bugün

entry'ler (37)

halkların demokratik partisi

ideolojisini tamamen Türk düşmanlığı üzerine kurmuş amerikancı kürt hareketi... aynı zamanda türksolu’nu itibarsızlaştırma ve türkiye’deki devrim hareketini durdurma projesidir.

neslican tay

ölümüyle beni derinden yaralayan savaşçı kız...

çerkezköy

ilk bakışta türkiye’de ne kadar gereksiz işe yaramaz insan varsa özenle seçilmiş ve buraya gönderilmiş izlenimi veren tekirdağ’ın en gereksiz ilçesi...

trakya’nın en sevimsiz yerleşkesi.

eğitim üzerine

ımmanuel kant’ın jean-jacques rousseau’nun “emile” isimli kitabını okuduktan sonra üzerine kendi felsefesini de katarak yazmış olduğu kitap... çocuk yetiştiren herkesin okuması gerektiği bir eserdir. kitaptan bazı bölümler:

— insan eğitime ihtiyaç duyan tek varlıktır. insanın bütün doğal yetenekleri kendisinden kendi çabasıyla yavaş yavaş geliştirilmelidir. bir nesil bir sonraki nesili eğitir.
— hayvani dürtüleriyle insanı insanlıktan, kendisi için tayin ve takdir edilmiş hedeften yüz çevirmekten alı koyan şey talim ve terbiyedir. sözgelimi talim ve terbiye onun tehlikeye fevri ve vahşice atılganlığını dizginler.
— çocuklar sözgelimi önce okula bir şeyler öğrenmeleri için değil, fakat daha çok, sessizce oturup kendilerine söylenenleri gerektiği gibi yapmaya alışmaları için gönderilmeli. ve bunun amacı daha sonraki hayatlarında akıllarına gelen şeyi derhal yapmak istememelerini sağlamaktır.
— insan ancak eğitimle insan olabilir.
— eğitimimizi üstlenecek olan, insana göre daha yüksek tabiata sahip bir varlık olmuş olsaydı eğer, insanın neye muktedir olduğu neler yapabileceğini o zaman görebilirdik.
— bir fikir henüz tecrübe edebilmiş bir mükemmeliyet tasavvurundan başka bir şey değildir.
— kötülük sadece denetim altına alınmamış tabiatın sonucudur.
— eğer idare mevkiinde olanlara güvenilecekse ilk önce eğitimleri geliştirilmelidir.
— insan ya alıştırılıp eğitilebilir ve mekanik biçimde öğretimden geçirilebilir ya da gerçekten aydınlatılabilir.
— düşünmeyi öğrenerek insan keyfi- gelişigüzel değil, sabit-değişmez ilkelere göre hareket etmeyi öğrenmeye başlar.
— insanlığın mevcut durumuna göre, denilebilir ki devletin refahı ile insanların sefaleti yan yana gelişmektedir.
— çocuklar için iradelerini kırmak anacıyla üzerlerinde küstürücü, bezdirici ve kölelere mahsus bir disiplin uygulamaktan daha zararlı bir şey tasavvur edilemez.
— insan çalışmak zorunda olan tek hayvandır.
— sözgelimi iyi bir hafızaya sahip, fakat yargı gücünden yoksun bir insan... böyle bir insan yürüyen bir sözlükten farksızdır.
— itaatsizlik her zaman cezalandırılmalıdır.
— çocuklara ödül vermenin faydası yoktur, bu onları bencil yapar ve paragöz olmalarına sebebiyet verir.

yeni platonculuk

geç antik çağda platon’un idealar öğretisinden ilham alan felsefî akım...

yeni platonculuğun en önemli temsilcisi plotinos’tur( 205-270). iskenderiye’de felsefe eğitimi alan plotinos daha sonra roma’ya yerleşti. plotinos’un iskenderiye kökenli olmasına dikkat etmek gerek çünkü yunan felsefesi ile doğu gizemciliğinin merkeziydi bu kent. plotinos’un buradan alıp roma’ya taşıdığı kurtuluş öğretisi, o sıralarda yeni palazlanan hristiyanlığın ciddi bir rakibi haline gelecek ve hristiyan tanrıbilimi üzerinde güçlü bir etki yaratacaktır.

plotinos bütün dünyayı iki kutup arasındaki bir gerilim alanı olarak görmektedir. bir uçta tanrısal ışık (genellikle “bir”, bazen de “tanrı” demektedir), diğer uçta ise mutlak karanlık hüküm sürmektedir. “bir”in ışığı mutlak karanlığa ulaşamamaktadır. “bir”in ışığı ruhu aydınlatır, madde ise kendi varlığı bulunmayan karanlıktır. doğadaki biçimlerde “bir”in zayıf birer yansımasıdır.

platon’un gerçekliği açıkça ikiye bölmesine karşılık, plotinos’un düşünüşüne bir bütünlük deneyimi egemendir. her şey birdir çünkü her şey tanrı’dır.

kinizm

sokrates’in pazar yerinde, mallarla dolu bir tezgahın önünde durup “ihtiyacım olmayan ne kadar çok şey var burada!” diye bağırmasını çıkış noktası olarak alan kinik felsefe i.ö. 400 civarında atina’da sokrates’in öğrencilerinden antisthenes tarafından başlatılmıştır. antisthenes sokrates’in en çok kanaatkârlığına önem vermiştir.

kinikler gerçek mutluluğun maddi lüks, politik iktidar ve sağlık gibi dış şeylere bağlı olmadığını vurgular. gerçek mutluluk bu gibi rastlantısal ve geçici şeylere bağımlı olmamaktır. tam dış şeylere bağlı olmadığı için, gerçek mutluluğa herkes ulaşabilir.

en ünlü kinik diogenes’ti. antisthenes’in öğrencisi olan diogenes’in bir fıçıda yaşadığı ve bir aba, bir değnek ve bir ekmek torbasından başka bir şeye sahip olmadığı anlatılır. bir gün diogenes fıçısının önünde güneşlenirken, büyük iskender onu ziyarete gelmiş. karşısına geçip bir isteğinin olup olmadığını sormuş. diogenes de iskender’e bir adım yana çekil de, güneşimi kesme demiş.
kiniklere göre insan sağlık konusunu dert etmemelidir. hatta ağrılara ve ölüme de aldırış etmemelidir. ayrıca başkalarının çektiklerini dert edip kendini sıkmamalıdır.

günümüzde kinik ve kinizm sözcükleri başkalarının acılarına karşı duyarsız kalma anlamında kullanılmaktadır.

epikurosçuluk

sokrates insanın nasıl iyi bir yaşam sürebileceğini bulmak istiyordu. kinikler ve stoacıların sokrates yorumuna göre insan kendini maddi lükslerin etkisinden kurtarmalıydı. ama sokrates’in aristippos adında bir öğrencisi daha vardı. yaşanan duyusal hazları olabildiğince artırmayı hayatın asıl amacı sayan aristippos, en büyük iyilik haz, en kötü şey ise acıdır, diyordu. bu yüzden, her türlü acıdan kaçınarak yaşamanın yolunu bulmak istiyordu.

i.ö. 300 civarında atina’da epikuros (i.ö. 341-270) tarafından yeni bir felsefe okulu kuruldu (epikurosçular). aristippos’un haz ahlâkını daha da geliştiren epikuros bu görüşü demokritos’un atom öğretisiyle birleştirdi.

epikurosçular genellikle bir bahçede buluştukları için bahçe filozofları diye de anılır.

stoacıların tersine, epikurosçular politika ve topluma fazla ilgi göstermemişlerdir. epikuros felsefesini dört unsur haline özetlemiştir: “tanrıdan korkmanıza gerek yoktur. ölüm konusunda endişeye kapılmanıza gerek yoktur. iyi olanı elde etmek kolaydır. korkunç olana katlanmak kolaydır.”

epikuros’tan sonra bir çok epikurosçu tek yanlı bir haz bağımlılığına yöneldi. “içinde bulunduğun anı yaşa!” ilkesini benimsediler. günümüzde epikurosçu sözcüğü genellikle olumsuz anlamda, “sadece kendi keyfini düşünen kişi” anlamında kullanılmaktadır.

stoacılık

i.ö 300 civarında atina’da ortaya çıkan felsefe... temellerini aslen kıbrıs’lı olup bir deniz kazasından sonra atina’ya taşınan zenon atmıştır. zenon kendini dinlemeye gelenleri sütunlu bir yolda topladığı için helence “sütunlu yol” anlamına gelen stoa ismiyle anılmışlardır. stoacılık sonradan roma kültüründe önemli rol oynamıştır.

stoacılar bütün insanların aynı dünya aklından pay aldığını öne sürerler. doğal hak bütün insanlar için geçerlidir, köleler için de. insan topluluğunun önemini vurgularlar. ayrıca doğal süreçlerin (hastalık ve ölüm) doğanın değişmez yasalarına göre gerçekleştiğini vurgularlar. insanın kendi kaderiyle barışması gerekir. hiçbir şey rastlantı eseri değildir. her şey zorunlu olarak gerçekleşir ve kader gelip kapıyı çaldığında yakınmak pek bir işe yaramaz. insan yaşamındaki mutlu durumları da sakin bir biçimde karşılamalıdır.

stoacılar arasından devlet adamları da çıkmıştır; roma imparatoru marcus aurelius (i.s. 121-180) bunlardan biridir. daha sonra hatip, filozof ve politikacı olan cicero (i.ö. 106-43) gelir. cicero bireysel insanı merkeze yerleştiren bir dünya görüşünü anlatmak üzere “hümanizm” sözcüğünü ortaya atmıştır. bir başka stoacı olan seneca (i.ö. 4-i.s. 65) ise bunlardan bir kaç yıl sonra insan için insanın kutsal olduğunu yazdı. bu deyiş o günden sonra hümanizmin sloganı olmuştur.

sabahattin ali

dişlerini ve yumruğunu sıktı, dudaklarını ısırdı; buna rağmen gözlerinden yanaklarına doğru iri damlalar yuvarlanmaya başladı. bu yaşlar bütün manzarayı örtüvermişlerdi. kollarının yeni ile gözlerini sildi. hayvanına atladı. bir kere daha dönüp geriye baktıktan ve ömrünün en korkunç senelerinin geçtiği bu kasabaya yumruğunu uzatıp tehdit eder gibi salladıktan sonra, atını ileriye, dağlara doğru sürdü. içindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.

serap

bu olayın başka bir örneği, sıcak yollarda araba sürenlerin sık sık görmeleridir. yol üzerinde su görürler, fakat oraya ulaştıklarında, orası çöl kadar kurudur. aslında görülen, yol üzerine yansıtılmış gökyüzü ışığıdır: gökyüzünden yola doğru gelen ışık gözde son bulur. hava yolun hemen üstünde çok sıcaktır, fakat yükseldikçe ılıklaşır. sıcak hava ılık havadan daha fazla genişlemiş haldedir ve daha seyrektir; bu ışığın hızını çok az azaltır. bu demektir ki ışık sıcak bölgede serin bölgeye göre daha hızlı gider. dolayısıyla ışık dümdüz gelmeye karar vermek yerine, zamandan tasarruf etmek için, kısa bir süre daha hızlı gittiği bölgeye girerek en-az-süre yoluna da sahip olur. böylece bir eğri üzerinde gider.

atom

helence bölünemez anlamına gelen atom ilk olarak demokritos tarafından ortaya atılmıştır. her şey atomlardan yapılmıştır; sürekli hareket halinde dolanırlar, aralarında biraz mesafe varken birbirlerini çekerler, fakat birbirleri üzerine iyice sıkıştırıldıklarında birbirlerini iten küçük parçacıklardır. doğada 92 farklı türden atom bulunmaktadır. atomlar kendi aralarında sürekli etkileşimdedirler ve bu etkileşim tamamen elektrikseldir. bu kuvvet çok büyük olduğundan, tüm artılar ve tüm eksiler normalde oluşabilecek en sıkı düzenleme içinde birbirine yaklaşacaktır. her şey, biz bile, çok iyi dengelenmiş, çok güçlü olarak etkileşen küçük küçük artı ve eksi kısımlardan oluşmuşuzdur.

thomas more

“özel mülkiyetin olduğu yerde, herkesin her şeyi parayla değerlendirdiği bir yerde, doğru, adaletli, insanlara refah getiren bir rejimin kurulması mümkün olamaz.” gibi afilli cümleler sarfederek komünist olmama neden olan ütopist ingiliz filozof.

savaş sanatı

“savaş bir ülkenin baş sorunu, ölüm kalım yeri, var olma ya da yok olma yoludur; muhasebesiz olmaz.” diye başlayan başucu kitaptır. içinde normal hayatta kullanabileceğiniz felsefik argümanlar fazlasıyla mevcuttur. okuduklarınızı kulağınıza küpe yapmanızda fayda vardır. kitaptan bazı notlar:

— yenemeyen savunur, yenecek olan hücum eder. yetersizsen savun, fazlan varsa saldır. iyi savunma yapan dokuz kat yerin altında saklanır, iyi saldırı yapan dokuz kat göğün üstünde hareket eder; böylece kendini korurken tam bir zafer kazanılabilir.
— saldırısında hiçbir direnişle karşılaşmayan karşısındakinin boşluğuna hamle yapandır. geri çekilişinde takip edilemeyen süratine yetişilemeyendir.
— yüz savaşta yüz zafer kazanmak en mükemmeli değildir. en iyisi savaşmadan baş eğdirmektir.
— insanca ama disiplinle yönetmek kesin başarı demektir. ateşle saldırmanın bir zamanı, ateşi yakmanın bir günü vardır.

kürtçe

tek sıkıntısı türkiye’deki kürtlerin konuşamamasıdır. konuşamamasındaki kasıt konuşmasını bilmiyorlar anlamındadır. insan anadilini bu kadar mı berbat konuşur kardeşim. kürtçenin en güzel konuşulduğu yer: (bkz: ) kuzey ırak

tekirdağ çorlu kore mahallesi

özellikle akşamları girilmemesi gereken roman mahallesi.

işkur

an itibari ile iş bulamayan kurum.

recep tayyip erdoğan

kendilerini yalova kaymakamı olarakta görmek isteriz

ateşten gömlek

halide edip adıvar’ın sürpriz sonlu romanı

nihat doğan

ana rahminden terk olduğunu düşündüğüm sevimsiz kişilik

devrimci

halkının kurtuluşu için kendisini feda edebilme kudretine sahip ulu kişilik.