bugün

(bkz: saçma sapan) sıkıcıydı öğlen uyutuyorlardı, bıkmıştım.
Çalışan anne babaların çocukların sabah 8 de bıraktığı akşam 6'larda aldığı sözde eğitim kurumları. Çocuklar günde 10 saati okulda geçiriyor. 3 4 yaşlarında ki çocukları sabah zorla yatağından kaldırıp küçük yaşta hayatın zorluklarıyla, stresle tanıştırır. Bu kadar saat çocuklar okulda bırakılmamalı evde de vakit geçirebilmelidir. Yazıktır. Evet.
japon çocukların videosunda çok tatlı ponçikler maşallah ama karşılaştırma yapmak yanlış olacaktır. o çocuklar ilkokulda borsaya girip çıkan çocuklar japonya'da. bizde 40 yaşındaki amcaların yarısı bilmez borsa ne demek.
ilkokul öncesi okul hayatının ilk başladığı yerdir. güzel bir yönlendirme ile çocuk gelişebilir.
Bizim gerizekalilarda 15 yaşında anasının babasının elinden tutmadan okula gidemiyor.

işte yurtdışıyla Bizim aramızdaki fark.
Orada çocuğu serbest bırakıyorlar çocuk gerektiğinnde yalnız kalacak
Ama bizde 80 yaşındaki koca koca adamlar kadınlar torunum torunum diye bütün gün ya*ak kürek çoğunun peşinde it gibi dolaşıyor....
Japonya’daki bu anaokulunda çocuklar, öğlen yemeği için tüm hazırlıklarını kendileri yapıyor.

beş eylülde açılacak okul öncesi eğitimi.

beş eylül. yani perşembe günü. sebep neydi ki. her yıl normal okulların açılmasından bir hafta önce açılırdı. yani bu seneye göre önümüzdeki pazartesi oluyordu. normali buydu. ama şimdi paşam perşembe yapmış. otomatikmen bir haftayı kaybetmiş olduk. böyle kararları kim neye göre düşünüp karar veriyor anlamak çok güç.
bizim zamanımızda henüz icat edilmemişti.
Hayatımın hatrı sayılır bir bölümünü geçireceğim yerdir. Kendi okulumu açarsam tüm yazarlardan çocuklarını okuluma göndermelerini bekliyorum. Hepinize %20 indirim yapıyorum, indirim kodu almak isteyen özel mesaj atabilir.
Size farklı bir konudan bahsedeceğim: anaokullarında şiddetin gittikçe artması şiddette ülke adına gelinen en son noktadır. henüz kendini koruyacak beden ve zihine sahip olmayan küçücük çocukları sırf keyif için döven caniler son zamanlarda çoğalmaya başladı. ülkenin zaten şiddet karnesi yeterince zayıfken bu da eklendi akıl almaz bir hale geldi. bu durum çocuğun vücudunda açılan yaralarla sınırlı değil asıl korkunç olan şu ki:
çocuklar neye maruz kalırlarsa onu emerler. 3-6 yaş arası dönemde bilinç dışı olarak öğrendiklerini bilinçli hale getirirler.
bu dönem çocuklarımızın kendilerini ve çevreyi keşfettikleri ve öz güvenlerini kazandıkları dönemdir.

kısacası 0-6 yaş gelecekte kim olacağımızın, karakterinizin, davranışlarımızın %70'inin belirlendiği dönemdir.
şimdi daha da korkunç geldi değil mi? çünkü bu çocuklara sadece yara ve acı vermekle kalmıyor, onların geleceğini de karartıyorlar.
acilen denetimlerin sıklaştırılması ve yaptırımların ağırlaştırılması gerekiyor. yoksa bu çocukları hepten kaybedeceğiz.
Nereden bakarsan bak, saçma ve gereksiz bir deneyim.

Anaokuluna beş kere gittim. Zorla uyutuluyorduk. Uykum yok, uyuyacaksınız deniyordu.

iyide benim uykum yok...

Yemek yediriyorlardı zorla.

Ufak şeylere iğrenmem vardı. insan cildindeki benler özellikle ufaksa midemi bulandırır. Zeytin çekirdeği midemi bulandırır kusuveririm.

Kıymalı tarhana çorbası yapmışlardı, fakir ibneler, nokta nokta kıyma koymuşlar. yiyemem dedim, yedirmeye kalktılar, tabağa kustum.

Beşinci gün tutundum evdeki kalorifer borusuna. Kimsecikler ayıramadı beni.

Kurtuldum gitmekten o aptal okula. Sonrasında ilkokul, ortaokul, lise derken bu eziyete katlanmak zorunda kaldım.

Allah'tan lisede 3 senede toplamda 90 kere falan okula gittim. "Özel nilgün doğay lisesi" hayatımı kurtardı o noktada.

Sonra öss'yi kazandım kamu yönetimi falan derken yoook ondanda sıkıldım, üniyi terkettim.

Toplum mühendisleri bu okul denilen, insana birşey öğretmeyen engizisyon mahkemesi kılıklı çin işkencesi makinalarından başka bir filtreleme sistemi geliştirmeliydi...

Başka, bambaşka bir yöntem olmalıydı. Doktor olmak istiyorsan misal, kendi başına kitaplardan mesela beyini öğrenip, sınavlara girip beyin doktoru olmalısın direk. 6 sene tıp okuyup, bir bok bilmeyen cahil hekimlerle dolu hastahaneler.

Açık öğretim mantığı gibi olmalı. Ama bir hafta sürecek sınavlar silsilesinden sonra doktor olunmalı.

Halihazırda 6 sene tıp okumak hammallıktan başka birşey değil.
Kresten farklı olarak bakımın yanında eğitim de veren meb'e bağlı kurumlarmıs bunlar efenim. Bale, modern dans, ingilizce, yüzme ve daha pek çok dersin de olabildiği, en çok da bizim çocukluk donemlerimizdeki sosyal ortami bebelerimize saglayamamaktan hayiflandigimiz noktada imdada koşan kurumlardir. Ilk hafta bir saatlik alışma-alıştırma uygulamasi da keyifli gecmektedir. Iki sabahtir bebeniz heyecanla uyanıyordur, kurumdan her ayrilisinizda yalvaran gozlerle "yarin yine gelebilir miyim?" diyordur ogretmenine ve bugun o bir saat icinde bir de bonus olarak istahsiz bebeniz 3 tabak makarna yemistir, e daha ne olsundur.
tam tamına 4 yıl gittiğim eğitim kurumu... normal çocuklarda eğitime en büyük katkı sağlar, zeka gelişimine. çocuk öğrenebileceği her şeyi orada öğrenir.

tabi benim ne zekama ne eğitimime pek bir şeyler katmadı o benim sorunum sadece.
gereksiz kurulum kuruluş.
insanın hayatı boyunca çalışmaktan zevk alabileceği nadir yerlerden biri.
en güzel yıllarımın geçtiği yer.
birkaç gün içerisinde devralarak işletmeye başlamayı planladığım eğitim kurumudur. Her kafadan çıkan sesler sonucu cesaret kaybına uğrasam da cuma günü bir anaokulu sahibi olarak karşınızda bulunma ihtimaline sahibim. Bu işi yapan biri varsa mesaj kutum boş bekliyorum.
hiç kimsenin okumaya doyamadığı ilkokludan ve liseden daha özgürlikçü bir ortamda küçük insanların kendini geliştirdiği mektep.
gittiğim anaokullarının birindeki sınıf arkadaşlarımdan biri ağzındaki çürük dişi eliyle söküp yere fırlatırken bir diğeri de sümüklerini parmaklayıp ağzına sokuyordu. böyle anaokulu olmaz olsun neydi lan o öyle? korkudan masaya kusmuştum ben de gerçi. ne trajik mekanlar, olaylar yaşandı aah ah.
okul öncesi eğitimde çığır açan kurumlardır. yan komşumuzun küçük kızı bu yaşta resim çizip,çizgi film izlemesi gerekirken islamın şartlarını öğrenir olmuş. ulan şerefsizler madem bir şey öğreteceksiniz köpek soyları sizi atatürk'ten bahsedin ne bileyim o konu bile ağır gelecekken niye gidip din ile küçücük bebelerin aklını din ile bulandırıyorsunuz? artık şuna kesin gözü ile bakabilirim ki yobazlar her yerde! siz siz olun evladınızı yada kardeşinizi nereye emanet ettiğinize dikkat edin.
çok güzeldi.
hep oyuncak dolabından topuklu ayakkabı alırdım. halıların saçaklarına takılıp düşerdim.
karavanda arkadaşımla oynarken yanımıza gelmek isteyen kişileri git be yılana benziyosun diye kovalardık. *
herkesin yemek zorunda olduğu kelle paçaları allem edip kallem edip, gerekirse ağlayarak yemezdim.
bize step öğretmek ve zaman geçirmek için gelen ablalarla çok iyi anlaşırdım. en iyi arkadaşım en sevdiği müge ablaydı, benim çiğdem abla. zehra ablayı sevenlere ezik derdik. ve çiğdem ablamın başka çocuklarla ilgilenmesine tahammül edemezdim, kıskanırdım.
çizgifilm izleme saatlerinde uyurdum.
güzel resim çizerdim ama boyayamazdım.
arkadaşımla hızlı yazı yazma yarışması yapardım. başımızda bir arkadaşımı birde beni destekleyen kişiler olurdu. ben ''bittiii!'' diye bağırdığımda arkadaşım öğretmene imzalatıyo olurdu.
hala daha kulağımdadır müge ablanın bizi step yaparken terlettiğinde hocamızın ona bağırışı...
hocamıza bize çok yazı yazdırtıyo diye ''sizi öldürsem kaç yıl yerim?'' diye bi soru sormuştum. sene sonundada öğretmenlere saygıdan 2 yıldız almıştım.

benden 9 yaş büyük abimin anasınıfı zamanlarından beri emekli olacam diyen anasınıfı hocamız hala daha emekli olmamış. anasınıfı hocamızın yardımcısının küçük kızı ile aynı okulda olduğumuzu ortaokulumun son senesinde farketmiştim. ve çok sevdiğim çiğdem ablamın tansiyon hastası olduğunu öğrendim.

güzel günlerdi vesselam... anasınıfı boktan bir yer değildir.
özellikle çalışan annelerin çocuklarını gönderdiği eğitim kurumudur.aynı zamanda çocukların okula alışabilmesi,sosyalleşmesi için gönderilir. ancak çocuklar için süper gerekli olan bir şey değildir. modern hayatın gerekliliğidir çalışanlar için.ancak anne çalışmıyorsa anaokuluna göndermemelidir çocuk. çünkü anne gibisi,ev gibisi yoktur. öğretmen o dönemdeki çocuklar için soğutucu gelebilir.öğretmen çocuğa bir şey olduğunda üzülüyormuş gibi yapar,sevindiğinde seviniyormuş gibi yapar.tamamen yapmacıktır yani.bununda çocuğun gelişimini iyi etkileyeceği söylenemez.ancak anne tamamen çocuğuna bağlıdır.ana yüreği gibisi yoktur.
anaokuluna 2 yaşımda başladım. gerçi o yaşta kreş oluyor ismi sanırım. her neyse ben 2 yaşındayken herkes 3 yaşındaymış o okulda. haliyle çoğu çocuk bir şeyleri daha çok öğrenmiş oluyor. örneğin ben çişimi söylemezmişim tuvaletten korkarmışım, beze yapmaya alışmışım. ama kreşe başlayınca çocuklardan göre göre alışmışım tuvalete. anaokulunda bir annemiz vardı ki dünyanın en iyi insanlarındandı benim için. gül anne.. kendi annem sorarmış: "oğlum en çok kimi seviyorsun?", benim cevabım "gül annem" olurmuş. annem işten izinli olduğunda oğlum gitme bu gün okula dermiş ben sabahın köründe kendim uyanırmışım gitmek için. sağolsun gül annem de beni çok severdi. o kadar severdi ki torunum olursa adını mert koyacağım demişti. tabi anaokulu bitti ilkokul ortaokul derken ben gül anneyi ziyarete gittim bir gün. yanlış hatırlamıyorsam ortaokulun sonlarıydı. gül annemin elini öptüm sarıldık derken arkadan küçük bir çocuk geldi. gül anne hemen gülümsedi ve tanıştırdı: "bak mert bu da benim torunum mert..".

çıkar çıkmaz gözyaşlarımı serbest bıraktım.. hiç bu kadar duygulanmamıştım.
çok boktan bir yerdir mumkunse cocugunuzu sokaga,bahceye,tarlaya falan salın.
bok gibiydi. yarısında çıktım.