bugün

entry'ler (2070)

patlıcan közleme formülleri

bildiğin ocağın gözüne, alevin üzerine koyup, ara sıra çevirmek sureti ile közleyebilirsiniz.

Alüminyum folyoya sarıp, fırına atan da var sanırım. Öyle oluyor mu bilmiyorum ama.

kiracıyı arayıp 4 katına çıkardım deyip kapatmak

eğer 5 yıldan kısa süredir kiracı ise, kiracının da geri arayarak "kabul etmiyorum, sözleşmedeki zam oranı olarak ödeyeceğim" diyerek kapatabileceği durum.

5 yılı geçmişse yine kiracı arayıp "kabul etmiyorum, kira tespit davası aç" diyebilir.

10 yıl ve üzeri kiracı ise hiçbir s.k diyemez ya 4 katı ödeyecek ya da çıkacak.

sagiv jehezkel i linçleyen tipler

hepsi adamdır.

çocuk öldürmeyi normal gören hiçbir fikir, hiçbir din, hiçbir düşünce meşru olamaz ve sayılamaz. bence sadece linç değil aynı zamanda soykırıma da uğratılması gerek bu futbolcunun. ektiklerini biçmeleri lazım. minnoş sosyal medya linçleri ile olmaz bu iş.

israilli futbolcunun gözaltına alınması

kendisinin ve ailesinin yok edilmesi gereken futbolcudur.

ben deyince kendimi çok vahşi, katil, cani gibi hissettim ama bu adamların normali bu.

ibb ye yapılan otobüs kumpası

ibb'nin bir başka beceremediği iş için suçu başkasına iteleme operasyonu.

fazilet durağı, merdivenleri bozan akp'liler, metroda milletin çantasını parçalayan köpek boji'ye tepkileri söndürmek için otobüse b.k koyan adam... tipik ekrem imamoğlu algısı bunlar. toplu ulaşım problemlerini çözemedik de, yönetim becerimiz yok, iyi yöneticiler olsak zaten chp'de durmazdık de, inanın bu algı operasyonlarından daha mantıklı olacak.

işin kötüsü akp de gitti kadrosundaki antipatik adamlar içinde en antipatiklerden birini çıkardı karşısına. yani istanbul halkı, iki kötü arasında seçim yapmak zorunda.

ben istanbul'da yaşasam kuru murat'a verirdim oyumu. yerel seçimde hükümet kimse yerel de o parti olacak ki, belediye başkanınız "ama beni engelliyolar" diyemesin. eşşek gibi çalışsın.

tahliye taahhütnamesi

hukuki olarak ev sahibinin şartsız şurtsuz kiracısını çıkarabilmesini sağlayan şey.

ama imzalarken sözlü olarak "bu bana zorla imzalatılıyor sözlü olarak beyan ediyorum" dedim. ev sahibi şaka ile karışık güldü. emlakçının dediğine göre "bir s.kime yaramayan bir evrak", ama ibne kira zam dönemi %500 zam çakıp kabul etmezsem muhtemelen devreye sokacak bu kağıdı.

hayırlısı ya.

kedi

üniversitede iken sokakta bulduğumuz, yaptığı yavşak yavşak hareketlerle bizi tavlayan ve evimize götürüp beslediğimiz sokak kedimizin adı. sokak kedisi olduğu için, "minnoş", "smoky" gibi özel bir isim vermedik, direkt "kedi" koyduk adını.

baya akıllı bir piçti, dışarı çıkmak istediği zaman kapıyı işaret ediyordu resmen, açıyorduk kapıyı biraz takılıp geri geliyordu.

bir gün gelmedi ama tabi, artık nerelere takıldıysa. bulamayınca da arayıp sormadık, öyle gitti kedi. kesin sokakta yine birilerine yavşaklık yaptı, dayanamayıp alıp evlerine götürdüler onu.

ekmek 10 tl olsa olabilecekler

insanlar almaya devam edeceği durum.

ben uzun süredir tek beyaz ekmek almıyorum, en son aldığımda tekli ekmeğin fiyatı 3,5 TL civarındaydı. haftada bir büyük tam buğday ekmeği alıyorum, köy ekmeğine benzeyen, ekşi mayalı. O da tanesi işbu entry tarihi itibarı ile 30 TL ama bir hafta götürüyor hem de daha sağlıklı. bence aklı olan da beyaz ekmek almamalı. ama işte alışkanlıklar, gelenekler vs. insanlar onsuz olamıyor.

murat kurum un ibb başkan adayı olması

akp'nin adamsızlıktan, çaresizlikten bu kişiyi öne sürmesi olayı.

halk için imamoğlu ve kurumurat versusu çok talihsiz bir versus. bir tarafta 5 yıllık belediyeciliğinde gösterdiği berbat ötesi performansı, takiyeciliği, beceriksizliği ile türk siyasi tarihindeki en kofti kişilik ekrem imamoğlu, bir tarafta bürokratlık dışında bir olayı olmamış, mühendis mantalitesindeki murat kurum... ki, murat kurum kazansa da belediyey aslında o yönetiyor olmayacak da neyse... olan yine istanbul halkına olacak.

ben istanbul'da yaşamıyorum, geçen sene ege'ye taşındım ama istanbul'da yaşıyor olsaydım murat kurum'a oy verirdim. en azından "engelleniyoruz, bütçe verilmiyor, bize köstek oluyolar" diye ağlamaz, bahane edemez. 5 yıl daha istanbullu ekrem imamoğlu'nun "algı belediyeciliği" ni çekemez.

aylık 58 bin tl iyi midir sorunsalı

tek başına kendi evinde yaşıyor ise iyidir.

kirada ise, çoluk çocuk varsa zor. ay sonunu zor getirir.

akşama kadar aç kalıp akşam patlayana kadar yemek

müthiş kilo aldıran durum.

"ya tek öğün yiyorum ama ne yesem yarıyor" diyenleriniz varsa, akşam ayı gibi geberene kadar yemek yerine az miktarda, yani misal bir tas çorba bir dilim ekmek ile ilerlemeyi deneyebilirler.

sokak köpeği sorununa bir çözüm bırak

çin'e ihraç.

hem dış ticaret açığına faydası olur, hem çin'de gıda olarak tüketildiği için kaynak israf edilmemiş olur, hem sokaklarımız daha güvenli hale gelir.

canlı yayına starbucks bardağı ile çıkan spiker

kasıtlı yapıldığı her halinden belli hareket.

israil'e karşı boykot hali olmasa dahi, türkiye'de ulusal çapta yayın yapan tv kanallarında bu tip bir durum olması, reklama gireceği için yasak olduğu ve tv kanallarının buna özellikle dikkat ettiği düşünülürse, sadece sunucu değil, bir ekibin özel bir çalışma yürüttüğünü gösterir.

örtülü reklam, reklam kurulunca suç olarak kabul ediliyor. cem yılmaz, örtülü reklam yüzünden kaç kere davalık oldu haddi hesabı yok. reklam kurulu, resmi olarak sponsorluk sözleşmesi bulunmayan ve kitlelerin izlediği mecralarda marka gösterimini suç olarak kabul ettiği için, bu yayında ve yapımda emeği geçenler emekliliklerini yaktılar diyebiliriz.

sokak köpeklerinin itlaf edilmeleri

ülkemizde artık gereklilik halini almış durumdur.

köpekler, dünya üzerinde en çok insan öldüren 3. hayvandır (1. sırada sivrisinekler, 2. sırada da zehirli yılanlar var) yani insanlık adına büyük tehlike teşkil etmektedirler. modern ülkelerde, sokakta başıboş köpek diye bir sorun yoktur. sokakta eskaza köpek bulunursa profesyonel ekip tarafından yakalanır, barınağa götürülür, 10 gün sahiplenilmesi için bekletilir, 10 gün içinde sahiplenilmez ise uyutulur.

zalimce geliyor kulağa ama aslında düşününce asıl zalimliğin, bu hayvanların sokakta sersefil bir hayat sürmesini istemek ve bu sefil hayatlarını sürdürmek için uğraşmak olduğu anlaşılabilir. sokaklarda yaşayan başıboş köpekler, insan ve başka canlılar için de tehlike arzettikleri gibi, kendi yaşamları için de aslında bu zor hayatı yaşamaaya zorlanmaları insancıl değil. yiyecek bulma mücadelesi, arabaların altında ezilmeleri, soğuk havalarla mücadele... sokaklar bu hayvanlar için kötüsü.

10 milyon başıboş köpekten bahsediliyor. bu kadar başıboş köpeğe iyi bir yaşam sunabilmek için barınakların inşası ve işletilmesinin ne finansal olarak, ne de fiziki olarak mümkünatı yoktur. kısırılaştırma deseniz 10 milyon köpeğin kısırlaştırılması için ne yeterli finans ne de yeterli veteriner personeli, bırakın ülkemizi, dünya üzerinde süper güç devletlerde bile yoktur. bu nedenle itlaf, en iyi çözüm olarak duruyor.

çin'de köpek eti gıda olarak da değerlendirildiği için ihracatı da düşünülebilir.

ekşi sözlük

10 sene kadar önce pkk'lı bir terörist hakkında açılan başlığa "gebersin oç" gibi bir entry yazdım diye ban yedikten sonra çok da s.klemediğim sözlük oluşumu. "gamoreon" diye nick altı sayfam bile duruyordu en son.

bir kişiyi nazikçe reddetmek

her zaman olandır.

kaba bir şekilde reddedilen olmuş mudur ki? sanmıyorum.

benim en tatlı reddedilmem lisede olmuştu, kendi sınıfımda biz kıza aşık olmuştum. açıldığımda
"ama biz aynı sınıftayız." demişti. "ee? olsun. ne olcak ki?" dediğimde "sınıf arkadaşları bir ailedeki kardeşler gibi ya" demişti. bence gayet kibar, naif, yerinde bir reddetmeydi. "tamam" deyip yoluma bakmaktan başka çare bırakmadı kız bana. helal olsun.

şöyle bir şey de yaşadım ama, yine lisede bizim sınıfın olduğu koridorun en ucunda başka bir sınıfta bir kız vardı, her tenefüz kız sınıfının kapısının önüne çıkıyor arkadaşları ile muhabbete. ben de bizim sınıfın kapısında duruyorum kızı kesiyorum filan. onun sınıfında okuyan bir arkadaşa durumu anlattım lan bir çıtlatsana kıza dedim. arkadaş daha "ya bir arkadaşım var senden hoşlanıyomuş" der demez kız "şu her tenefüs mal mal bakan çocuksa söyle bir daha bakmasın öyle" demiş. arkadaş geldi gülerek anlattı. yani nazikçe reddetmedi ama arada arkadaş olduğu için çok s.klemedim.

ankara savaşı

osmanlı'yı fetret devri denilen döneme sokan, emir timur'un kazandığı savaş.

iki sultan arasındaki mektuplaşmaları okudum da, eh yani yıldırım bayezid de çok aşırı kendine güvenmiş, kullandığı dil gerçekten o devrin devlet adamlığına yaraşır olmamış hiç. timur aslında savaşmayı planlamamış gibi görünüyor mektuplaşmalarda. gayet diplomatik yazmış, bak din kardeşiyiz, gel şu adamları teslim et sıkıntı olmasın diye uyarmasına rağmen, bayezid, adama "topal köpek" demiş, bir sürü hakaretin bini bir para...

hayır zaten anadolu'da güçlendin diye başta germiyanoğlulları olmak üzere tüm beylikler sana gıcık, timur ile savaşta kimi destekleyeceğini umuyordun be bayezid dedem... ah ah.

timur'un savaşa fillerle geldiği, hayatlarında ilk defa fil gören osmanlı sipahilerinin "ananıski, bu ne lan böyle?" diyerek, tırstıkları, bazılarının timur safına geçtikleri ve yıldırım bayezid'e ihanet ettikleri söylenir.

bu savaşta timur, yıldırım bayezid'i esir aldı ve padişah esarette öldü. timur'un, yıldırım bayezid'e esir olduğu süreçte de herhangi bir devlet adamlığına yaraşmayacak bir harekette bulunmadığı belirtilir ama bazı kaynaklarda da bir kafese tıkıp, yanında gittiği yerlere götürdüğü söylenir. bayezid'in, esarette gördüğü kötü muameleden dolayı öldüğü, bazılarında da kahrından kendini içkiye verdiğinden, ve içkiden öldüğünden bahsedilir ama bu kulağa çok mantıklı gelmiyor.

yemek yapmayı bilmeyen erkekler

babam öyle.

buzdolabı malzeme dolu olsa, annem bir yere gidince gidip dışarıda yiyor. ulan insan yumurta da mı kıramaz?

ya da "ben hiç yemek yapamıyom ya hehe" deyip yıllarca mutfak işlerinden sıyrılma taktiği de yapmış olabilir tabi.

ben hemen her yemeği yaparım, bir ara dünya mutfağına sarmıştım her ülkeden yemek tarifleri öğrenip deniyordum evde, benim için bir eğlence halini almıştı. baktım hanım hemen alışıyor, ufaktan bıraktım. et yemeklerinde, italyan yemeklerinde, uzak doğu yemeklerinde ve macaristan'a özgü et yemeklerinde epey iyiyim.

evde boş oturunca sürekli iş kitleyen eş

abartıp, boş değilken de iş kitlemeye çalışandan bir tık daha iyi olan eş.

evden çalışan birisiyim, 18:00 olunca bilgisayarın başından kalkıp şöyle bir koltuğa uzanıp biraz sırtımı, boynumu dinlendireyim der demez mantar gibi tepemde bitiyor, "salatayı yapsana" diye. evden çalışınca sanki işsizim gibi algılıyor galiba psikolojik olarak. işsiz, gündüz evde eşofmanlarla oturan bir adam... pis, işe yaramaz, işsiz herif! "dinlenicem biraz" deyip savıyorum başımdan. sonra da 20:00 gibi uyandırıyor beni akşam yemeği hazır diye. salatayı kendi yapmış...

kitleme boyutundaki işleri reddedebiliyorum ama onun dışında hayatın müşterekliğinden kaynaklanan görev paylaşımlarımızda bana düşeni yapıyorum tabi. çocuğa matematik ve ingilizce çalıştırmak, çöpü çıkarmak, markete, bakkala çakkala gitmek vs. bende.

sakal fobisi

sakallıların çok da s.kinde olan fobi.

kezbanın biri korkuyormuş hadi traş olalım kezban bizi beğensin aq. bu şeye benziyor, karanlıktan korkuyorum bu yüzden dünya dönmesin, benim yaşadığım yer güneşe denk gelen tarafta olsun ve hiç gece olmasın.

oldu aq.