bugün

kimi zaman oldukça avantajlı olsa da kimi durumlarda da sıkıntı yaratan haldir.

genelde; zevk, annede; para ise babadadır. anne ile baba bir araya gelmiyorsa alış-veriş yapmak oldukça sıkıntılıdır.
(bkz: anne ile babanın aynı olması) (bkz: junior) *
asla avantajı olmayan durum. yaşattığı zorlukları unutturmaz maddi herhangi bir şey.
hem anneden para gelmesi, hem babadan para gelmesi, hem babaanneden para gelmesi durumunda insanın para manyağı olmasıyla sonuçlanan durumdur. (bkz: zengin arkadaş)
maddi yönden güzel tarafları olsada manevi açıdan bünyelerde ağır hasarlar bırakan durumdur. tasvip edilmez.
annenizi de babanızı da istediğiniz zaman görebiliyorsanız ve boşanmalarına rağmen sizin hatrınıza hala görüşüyorlarsa manevi olarak pek de ağır gelmeyen durumdur.
parçalanmış aile sendromundan kendini sıyıran için avantajları ağır basacak hadisedir.
fakat en zoru birlikte olunması gereken durumlarda sizin uyaran parmağı havaya kaldırıp öğüt veren ebeveyn kisvesine bürünmüş hale gelmenizdir. rolünü iyi ezberlememiş oyunculardan oluşan sıkıcı bir oyunun ortasında kalırsınız.
deli oluyorum.

daha şimdi şimdi ortaya çıkmış, daha önceden vardıysa da bizim haberimiz olmamış bir anlayış: " ayrılsak da beraberiz". neden? çocuk etkilenmesin, ayrılık zihninde kötü düşüncelere sebep olmasın, çocuk sorunlu bir birey olmasın, kabahat üstümüze kalmasın diye. başaran varsa ne ala, ancak üzgünüm biz bu devire yetişemeyenlerdeniz.
dolayısıyla olaya bakış açımız az biraz farklı.

bizim çocuk olduğumuz yıllarda ki 80 lere tekabül eder, anne babanın tutuştukları bir kavga, odalarında dahi gerçekleşse, çocuk bağırışları duymamak için ya kafayı gömerdi yastığına ya balkona çıkar elindeki oyuncağını uçak sanar uçurmaya çalışır, umursamaz bir tavır takınırdı ya da evin içinde dolanıyorduysa aval aval, baba o sinirle çaktıysa anneye bir tane, bulundukları odadan koridora savrulan anneyi görmemek imkansız olurdu. edilen bir kavgada laf mutlaka çocuğa da dokunurdu, anlamasa da sebebini çocuk, duyduğuna içerlerdi. basarsa yaygarayı, omzundan yakaladığı gibi babası, odasına sürüklerdi onu. çocuk babaya öfkelenirdi.

ayrılıklar o vakitler karşılıklı verilmiş bir karar değildi yani. şimdilerdeki gibi anlaşarak ayrıldık olayı o zamanlar akıldan dahi geçemezdi. anlaşamayan, ayrılınca daha bir düşman olan anne babaların çocuklarıydık bizler.

kötü olan şuydu: çocuk sevinirdi bazen bu ayrılık fikrine. annesinin gülümsediği günleri gördüğünde "iyi ki" derdi içinden. iyi ki... ama devamı gelmezdi cümlenin. kızsa da özlerdi babasını çünkü. bu da olayın iç burkan tarafı tabii.

annelerin yaşadığı zor süreci o vakitler farkedemezdi çocuklar. yaş küçüktü haliyle. ama kendi yaşadıklarını bilir, artık evde bir kavga huzursuzluk olmasa da, gene gömer kafayı yastığa, ağlardı usulca. bu da başka bir iç burkan detay.

ileriki yaşlarda kabullenilirdi durumu. olaylara anlam yüklemek daha bir kolay olurdu. babayı anlamak, anneye hak vermek, kimi zaman anneye kızmak, babayı hoş görmek.. kolay olurdu yani. zaman geçtikçe tabii.

hani ayrılmasalardı, kavga gürültü hiç eksik olmasaydı, kendisi o ev içinde büyüseydi daha kötü olabilirdi her şey. belki... ama yaşamadan bilemezdi ki. buna dair içinde olan merak hep var olsa da "iyi ki" derdi gene. şükür etmeyi biliyorsa şayet "buna da şükür" derdi sonra.

biz ki babalarıyla vakit geçirebilmek için takvimlere çizik atan çocuklar, biz ki babalarıyla görüşecekleri gün annelerinin bin bir tembihi ile canı sıkılan çocuklar, biz ki eve geri döndüğünde takvime tekrar bakan çocuklar...

şimdiki gibi değildi hiçbir şey. "çocuk bu unutur" derlerdi herhalde anne babalar,şayet ki birileri akıl edip onlara sorsaydılar.
her ikisi de ikinci evlilik yapıp, tekrar çocuk sahibi olarak apayrı birer yaşam kurdularsa, ilerleyen yıllarda olumsuzlukları görülecek durumdur. ilk evlilikten doğan çocuklar, genelde geri planda kalır ve hiçbir yere ait hissetmez kendini. hele yetişkin olduktan sonra, bu uçurum, büyür de büyür.
melek gibi çocuğu , çekmiş olduğu türlü acılardan, dışlanmalardan dolayı şeytan gibi bir genç yapan durumdur. bu durum herzaman çocuklara yansımıştır. iş hayatında da okul hayatında da. akşam eve babanın gelmeyişi acıttıkça sende uzaklaşmaya çalışırsın evden.
iyi bir olay gibi görünmese de anne ve babanın ayrılığının cok iyi yönleri vardır;bir kere hersey çiftdir artık doğum gunleri,tatiller,harçlıklar,hediyeler...e daha ne olsun.
birlikte olmalarından iyidir. * *
onların birbirinden ayrı yaşlanacak olmalarına üzülmektir.
küçücüktü daha. babasına tapıyordu.. mutluydu.. küçücük elleriyle babasının parmaklarını tutup, gözlerinin icine baka baka yaşıyordu. sonra bir gün baba evden ayrıldı. idealistti baba. üniversiteyi bitirecekti. sonra kücük kız annesiyle basbasa kaldı. ilk zamanlarda birkac ayda bir görüyordu babasını. derken bu süreler artmaya basladı. sonra bir gün anne biryere gitti. kücük kız bilmiyordu nereye gittigini. geldiginde kücük kızı karsısına aldı ve babasının artık her istediginde yanında olmayacagını, onu daha az görmek zorunda kalabilecegini söyledi. küçük kız önce anlam veremedi. sonra zamanla, ağlaya ağlaya anladı ne oldugunu. her damla biraz daha büyümesine sebep oldu henüz kücücükken...

aradan aylar gectikten sonra bir gün bir doktorun karsısında buldu kendisini. doktor annesine önerilerde bulunuyordu. 'kızınızı yalnız bırakmayın. sevginizi, ilginizi eksik etmeyin, kücük yasta babayı kaybettigi icin anneyi de kaybetme korkusundan depresyona girmis. ' annesi de mi gidecekti? hem ne demekti depresyon? anlamamıstı o kücücük aklıyla..

tam herseye alısmısken bir gün babasının tekrar evlendigini ögrendi kücük kız. annesinin yanındaki adam babasıyla ilgili kötü konusuyordu. ama iyi birine benziyordu bu adam. onunla anlasabilirdi. babası evlendi diye aglarken onu avutuyordu adam. annesi de minnetle bakıyordu adama. sordu kücük kız ' anne bu kim? ' 'arkadasım kızım.' annesinin arkadasıyla (!) oyunlar oynuyordu, egleniyordu. babasının eksikligini hissediyordu ama üzülmesi icin fırsat vermiyordu adam. bu arada babasını artık hic göremiyordu. annesinin söyledigine göre babası onu görmek istemiyordu. üzülmüştü kücük kız ama annesinin arkadası olan abisiyle de mutlu gibiydi.

aylar, yıllar böyle gecti. kücük kız büyümeye basladıkca adamın aslında sadece arkadas olmadıgını ve aslında iyiniyetli de olmadıgını anlamaya basladı. annesini sorguladı, adamın kötü yönlerini göstermeye calıstı. ama annesi anlamadı bir türlü. 15-16 yaslarına geldiginde adamın tavırları da degismeye basladı. 19 yasına kadar buna da dayandı kız. sabretti. annesinden baska kimsesi yoktu, bu yüzden sabretmeliydi. derken adam artık arsızlıgı tamamen ele almıs ve alenen olmasa da alttan alttan kıza sarkmaya baslamıstı ve anne de bunu hala görememekteydi. kız en sonunda basına birsey gelmeden o evden kacıp kurtuldu. aynı dönemde de üniversiteyi kazandı. üniversiteyle birlikte babasının yanına tasındı.

evet hersey yine güzeldi basta ve hicbirsey annesinin anlattıgı gibi degildi. babası yıllarca ona ulasmaya calısmıs ama annesi bunu engellemisti. bir nevi intikamını alıyordu annesi babasından. bu intikam icin de kızı kullanıyordu.

babasının esi kendi annesinden daha sıcak davrandı basta kıza. düzenli, mutlu bir yuvaya kavustugu icin mutluydu o da. ama her zamanki gibi bu da uzun sürmedi. babasının esi alttan alttan kötü davranmaya, kızın hakkında olur olmadık yorumlar yapmaya basladı. en sonunda da babasının yaptıgı maddi destegi de minimuma indirtmeyi basardı. öyle bir gün geldi ki ; kızımız üniversitedeki ev arkadası yüzünden evinden cıkmak zorunda kaldı. yeni bir ev bulmak zorundaydı. buldu, babasını aradı, herseyi anlattı. babası ona yardım ederdi. ortada kalmasına izin vermezdi. güvenirdi babasına. yalnız degildi. ama yine yanılıyordu. babasından aldıgı cevap gayet acıktı : 'o parayı gönderemem, madem kalacak yer bulamıyorsun okulu bırak gel.' iste bu cümle herseyi anlatmıstı. aile denilen kavrama hicbir zaman sahip olamamıstı kız. ebeveyn olmak nedir? gercek bir ebeveyn nasıl olur aslında hic bilmemisti. hayatında yedigi ikinci büyük kazık da babasından gelmisti ki ilki de annesindendi zaten.

aglayamıyordu. dügümlenmisti hersey. bir anda yapayalnız oldugunu anlamıstı. hem de en acı sekilde. yapacak birsey yoktu. ya tek basına ayakta kalacak ya da okulu bırakıp babası ve üvey annesiyle birlikte yasayacaktı. secimini yaptı, zor da olsa tek basına ama özgür olacaktı...

şimdi bu kadar seyi neden mi yazdım? 'anne ile babanın ayrı olması' baslıgına bir tanım yazmam gerekmiyor mu? işte benim tanımım bu. anne ile babanın ayrı olması demek, o cocugun hayatta tek basına olması demektir. anne ile babanın ayrı olması demek, yası kac olursa olsun hayatta cogu insanın yapamayacagı secimleri yapmak,veremeyecegi kararları vermek zorunda olmak demektir.annenin yüzüne karsı 'sen anne olmayı bilmiyorsun' cümlesini kurmak, babanın yanında mutluymus gibi rol yapmak demektir...

bu durumda olan bütün cocukların, genclerin tek baslarına olmalarına ragmen özgür, basarılı ve mutlu olmalarını dilerim.

***yasanmıs bir olaydan alıntıdır.*** *
iki ayri $ehir,iki ayri ev kombinasyonu.
(bkz: himm)