopayı yememektir. bu nedenle paraya sıkıca yapışır çocuk tırnaklarını avucunda yer ettirircesine.en kötüsü büyüse bile anlatılır kaybolan para en olmadık kişilerin yanında misal nişanlının.
küçümen cocugun kendisine bir görev verilmesiyle birlkte duydugu onur ve heyecanla beraber, içinden alınacakların listesini tekrarlayarak bakkala koşma eylemi arasında parasını sıkıca tutmasıyla ortaya çıkan hoş bir olaydır...
aidiyet duygusunu ve kendine güveni açıklayan durum... çok fazla çocuğa baskı kurulmamalıdır. öğrenmek için silleyi yemesi şarttır çünkü... hayatı da yediğimiz sillerle öğrenmedik mi?*
Karşıki sokaktan her an bir KGB ekibinin çıkabilmesi veya yanından geçtiği apartmanın balkonundan kafasına sumo güreşçisi düşmesi ihtimalleri ile beynini yiyen çocuk formu.