entry'ler (74)

merhamet aurası

merhametimizin kabardığı ve başkasına tesir edecek raddeye geldiği andaki auradır yada öyle olmalıdır. tanım kullanılsın ve yayılsın, namımız yürüsün.

acziyet

gün sonunda bir değerlendirme yaptığınızda çeşitli anlam ve yorumlara ulaşırsınız ve farkedilmese de hepsinin yanında bir de acziyet vurgusu gizlidir.
acziyetin farkındalığı aciz olmayan birini bulmaya yöneltecektir.
gücünün yetemediğini bir ömür öğrenemeyen insanlar başkalarını anlayamaz.
acziyetin farkındalığı dayanışmaya, birlik beraberliğe yöneltir.
tasavvufi eğitimin temel vurgularındandır.

diyalektik birliktelik

her türlü kavramı kadın erkek ilişkilerinin tüketimine sunmaya hevesli anlayışların üretimiyle; ilişkilerin iki tarafı için zıt his ve düşünceleri yer değiştirerek yaşamaları durumudur.

dil küheylanı bizi söz meydanına taşıdı

"lafı uzattık" manasına gelen ve lafı uzatan bir cümle ama güzel.

kapitalizmin yıkılması

sonu gelen gider mi? giden yeniden gelebilir mi?
kapitalizm kendi başını yiyebilir mi?
çağrışımlar için: "kardeşini elinden tut getir çocuğum?"

dinler arası husumet

dinler arası diyalog yanlısı bir anlayışın kendini ifade için zıttını göstererek "bu mu olsun peki?" imasında bulunduğu tanımıdır.

kamyon arkası yazıları

uzayda hayat var diyorlar!

üşengeç

"iş en geç"in söylenegelen hali olsa gerek.

veliyyun külli mazlumin

"bütün mazlumların velisi" demektir.

vediatullah

allah'ın emaneti demektir.
osmanlı'da tebaa vediatullahtır.

nerenin toprağından varolduysan kabrin de oradadır

50 karekterdeki lüzum-u iktisattan dolayı uyarlanmış bir sufi sözüdür ki aslı: Yaradılış toprağı nereden alınmışsa kabir de orasıdır.

bu kelamı eden dede efendiye "hocam bu yaratılış toprağı adem (a.s) için tek değil midir?" diye kimse sormamış da baş önde dinlenmiştir. sorulsaydı belki denecekti ki; "adem içün yeryüzünün herbir köşesinden toprak devşirilmiştir ve bu topraklar, adem'in sulbünden olma bizlerin kabir mekanları olsa gerektir"

amma söz uzar ve dede efendi "sormasaydın be evladım da itikadını aklının eline vermesydin" diyebilirdi. yok yok en baştaki sükuta bir "çıt" bile eklenmemeliydi.

şeref ül mekan bil mekindir

mekanın şerefi orada bulunanın şerefindendir demektir.
bu durumda örnek vermeye kalkıldığında şeref de o mekandan uzaklaşır mı? *

yazılan başlığın hemen google da çıkması

girilen başlığı "acaba internette başka malumat bulabilir miyim?" diye google da arattığımda karşıma sözlükteki başlığın çıkmasıyla gerçekleşen durum.

adalet ayırıcı muhabbet birleştiricidir

şöyle bir hüküm cümlesinde geçmiş söz öbeğidir: milletimizin (veya halkımızın) muhabbete ihtiyacı vardır adalete değil. çünkü "adalet istiyoruz, haklarımızı istiyoruz" söylemleri ayrıma yol açar zira adalet haklı ile haksızı ortaya koyup ayrım yapacaktır oysa halkımızın birliğe ihtiyacı vardır, yani bir arada olmaya yani ki muhabbete ihtiyacı vardır.

hayatın anlamını yitirdiği anlar

tekrar anlam kazanmasının bir otomatisite gibi gerçekleşmesi nedendir? insanın anlamsızlıkla yaşamaya tahammülünün olmamasındandır. neden yaşamak için anlamlı bir hayata gereksinim duyarız? neden anlayamadığımız her şeyi "mutlaka bir açıklaması vardır" dayatmasıyla karşılarız? bir mecburiyetimizin olması ve bunun karşısına bir anlamı sahiplenerek dikelmemiz o dibe vuran tek soruya mı vardırır; herşeyi bilen varlık insan olamayacaksa tüm alemin bilinemeden var olması nedendir? ya da herşeyi bilen varlık tanrı ...

bir şeyi kırk kere söylersen olur

muhtemelen kırkbirincide de enbaşa dönüyordur. bu ihtimalin üzerine binaen; tüm flashback'ler kırkbirinci söylemin ürünüdür.

postmodern şiir denemeleri

"kaosum ben", varlığımın saçılmışlığı
Kaos ki düştü kuantumun seyrinden
Ne yanımdan şimdi eksilir kaldırımlar
Of! ki "Levlake" sessizliğin ezberinde

Oynayan çocuk dinleyecek beni
Kaosa düşmeyi bilmeden daha
Elinde karabasan çomağı

Yalvarışlar taşacak bu geceden
Yine fısıltının fermuarı açık
Yoruluyorum yazacakken
Beni dairenin bir ucuna kondurun
Ne yazık! Ne yazık!

beni öldürmeyen acı güçlendirir

bu aforizmanın idddiasına göre gerçekleşen güçlenişin hazırladığı insan acaba ne ile savaşa hazırlanabilmiş olacaktır? daha sonraki acılrla mı, ölümle mi, tanrı ile mi? daha büyük acıya karşı hazırlıklı olmak o büyük acının güçlendirişini de azaltmayack mıdır?
ya da bir ömür her gün acı yaşamak bizi güçlendirse ne olur? bu güçleniş olacak diye acılara gülüp geçmeye başlayabilecek miyiz?

aslında bu aforizma bir ömür her gün acı yaşanamayacağı ön kabulüyle makul olabilir. yoksa her gün yaşanacak acıya, sırf güçlendirir diye kimse katlanamaz. nietzsche söyledi diye susup kalmayacağız değil mi?

bizim kültürümüzde ise acılar insanı terbiye eder ve "ahiretin tarlası dünya" anlayışı içinde tutarlı oolan anlayış budur.

kuran ölümü hayatın içine yerleştirir

inanıyor olsak bile modernleşen zihniyetimizin kavramakta güçlük çekeceği bir ifadedir.

ifadeyi aynen kullanan hilmi yavuz şöyle der: Ölüm, bütün dinlerde olduğu gibi, islamda da, muhalled bir meseledir. Kur'an, ölünün 'tadılan' (zaika'ya ait) bir şey olduğunu bildirir bize. Tat, acı ya da tatlı (ekşi, tuzlu, kekremsi) olabilir. Kur'an, ölümü, tatma duyusu ile ilişkilendirerek yaşanır (yaşanan) bir olguya dönüştürüyor. Ve onun ne tatta bir ölüm olacağının anlaşılabileceğini buyuruyor.
Wittgenstein, 'ölüm, yaşanmaz' diyordu. Kur'an, ölümü hayatın içine yerleştiriyor. Dolayısıyla, Müslüman insan için, ölüm eskatolojik bir mesele değildir;- bu Dünya'nın meselesidir.

muhalled

devam edegelen, sürekli demektir.