bugün

1919 olamaz. O tarihte Suudi krallığı olmadığını bilmeyen mallar inanabilir.
Atatürk küllerinden bir devlet kurmaya çalışırken, böyle boş beleş işlerle uğraşacağını zannediyorsanız aptalsınız demektir.
Atatürk düşmanlarının zoruna giden şeydir.
Atamızın bordo klavyeli olduğunu gösterir.
Yüzyılın en büyük sazan.avi si.

Suudilerin saltanatı 1932 de başlıyor. Mustafa kemal 1919 da suudi kralına telgraf atıyor. Atam ileri görüşlü dedilerdi ama bu kadar da değil (bkz: swh)
(bkz: yokum diyor)
sözde (bkz: aşağı inerim) diye biten uydurma telgraftır.

nereye iniyon amk.
gerçek olmadığı ispatlanmış olan telgraftır.
yaran kemalist hikayelerinden biridir. komiksiniz gerçekten. hatta atatürk tokyo'da cami de yaptırmıştı değil mi? tabi, tabi...
--spoiler--
Hani şu Atatürk'ün "yeni kurulan Suudi devletinin kralına" çektiği söylenen telgraf var ya... Olay 1926 yılında geçiyor...

Suudi devleti 1932 yılında kurulmuş ama zarar yok, "Hicaz kralına" çektiğini kabul edelim. Hani Suudiler peygamber efendimizin Mescidi Nebevi'sini yıkmaya kalkmışlardı da, Atatürk çok sinirlenmişti. O sinirle "beni aşağıya indirtmeyin" demişti. Tam olarak öyle dememiş ama biz öyle kabul edelim.

Şimdi Aydın Doğan'ın gazetesi, telgrafın metnini de yayınladı.
Bakın ne demiş Atatürk: "Hazret-i Muhammed'in mezarının yıkılacağını büyük bir üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu acilen aşağıya gönderirim."

"Dil devrimi" henüz yapılmamış ama yüce önder 1926 yılında vallahi çok yeni bir dil kullanıyor. Bir yıl sonra Büyük Nutuk'unda orta karar bir Osmanlıca'ya dönecek olan Gazi Paşa, bir yıl önce "kutsal" falan gibi kelimelerden yararlanıyor.

Yok canım, sadeleştirmişlerdir arkadaşlar... Halk anlasın diye... Hani Hıfzı Veldet'in "Nutuk"u Söylev", "efendiler"i "baylar" yapması gibi.

Ordu "aşağıya" inecek, Fransız "mandası" altına bulunan Suriye'yi, Lübnan'ı, ingiliz "mandası" altında bulunan Filistin'i, Ürdün'ü çiğneyip geçecek, Hicaz'a dayanacak. ingiltere buna hiç sesini çıkarmayacak.

Musul ve Kerkük için savaşmayan Gazi, Medine için savaşacak.
Hadi bunu da kabul edelim. Belge nerede, belge?

Efendim bu meseleyi ilk kez Demirel'in eski televizyon müdürü Nevzat Yalçıntaş ortaya atmış... TRT'ye program yapıyorlarmış, Atatürk'ün yüzüncü doğum yıldönümü dolayısıyla. 1981 gibi, Kemalizm'in şaha kalktığı bir dönemde.

Münir Bey adında bir adamı Atatürk'ün bilinmeyen yönlerini araştırmakla görevlendirmiş, o da bir gün heyecanla bu belgeyi getirmiş.

Bütün bunları da, Yalçın Mıhçı adında bir adam, yazmış olduğu "Atatürk'üm" adlı kitapta anlatıyormuş. (Kılıçdaroğlu'yla çekilmiş resmini gördüm Internet'te.) Peki nerede o belge?

Aydın Doğan'ın adamları bu konuya da açıklık getiriyorlar: Bu belge daha sonra maalesef yakılarak imha edilmiş!

Bu telgraf, "emekli Mustafa'nın Çankaya postanesinden Arap Abdülaziz'e çektiği" bir telgraf değil ki, devletin resmi yazışması... Kim, hangi yetkiyle nasıl yakar?

Altında büyük Atatürkçü Turgut Özakman'ın da imzası bulunan bir raporla Kemal Tahir'in "Yorgun Savaşçı" romanından yapılan diziyi yakmak kadar kolay mı yahu, Atatürk'ün telgrafını yakmak?

Ayrıca, niçin? Atatürk'ün peygamberin mezarına sahip çıkmış olması mı rahatsız etmiş cunta yönetimini? Kenan Evren mi gocunmuş, din dersini zorunlu tutan adam?

Hani, Atatürkçü arslan parçalarının, Yorgun Savaşçı'da "kurtuluş savaşının başlarında halkın savaşmaya pek de gönüllü olmadığının" anlatılmasından gocunmaları gibi?

Yoksa o telgraf pek de serinkanlı bir kafayla çekilmemiş miydi?
Bu Münir Bey kimdir, çıksın ortaya konuşsun.
Efendiler, belgeyi çıkarıp gösteremediğiniz sürece bizim söyleyeceğimiz bir tek şey olabilir: Yürrüüü.

Engin Ardıç - Sabah
--spoiler--
tarihin arka odası programında murat bardakçı bu telgraf için 'yoktur efendiem öyle bir şey' demiştir.
lan o değilde suud kralı niye değiştirmek istesin efendimiz s.a.v in yerini. mekkede hiç müslüman yokmu ona engel olacağını bilmiyormu. ulan ateist allahsiz biri bile buna cesaret edemez ki suud kralı etsin. allah adamı napar biliyonuz mu ? olaya birde bu tarafından bakmak lazım.
edit: yani bu atatürkü bize dinci müslümancı gostermekteki amacida anlamış değilim arkadaş. kimi kime sevdirmeye calisiyorsun sen arkadaşım. onu seven seviyor fikirlerine saygı duyuyor yada benimsiyor kendine. sen bunu yaparak bi bokuma ulasamazsin. ancak cahil cuhela kesimi kandirirsin ki onlarda artık azalıyor. öptüm bay.
telgraf 1919 yılında çekilmiş suud kralına, fakat suudi arabistan krallığı 1932de kurulmuştur.

hadi kemalistler bunu da açıklayın?
zübeyde hanım'ın ''mustafa oğlum hadi uyan'' sesleriyle son bulan telgraf.
(bkz: at yalanını sikiyim inanmayanını) atatürkün her meslek grubu için söylediği sözler ne kadar doğruysa bu da telgrafta o kadar gerçektir. ama işte bir savı savunmak için başına atatürk dedi diye başlayıp olayı tartışılmaz bir dogma yapmanın keyfi ölçülemez.
biraz tarih bilgisi olan yalan bir haber olduğunu anlar. çektiği telgrafın sonunda mustafa kemal "atatürk" olarak yazılmaktadır. yıl 1919dur. soyadı kanunu 1934 yılında çıkmıştır. ayrıca bazı arkadaşların belirtmiş olduğu gibi telgrafın el yazısı şeklinde çekildiği öne sürülmekte.

atatürk'ü böyle yalan yanlış haberlerle savunabilirler. ama her zamanki gibi tarih gerçekleri na böyle ortaya döker. *
keşke gerçek olsa dedirtir.
internet bu yüzden yasaklanmalı işte. 1919'da henüz kurtuluş savaşı doğru düzgün ilerlemezken olmayan bir ülkenin olmayan kralına yine olmayan ülkenin olmayan reisi cumhur'u telgraf yolluyor. 1926 iddiası da saçma soyadı kanunu yok. asıl önemlisi suudi arabistan yine yok. kuruluş tarihi 23 eylül 1932.
Ezberci keratalar *
Belge imalatı yahut uydurma belgeleninde bir raconu var.
O tarihte suud krallığı diye bir yer, suud kralı diye bir adam yok.
Abdülaziz bin Suud denilen, vahabi bir imamın peşine takılmış ingiliz mandacısı bir hıyar var.
En fazla Hicaz Kralı diyebiliriz o da zaten sadece ingilzilerin tanıdığı sağda solda evlerde saklanan,
sonradan Londraya kaçırılacak bir aşiret resi.
Suud krallığı dediğin yer 1932 de ilan ediliyor. Türkiye 1937 de tanıyor.
Hadi dağılın şimdi.
atatürk'ün son meclis konuşmasında kullandığı ifadeler hiç öyle söylendiği gibi "gelirsem kemiklerini kırarım" tarzı bir şey olmadığı, tamamen "kof" bir kelam olduğu anlaşılıyor;

"Bizim devlet idaresindeki ana programımız chp programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır.
Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz"

--spoiler--
gökten indiği sanılan kitaplar
--spoiler--
Hikaye şu şekilde dolaşmakta internette,

Hz. Muhammed in mezarını yıkıp yerini degiştirmek isteyen zamanın suudi kralına Atatürk ün kendi el yazısı ve imzasıyla çektigi telgraf. Dikkatli okuyun yazıya başlarken krala sayın kelimesini kullanmıyor.

Suudi kralı dikkatine !! Tarafımıza ulaşan haberlere göre Allahın sevgili ve özel kulu,elçisi peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa nın kabrini yıkıp yerini degiştirecekmişsin. O Mezarın tek taşına dokunursan kurtuluş savaşını bırakır ordularımla aşağı inerim..

26 Haziran 1919 MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mesajın orjinali Cumhurbaşkanlığı arşivlerinde saklanmaktadır.

1- 1919 yılında ne Suudi Arabistan vardı ne de Suudi Kralı vardı. ingilizlerin işgali sürmekteydi.

2- El yazısı ile telgraf çekilmez, mors alfabesi ile gönderilir.

3- 1919 yılında Mustafa Kemal Atatürk ismini almamıştı. Daha soyadı kanunu bile çıkmamıştı.

4- 1919 yılında daha ortada herhangi bir ordu bile yoktu.

5- Azıcık diplomasi bilenler bilir ki ordularımla aşağı inerim vb. türü yazışmalar asla kullanılmaz.

6- Bazıları bu telgrafın tarihinin 1926 olduğunu söylüyor ki Suudi Arabistan 1932 de kuruldu.

7- Bu tür telgraflar Dışişleri Bakanlığının arşivlerinde saklanır ve hem Cumhurbaşkanlığı hem de Dışişleri arşivi herkese açıktır. Hiç bir araştırmacı böyle bir telgrafa rastlamamıştır.
ağlatmış detaydır. *
Hala inkar eden örümcek beyinlilerin kabullenmesi güç olan telgraf.
doğruluğu birilerinin lütfedip izin vermesiyle ispatlanır. Olmadığıda bi kaç şuursuzun götünü parçalama çabalarıyla ispatlanmaya çalışılır.
peygamber efendimizin türbesini korudu mu bilemem ama türkiye topraklarında nice türbeler ve camileri kurtarmış, halen daha ibadet edilmesine vesile olmuştur demek zor değil.

ateist miydi? imanlı mıydı? orasını ALLAH bilir ama her koşulda sadıktı. inançlı ama hain de olabilirdi. müslüman türk halkının geleceği için atatürk ün inançlı olması değil, hain olup olmamasıydı önemli olan.

içinde allah inancı olmasına rağmen götü sıkışınca vatanını bile satacak adamlara değil de her ne olursa olsun bu vatanı satmayacak bir lidere nasip etmiş allah bu onurlu görevi. bilirim ki allah onu istese cephede 1 kurşunla alırdı yanına. almadı niye? fatih sultan mehmet in fethettiği bu müslüman topraklarının müslümanlarda kalması için. düşünsenize her darbe girişiminde şapkasını alıp kaçan süleyman demirel gibi bir adam olsaydı?

atatürk ün kendi yaptığı ya da yapmadığı ibadetlere kafa yormak yerine vesile olduklarına bakmalı. atatürk bir ateist olarak böyle büyük bir şerefe dahil olmuşsa, bir inanan olarak utanmaktan başka bir şey gelmez elimden. daha 1 kişinin bile müslüman olmasına ya da özgürce ibadet edebilmesine vesile olmuş değilim. hep kendime, hep kendimize müslümanız. bu fikirden yola çıkarsak atatürk belki kendine değil ama herkese müslümandı diyebiliriz.

edit: ne için eksilendiğimi anlayamıyorum. yazdığım her şey gerçek, gözle görünen, bilinen şeylerdir. 2.dünya savaşında atatürk yerine vatanı satacak bir hain olsaydı şimdi yine türkiye nin her yerinde ezan okunabilecek miydi? avrupa da yasak, okunmuyor da o bakımdan söylüyorum. neye eksi? kime eksi?