bugün

millet olarak ne kadar şekilci olduğumuzun resmi kanıtı olan hadisedir.

ulan herşeyi geçtim de aziz yıldırım ile alay ediyorsun. malzeme bol hani elinde...

hadi kısaca göz atalım: aziz yıldırım kimdir?

fenerbahçe'nin faal başkanıdır. kısaca fenerbahçe başkanı diyebiliriz. ve başkanlık koldtuğuna 1998 seçimlerinde "1" oy farkla oturduğunu, başkanlığı süresince hiçbir zaman unutamamış bir adamdır(ondandır ki yönetimde iş yapabilecek, ona rakip olacak kim varsa ters köşeye yatırmaya çalışır ve başarır.).

aziz başkan(artık başkan oldu tabi) 1998-1999 senesinde galatasaray'ın şampiyonluğuna şahit olurken başkanlığını yaptığı takım ise ligde ikinci olarak ligin iyi takımlarından birisi olduğunu kanıtlamıştır. sonraki sezon 1999-2000 sezonunda, dünya üzerinde hiçbir kulüp başkanının yaşamaması gerektiğini düşündüğümüz bir tesadüfe maruz kalmıştır. sözde "ezeli rakip" olarak aşık attıkları galatasaray türkiye kupası ve lig şampiyonluğunun yanısıra; uefa kupası ve süper kupa'yı da müzesine götürmüştür. başkan, takımının, o sezon için ligde transfere en çok para harcadığını en iyi bilen kişi olarak şahit olmuştur tüm bu gelişmelere.

2000-2001 sezonunda durumun vehametini farkeden başkan yaklaşık 30 milyon euro harcama ile ve takımda önceden beri oynayan futbolculara "türkiye vatandaşı" kimliği de kazandırarak takımının şampiyonluğunu yaşayabilmiştir. ki hala hatırlarım lazer ışıklı gösteriler, şampiyonluk gecesine özel kutlamalar... galatasaray'ın, uefa kupasını aldığında yapmadığı(iyi ki de yapmadığı) türden aktiviteler... sonrasında rangers karşısında, mustafa denizli'nin futbolumuza kazandırdığı "saklı forvet" taktiği ile turu geçiyor ama bu taktiğin çok tutmayacağı da altı maçta sıfır puan toplandığında daha net idrak ediliyordu otoritelerce.

2001-2002 sezonunda da başkanın alışık olduğu tablo hakimdi... ezeli rakip olarak kendilerine emsal olan galatasaray başkanı üzmesine rağmen kendi taraftarlarını sokaklara döküyor ve armasının üzerine üçüncü yıldızı, ligin son maçında yozgatspor'a karşı 5-0 kazanarak iliştiriyordu. hatırlarım o maçı... bütün goller de yeni açık tarafındaki kaleye atılmıştı ve eski açıktan üç yıldız doğmuştu ortaokulu henüz bitirmiş gözbebeklerimize... aziz başkan ağlasa yeriydi hani. zira bu lig şampiyonluğu kutlamalarını o kadar abartan, aziz yıldırım'ın ta kendisiydi. "rütbeni bileceksin" diyordu herkes sokaklarda ve bu ülkenin ilkleri ile bütünleşmiş bir futbol takımı vardı nihayetinde. başkanı düşündükçe gülmekli oluyorum hala...

takip eden 2002-2003 sezonunda lucescu'nun, "eldeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmak" üzerine kurulu futbol anlayışı ve beşiktaş'ın da o zamanki kaliteli kadro yapısı ile şampiyon beşiktaş oluyor ve aziz başkan gene efkâr çekiyordu ciğerlerinin en derin mahsenine... aynı sezon içinde fenerbahçe, galatasaray'ı 6-0 yeniyor ve ligi de manidar bir şekilde 6. bitiriyordu. bu ne kahır başkan? gerçi bahse varım ki bu galibiyeti, şampiyonluğa tercih eden fenerbahçe'liler arasındadır başkan da, neyse işte...

derken zaman hızla geçiyor ve 2003-2004 senesine geliniyordu. ligde bu sezon garip işler dönüyor ve türlü hikayeler anlatılıyordu ki cem papila sahneye çıkmış ve 8 puan farkla liderlik koltuğunda bulunan beşiktaş'ın futbolcularını hunharca harcamıştı. sonra bu sezon başkanın yüzü, başkanlığının altıncı yılına girerken ikinci kez gülmüştü... beşiktaş'lı arkadaşlar bu sezonu çok daha iştahlı küfürlerle anlatabilirler hatırlarındaysa.

2004-2005 sezonunda başkanın ciddi girişimleri mevcuttu ve anelka'lar, alex'ler bu sezonda takıma dahil oldu. parola "şampiyonlar ligi'nde başarı" olarak belirlendi ve dışarıdaki manchester maçını çıkartırsak grup maçlarında 9 puan oldukça iyi bir başlangıç olabilirdi. hem de tesadüf olamazdı, sistematik bir şekilde her sezon transfere servet harcamanın bir sonucu olmalıydı bu... o kadar parayı veriyorsa bir adam bir dilim karpuzu olsun haketmeliydi de. temiz bir şampiyonluğa imzasını attı başkan ve o sezon istifa etmedi genel konseptin aksine.

2005-2006 sezonu başkan için tam bir kabustu... ya da sezon bittiğinde öyle olmalıydı. başladığında da o sinyali vermişti aslında. o sezon, ortaokul yıllarımdaki benin, shevchenko'nun futbolculuğuna olan hayranlığımı haklı çıkartıyordu fenerbahçe kadıköy'deki bir milan maçında ve gene o sezon bir şampiyonlar ligi müsabakasında uzunca bir süre bir stadyumun karanlığa teslim olabildiğini öğreniyordu bütün dünya. "ali sami yen gecekondusu" değildi birilerinin dilinde o stat ya neyse... gel gelelim başkanın makus kaderine. ligin son haftasında lider olarak denizli'ye giden fenerbahçe, şampiyonluğu "ezeli rakip" olarak gördüğü ve dünyanın sayılı futbol takımlarından birisi olduğunu kanıtlamış olan galatasaray'a kaptırıyordu. ki ahmet çakar 2010 senesinde çekilen devam filmi için "evlat acısı gibi", "allah, düşmanımın başına vermesin." diyordu. ve aziz başkan gene aynı şarkıyı söylüyordu "yine bana hasret, bana yine hüsran var..." olmaz mı ya başkan, fenerbahçe başkanı olmak kolay mı?

2006-2007 sezonunda ligi şampiyon olarak tamamlayan fenerbahçe, başkanın yüzünü gene güldürmeyi başarıyor ve aziz yıldırım da iyiden iyiye "ben artık başkan oldum" diyebiliyordu güler yüz ve biraz da iç meselelerin getirdiği tedirgin yüz ifadesiyle.

tam böyle bir konumdayken başkan 2007-2008 sezonu ilaç gibi geliyordu. takım tarihinde ilk defa şampiyonlar ligi'nde ikinci tura çıkıyor ve hatta ikinci turda da müthiş bir mücadele örneği vererek sevilla'yı turnuvanın dışına atıveriyordu. volkan'ın yan toplar konusunda alınmış yetenekleri, penaltı atışlarında kendisini gösteriveriyordu da diyebiliriz. edu'nun, aksi yöndeki bütün çabasına rağmen fenerbahçe çeyrek finale kalıyor ve 2001 senesinde galatasaray taraftarlarının yaşadığı coşkuya yakın bir coşkuyu yaşamaya fırsat buluyorlardı chelsea ile yapılan ilk maçta(2001 real madrid'i ile kıyaslanmaz belki lakin chelsea de iyi takım arkadaş)... başkanın keyfine diyecek yoktu o sıralar. dünyalar onundu resmen ve istifa etmemişti gene bir sezon sonunda.

2008-2009 sezonu başkan belki de yapabileceği en büyük hatayı yapıyordu "ben artık başkan oldum" düşüncesinin gölgesinde ve zico ile yollar ayrılıyordu bu sezonda... aragones tercihi ile nasıl bir hata yaptığını da beşiktaş'ın şampiyonluğuna şahit olarak anlayabiliyordu muhtemel...

2009-2010 sezonunda ise başkan geçmişteki bir filmi tekrar ve daha şiddetli yaşıyordu. bir stat dolusu "şampiyonuz" sanan taraftar, onların coşkusu ile şampiyonluk sarhoşu futbolcular, türkiye kupası'na olan hasretin bir sene daha uzatıldığı bir sezon.

aziz yıldırım, r harfini söyleyemiyor olabilir. ama gene de günün birinde kendisi ile alay edecek olsam o kadar küçük bir şeye takılmam sanırım...
Hiç bir takımı tutumayan biri olarak hoşlanmadığım durumdur. Futbolla ilgilenmem, takım tutmam, bu adamı da sevdiğim falan yok ancak gerçekten bunu yapanların gerizekalı olduğunu düşünüyorum. Bir insanın eksiklikleriyle dalga geçmek çok kötü bir şey. Hem de futbol gibi bir konu için. Çok adice.
Genel olarak cinconların ezikliklerini bastırmak icin basvurdukları yöntemdir.
Valla çok tatlı lan..

Az da olsa sempatik bi harekettir. Girilen entryler de "r" yerine "v" yazılırsa ve aziz yıldırım'ın ses tonunda okunursa cidden bu adamı seversiniz.

Aziz yıldırımı sevmek için nedendir.
Orospu çocuklarinı kudurtandır.

Eksileyin ibneler.