bugün

güzel yurdumda gerzekler yaşadıkça daha çok rastlayacağımız tarihlerden sadece biri. neden ölen hep biz oluyoruz sorusunu da gündeme getirir böyle günler :(
2007 yılının aynı gününde ismail cem vefat etmiştir. aynı zamanda şöyle birşey de vardır; (bkz: 24 ocak kararları)
ülkenin yarınından çok şeyin eksildiği bir gün. Güneşin bir parçasını bizden alıp kopardıkları gün. Uğurlar olsun diyerek mütakiben yüzbinleri sokaklara döken gün.
(bkz: 24 ocak)
24 ocak 1993: karanfil rengini toprağa akıttı. Karlar üstünden.
(bkz: olmasaydı dediğimiz günler)
bir pazar sabahıydı
ankara kar altında
zemheri ayazıydı
yaz güneşi koynunda
ucuz can pazarıydı
kalemim düştü kana

zalımlar pusudaydı
bedenim paramparça
ucuz can pazarıydı
kalemim düştü kana

uğurlar olsun, uğurlar olsun
hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
bir keskin kalem, bir kırık gözlük
yürekli yiğitlere hatıran olsun

çevirdim anahtarı
apansız bir ölüme
şarapnel parçaları
saplandı ciğerime
ucuz can pazarıydı
kan doldu gözlerime
isimsiz korkuları katmadım yüreğime
bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne

uğurlar olsun, uğurlar olsun
hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
bir keskin kalem, bir kırık gözlük
yürekli yiğitlere hatıran olsun
15 yıl dolacak 3 gün sonra. o hain saldırının üzerinden 15 yıl geçmiş. küçüktük, anlayamamıştık o zamanlar ne olup bittiğini.. ancak gün geçtikçe sen büyürsün ve olayın vahameti ve büyüklüğü senin içini doldurur. bu sene de karanfiller bırakılacak ülkenin yarınları için bir şeyler söylemiş bir değerin mezarına. güzel günlerin hasretine orada olabilmeyi umanlardanım, keşke yazılarını okuyor olabilseydik böyle ziyaretler yerine...

(bkz: uğurlar olsun)
Turkiye Cumhuriyeti'nin kara bir gunu olarak tarihteki yerini almistir. Kalemiyle turk halkina gercekleri gostererek yol acan aydin bir insanin * ne yazik ki bazi cevrelerce kalemi kirilmistir. *
yarın, 16 yılı tamamlayacak olduğumuz, bir parçasından binlercesi doğacak olan büyük insanın, kalleşce bir suikastle hayata gözlerini yummasının, hayatın da buna göz yummasının ağıtıdır...

(bkz: nur içinde yat)
silencio libertatem servo sözünü akıllara getiren tarih. unutmayacağız.
bir pazar günü.

kara gündü bu gün.

et parçalarını kendi evinin duvarından, yoldan, karşıki duvardan bulup, iz kalmasın diye çöpçülere toplattıkları bir kriminal ortamdı.

sonradan şöyle diyeceklerdi;

"ama biz bilmiyorduk ki!"

hem toplatanlar hem işbirlikçi toplayanlar.
soru şöyle:

kaçınız, otomobilinizin anahtarını çevirdiğinizde öleceğinizi bilirdiniz?

ha'di çevirdiniz ve öldünüz diyelim;

bunun düşünceleriniz, yazdıklarınız, tüm ülkeniz insanları için, bütünüyle insanlık için olacağını bilseydiniz;

o anahtarı;

güldal'ı, özgür'ü, özge'yi arkada bırakma pahasına gene ve de korumasızca çevirir miydiniz?
uğurlar olsun. fikirler ölmez
1942-∞
tıpkı bu insanlar için birşeylerini feda etmiş diğerleri gibi pisi pisine ve boşu boşuna gitmiştir uğur mumcu. ben buna hükmettim, çünkü böylesi değerli bir insanın böyle bir toplum için tırnağı kırılmasın isterken adam canından edildi; çirkef, gizli, kalleş, cani ve karanlık bir mekanizma tarafından. bunlara ilaveten, ortaya çıkıp "biz yaptık" diyemeyecek kadar da korkak bir mekanizma. yani hayatını bitirdikleri insanın tam tersi bir evrene aitler, belli. hani biliyoruz ki yaşasa büyük ihtimal hala inandığı dava uğruna savaşırdı mumcu; ilkeli ve erdemli bir adamdı. ancak madem gitti ve biz burada durmuş hiç olmayacak ihtimallerden bahsediyoruz, şunu da hayal edelim:

Mumcu bir şekilde aracına binmeden gözünün önünde arabanın infilak ettiğine şahit olsaydı ve üstüne bir de o tarihten günümüze kadar geçen süreci hızlı bir biçimde seyretseydi ne düşünürdü? şöyle ki, öldürüldüğü güne kadar ne tahminde bulundu ise hepsi tahminlerinden çok daha beter bir biçimde gerçekleşmiş oluyor, yani adeta kimse uyarılarını dinlememiş, hatta aynı yolu yürüdüğünü düşündüğü insanlar bile. kalbi mi kırılırdı, yoksa başka yitip gidenlere, başka fedakarlıklara dikkat çeker ve "biz mücadele edelim bu ateşi canlı tutalım yeter" mi derdi? yoksa o ateşlerin kendilerine bile bir faydaları olmadığı hükmünü verir ve kendi ateşinin de altını kısar mıydı? "uğruna ne yaşamaya ne de ölmeye değmeyen bir güruhmuş bunlar" demez miydi? demezdi elbette. biz diyoruz, ama uğur ağabey bizden farklıydı.

fanteziler bir yana, şu lafı söylemiştir:

"öldürüldük ey halkım, unutma bizi..."

ne halkmışız ama...
Rip seneye bugün aynı başlıkta görüşmek üzere.