evet efendim.

aslında bu çok derin bir konudur. bir insan düşününüz, çocukken dünyanın en asil ırkı olan japon ırkının muhteşem icadı olan atari ile tanışmış, japon çizgifilmlerinin oyuna çevrildiği türlü atari kasetlerine sahip bir çocuk, ilerlemeli dövüş oyunu oynarken karşısına çıkan serserileri dövüyor. ağızlarını burunlarını hoplatıyor, onları kaldırıp yere çalıyor ve şiddete doyarken, aynı zamanda komediyi yaşıyor. çünkü japon oyunlarınlarında komedi olmazsa olmaz bir temadır. futbol oyunları oynarken zekasını geliştiriyor. çektiği şutlarla rakip oyuncular göğe yükseliyor. top karınlarına çarpıyor. oyuncuların ağızları yere düşüyor. o ara sahaya yıldırım düşüyor. kendi oyuncularınızı yerden toplamak zorunda kaldığınızı düşünün. işte böyle fantastik dehşet verici ve aynı zamanlarla komik oyunlarla büyüyen bir çocuk, tsubasa oynarken hayattan kopan bir çocuk düşünün, peki sonra ne oluyor. bu çocuk büyüyor. ve bilgisayar kullanmaya başlıyor. haliyle iğrenç amerikalıların iğrenç oyun dünyasına giriyor. gta, counter strike gibi amele oyunları oynuyor. ve bu oyunlarda su gibi kan dökülüyor. ama komedi unsuru hiç yok, bilinçaltınıza korku öğeleri yükleniyor. ve bilinç bulanıklığı yaşıyorsunuz. tüm bu mallıklar atariyi bıraktıktan sonra başlıyor. gerçek ve sanal alem karışıyor, radyasyonu yiye yiye panik atak nöbetleri geliyor. tüm bunlar ne için? işte tüm bu mallıklar atari yi bıraktıtıktan sonra başlar.
isviçreli bilim adamları demediyse yanlış önermedir.
ayrıca;

(bkz: piç sensin entry sana girsin)
zeka kriterini atari oynamayla belirleyen insanın önermesidir.
hoş biz de okul harçlıklarımızı biriktirip üzerinde 9999999 in 1 yazan atari kasetlerine yatırdık. tv'yi bozar diye tv'ye atari bağlanmasına izin vermeyen ebeveynlerin her misafirliğe gidişinde saatlerce çatur çutur mario oynadık ama bunun zeka ile alakası yoktur.
(bkz: başlık açan yazarı itin götüne sokmak)