bugün

yaşlanmaktır...

küçükken çocuk parklarında, gençken düğünlerde, yaşlanınca cenazelerde karşılaşırmış insanlar...
hayatın acımasızlığını surata yavaş yavaş çarpmasıdır..
yaş otuz beş değil; yaş yetmiş beş şeklinde bir şiirin yansımasıdır.
yaşamaktır. her insan doğduğu anda ölmeye başlar aslında. bu bakımdan olayın yaşlılıkla değil, yaşamakla alakası vardır.
sanki arkadaşlar arasında yayılan, önüne gecilemeyen bir enfeksiyon veya tanımsız bir hastalık varmış da, tedavisi mümkün değilmiş... mecburen ölecekler ama yavaş yavaş acı cekerek öldüklerini düşündürüyor insana.

sadist misiniz nesiniz anlamadım ki!

yok arkadaş ben arkadaşlarımı hastalıksız severim.

ölmesinler. çünkü bir üst boyuta gecireceklerim var iclerinde.

dostum olacak coğu, yaşamaları gerekir ki dostum olabilsinler ilerde.
(bkz: arkadaşların yavaş yavaş evlenmesi)
kendinin de öleceğini anlama durumudur. undead olayı gerçek hayatta geçerli değildir.
dedemin bunalıma girmesine sebep olan durum.
Arkadaşlığın çocukken eğlenceli , hoplamalı , zıplamalı geçmesinden çok farklı boyutu olan yaşlılıktaki dostluklarının yavaş yavaş erimesi gibi birşey.
genel olarak yaşın kemale ömrün hazana erdiğinin göstergesi haldir...
sıranın size geleceğini en güzel anlatan şeydir. güzel dedim ama tabi ki kötü birşey gidip ölsün herkes demiyorum.
üniversitedeki sınıfı 50 sene sonra tekrar toplamanın hayalinden silkinip etrafa bakınıp oh be herkes burada sevincinden bir kaç on yıl sonra veya her an başlayabilecek olan yaşamın sona ermesinin arkdaşlardaki tesiri.