Milan Kundera'nın 1973 yılında yazdığı romanı. Romanda olaylar bir kaplıca kentinde beş günde geçer. Kundera, insan ilişkilerini yine siyasal bir arka plana yerleştirerek irdeler. Yaşamda mutluluğu arayan karakterler ilişkileri içinde kendilerini de bulmaya, yaşamdan aslında ne istediklerini araştırmaya başlarlar. Olaylar akıp giderken Kundera, hayatla ilgili çözümlemelerine de devam eder.

"Yeyüzündeki en keskin kadın düşmanlarının kimler olduğunu biliyor musunuz? Kadınlar baylar, bir tek erkek, hatta iki kadının gebeliklerini sırtına yıkmayı denedikleri Bay Klima bile, kadınların kendi türlerinden olanlara besledikleri nefret kadar nefret duymamıştır kadınlara."
Bir (bkz: milan kundera) romanı. Sarı ve siyah saçlı kadınlar hakkında değişik tespitler içeren bir roman... Övüyor mu yeriyor mu belli değil.
Evet, kadınlar neden saçları zift siyahı da olsa sarışın olmaya çalışır:

"Sarı saçlar ve siyah saçlar, insanın yaradılışının iki kutbudur. Siyah saçlar erkeklik, yüreklilik, içtenlik, eylem anlamına gelir; sarı saçlarsa kadınlığı, sevecenliği, güçsüzlüğü ve pasifliği simgeler. Demek ki bir sarışın gerçekte iki kat kadındır. Bir prenses ancak sarışın olabilir. Yine bu nedenle kadınlar, olabildiğince dişi olabilmek için, saçlarını hiçbir zaman siyaha boyamazlar da hep sarıya boyarlar."

Burada da sarışın erkeklerinin genel olarak neden sevilmediğine dair iki üç ipucu:

"Pigmentler söz konusu değil. Bir sarışın bilinçsiz olarak saçlarına uyar. Özellikle bu sarışın saçlarını sarıya boyatmış bir esmerse. Rengine sadık kalmak ister ve narin bir yaratık, uçarı bir bebek, her şeyden çok dış görünüşü için kaygılanan bir yaratık gibi davranır ve sevecenlik ve hizmet, kibarlık ve nafaka ister, kendiliğinden herhangi bir şey yapabilme yeteneğinden yoksundur, dış görünüşü tepeden tırnağa incelik ve içi tüm kalabalıktır. Siyah saç evrensel bir moda haline gelse, bu dünyada çok daha iyi yaşanırdı. Şimdiye dek gerçekleştirilen en yararlı toplumsal reform olurdu."