bugün

allah'ın gönderdiği ve hiçbir şekilde değiştirilip tahrip edilmemiş kitabı olan kur'an-ı kerim de genellikle kendinden 'biz' diye bahsetmesi durumudur. kimi zaman allah diye de bahsetmiştir.

var olan her şeyin yatarıcısı kendisi olmasına rağmen ''biz' yarattık, 'biz' var ettik' kabilinden konuşması ayrı bir güzellik örneğidir.

kibirden zerre hazzetmediği için mi kibarlık mahiyetinde mi yoksa başka bir şeyden mi bu şekilde bahsetmiştir tam olarak bilmiyorum ama böyle bahsetmesi allah'ı bir kez daha sevme sebebidir zatımca.

birkaç örnek göstermek gerekirse ;

'Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.' (Yasin Suresi 12. ayeti)

'Biz o Peygamber'e şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.' (Yasin Suresi 69. ayeti)

'Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, "Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye peygamber olarak gönderdik.' (Nuh suresi 1. ayeti)

'Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."' (bakara suresi 286. ayeti)
yunan mitolojisini anımsatır.

orada da baştanrı zeus, bütün tanrıları temsil ederek "biz" ifadesini kullanır. gel gör ki, kimi orta doğu dinlerinde baştanrı tek tanrıya, diğer tanrı ve tanrıçalar meleklere çevrilirken; birkaç düzeltme harici copy paste edilen bu sözlerin birkaçındaki öznenin tekile çevrilmesi unutulmuştur.
--spoiler--
Bazı Kuran ayetlerinde neden biz ifadesinin kullanıldığı tam olarak anlaşılamadığından bu konu bir takım soruları beraberinde getirmektedir. Bu konu şu şekilde ele alınabilir. Kuranda Allah kendisi için birinci çoğul şahıs olarak. Biz ifadesini de, birinci tekil şahıs olarak Ben ifadesini de kullanır. Bu Arapçanın dil özelliğinden kaynaklanır. Arapçada ve başka bazı dillerde de azamet, yücelik ifadesi olarak bazen bir kişi kendisi için birinci çoğul şahıs olarak, Biz, ifadesini kullanır. Nitekim gerek Türkçemizde, gerek başka dillerde karşımızda tekil şahıs varken yücelik, saygı ifadesi olarak ikinci tekil şahıs olan. Sen; yerine, Siz; demekteyiz. Türkçede tekil olarak yaptıklarımız için de bazen birinci çoğul olarak, biz ifadesini kullanırız, fakat bu karşımızdaki tekil şahıs için çoğul olan, ifadesini kullanmamız kadar yaygın değildir.

Kısacası, Allah tevazu yapmaz, tevazu insanlara yaraşır, Allah için değildir. Allah azametini, yüceliğini, saygınlığını belirtmek için bu ifadeyi kullanır. Kuran Arapça inmiş bir kitaptır, bu yüzden Kuran'da Arapça dil özellikleri, Arapça deyimler bulunur. Allah'ın tekliği tüm Kuran'ın en temel mesajıdır ve Kuran'ın yüzlerce ayetiyle apaçıktır.

Bir noktayı daha belirtmekte fayda vardır. Kuran'da Allah kendisinden birinci şahıs olarak bahsederken hem tekil, Ben ifadesini, hem azamet, yücelik, saygınlık belirtisi olarak çoğul olan Biz ifadesini kullanır. Fakat Allah'tan ikinci şahıs olarak bahsedildiğinde hep ikinci tekil Sen ifadesi geçer, hiçbir zaman ikinci çoğul olarak, Siz; ifadesi geçmez veya Allah'tan üçüncü şahıs olarak bahsedildiğinde hep üçüncü tekilO ifadesi geçer, hiçbir zaman üçüncü çoğul Onlar ifadesi kullanılmaz. Oysa Kuran'da binlerce defa Allah'tan ikinci veya üçüncü şahıs olarak bahsedilmiştir, bunların biri bile ikinci çoğul veya üçüncü çoğul şahıs değildir. Bu da başta dediğimiz gibi; bu ifadenin Arapçanın dil özelliğinden olduğunu gösterir.
--spoiler--

http://allah.gen.tr/kuran...llanilmasinin-sebebi.html
tanrıda çoklu kişilik bozykluğu olması ve bunu farkında olması olabilir.
(bkz: tanrı varsa cehenneme bilet niteliğinde entryler)
Kur'an'ı vahy eden eden Rabbimiz kendisinden bu kitapta değişik şekillerde bahsetmektedir:

“O” olarak söz etmektedir. Kâinat yaratılmadan önceki zatının adıdır. Yahut zamirdir.

“Ben” olarak zikretmektedir. Eğer yaptığı işi doğrudan yapıyor ve melekleri yahut insanları veya cin ve ruhları
istihdam etmiyorsa, doğal kanunlarla oluşmuyorsa “Ben” diye söz eder. “Ruhumdan nefh ettim”in manâsı budur.

Yahut “Biz” diye bahseder. O zaman Allah mahlukatı aracılığı ile yapmaktadır. “Mimmâ RazakNâhum”daki
“Nâ” böyledir. Çünkü Allah rızkı araçlarla vermiştir. Siz çalışırsınız, kazanırsınız.

“Allah” olarak zikretmektedir. Adını söylemektedir. Okurken buna göre okumalısınız. Bunu böyle yapmaktadır.
Çünkü eğer hep “Allah” veya “O” bahsetseydi, okuyucu bu kitabı Hz. Muhammed'in yazdığına hükmedecekti.

Hep “Ben” veya “Biz” diye bahsetseydi Hz. Muhammed'in kendisini tanrı olarak takdim ettiği sanılırdı. Böylece bu kitabın Allah‟ın sözleri olduğu sûrelerin uygun yerlerinde hatırlatılmaktadır. Diğer sıfatlarla da bahsetmekte, Allah'ın vasıflarını anlatmak için bunu yapmaktadır.
Bir de muhatap olarak “Sen” geçmektedir. Bu muhatap kimdir? Bunun da dört değişik manâsı vardır.
Kur'ân'ı ilk telakki eden Abdullah'ın oğlu Muhammed'e hitap etmektedir. “Zeyd boşadı, seni nikahladık” derken, oradaki “Sen” Hazreti Muhammed‟dir. Kur'ân'ın birçok âyetlerine bu şekilde manâ verilir. Kur'ân'ın tarihini
yazarken bu manâları doğrudur.
Kur‟an‟ı tebliğ ile yükümlü olan Nebi‟nin halifeleri. Bunlar dünyanın her yerinde bulunan ulemadır. Onlar
nebilerin vârisleridir. “Ey Nebi” derken onlara hitap etmektedir.
Kur‟an‟ı uygulamakla mükellef olan mü'minlerin kabile reisi olan ve resulün halefi olan başkanlar. şimdiye kadar
"sen" deyince biz bunları anladık.
Nihayet Kur‟an‟a iman eden herkes muhataptır. "Anne baban senin yanında yaşlanırsa onlara -üf- bile deme!" âyeti bu anlamdadır. Bu âyet Hazreti Muhammed aleyhisselâma hitap etmez, çünkü onun anne ve babası çocukluğunda bile yoktu, erken ölmüşlerdi. O halde Kur'ân'ı okurken muhatap olarak alınan “sen” kelimesini bu dört manâdan birine hamledeceksiniz. Sıra ilerleyecek, uyarsa iki, hattâ üç kimseye ayrı ayrı hitap etmiş olur.

Çok önemli bir husus da, Allah Kâinatı şuurlu varlıklar için var etmiştir. şuurlu olmayan varlıklar için bir yarar
düşünülemez. Allah'ın zaten bir ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde insanı kendisine halife yapmıştır. Yeryüzünü ise insan olan Ademoğluna vermiş, orada onu halife kılmıştır. Dolayısıyla Allah'a ait olan hak ve görevler, O'nun halifesi olarak insana devredilmiştir. insanlığı da yaşayan insanlar temsil etmektedir. insanlık ülkeler, iller, bucaklar ve ocaklar şeklinde bölünmüştür. O halde Kur'ân'da geçen uluhiyyet ile ilgili "Allah" kelimesi sadece ve sadece yüce yaratıcı olan "Allah" manasına gelir. Bununla birlikte Kur'ân'da geçen dünyevi konularda düzenle ilgili, hak ve hukukla ilgili konularda “Allah” kelimesinin anlamı yüce yaratıcı olan "Allah" olmakla birlikte aynı zamanda “kamu/topluluk” manasına da gelmektedir, “Resul" kelimesinin anlamı da "Hz. Muhammed" olmakla birlikte “başkan” manasına da gelmektedir, bucak başkanıdır. Kur'ân'ı böyle takip ettiğimizde artık onun ne demek istediğini kolay bir şekilde anlamış oluruz.