bugün

entry'ler (19)

melankolik

morun turuncuya bu kadar yakışacağını bilmezken ben; bana bunu öğretmiş olan çılgındır.

aşık olmak

can acısı, mide bulantısı, baş dönmesi, uykusuzluk, kalp çarpıntısı, mutluluk, hüzün, sevinç, heyecan, ağrı, sızı, sürekli bir hayal aleminde olma durumu, heyecan, endişe, korku, hırs, özlemek, çok özlemek, özlemekten yerinde duramamak, zamanın geçiş hızına hayret etmek, bazen de zamanın durmuş olmasına tanık olmak, ağlamak, bazen ölesiye hıçkırıklarla bazen de mutluluktan tutamamak yaşların gözlerden akmasını, uzun uzun bakmak sevilene, gözlerinin içinde kaybolmak, ruhunu birleştirmek, ruhunla sevmek, çok sevmek, buz gibi soğuğa karşı içinin nasıl da ısındığına şaşırmak onu düşününce, yolları katetmek, uzun yolları, kimine göre bitmek bilmeyen yolları bitirmek bir çırpıda, ulaşabilmek ona, gözlerine bakınca bile anlayabilmek anlatabilmek denilmek isteneni, konuşmadan anlaşabilmek, tek bir dokunuştan anlamak hissedileni, tek kadeh şarapla sarhoş olabilmek, elini tutmak, güvende hissetmek, huzurlu olmak, fedakarlık yapmak, karşılıksız yapmak, beklentisiz olmaktır aşık olmak.

sevgili olarak tercih edilmeyecek erkekler

ne istediğini bilmeyen, kararsız, dengesiz, saçma sapan takıntıları olan, sorunları olan, sorunlarını çok abartan, herşeyi sorun yapan, sorunlara çözüm üretmeyen, kendisini bir bok sanan, karşısındakini küçümseyen, karşısındakine değer vermeyen, ona verilen değeri bilmeyen, aşkı har vurup harman savuran, aşka inanmayan, dürüst olmayan, yalancı olan, yalan söyleyen, kandıran, inanılması güç şeylere inanılmasını bekleyen, sevdiğini bekleten, sevdiğini beklemeyen, değer verdiği hiç bir şey olmayan, hayatı sadece futbol sanan, sevgilisiyle bir şey paylaşmayan, paylaşımcı olmayan, sevgilisiyle "amelie" izlemenin saçma sapan olduğunu düşünen, aklı fikri sikinde olan, romantizmden bi' haber, ince düşünmeyen, odun, kalın kafalı, sabit fikirli, dar görüşlü, heyecan yaşamayı gereksiz gören, her zaman aynı şeyleri yapan, hayatın tadını almayı bilmeyen, dışarı çıkmayan, gezmeyen, eğlenmeyen, evde oturup bütün gün internette takılan, pasif, pessimist, dalgın, duyarsız, umursamaz, sevgililik nedir bilmeyen, öğrenemeyen, öğrenmek istemeyen, her zaman herşeye bir bahane bulan, her zaman saçma sapan da olsa herşeye yorum yapabilen, susmayı bilmeyen, gerektiği yerde konuşmayan, açıklama yapmayan, açıklama yapılmasına izin vermeyen, herşey kendi kontrolünde sanan, ilişkinin iki kişilik yaşandığını bilmeyen, ilişki nedir bilmeyen, kadınları anlamak zordur diyip geçiştiren, bir çiçek bile almayı çok gören, kadınına hayatı zindan eden, herşeyi onun yapmasını bekleyen, kadından çok şey bekleyen, kadını iyi sevişsin, iyi yemek yapsın, çok konuşmasın yeter diyen, paylaşımcı olmaktan nefret eden, zora gelemeyen, zor bir şey gördüler mi arkalarına bakmadan kaçan, uğraşmayı sevmeyen, açık konuşmayan, sözü döndüren dolaştıran, net olmayan, saçma sapan sebepler sunan, korkan, sevmekten korkan, sevilmekten korkan, korkularıyla yaşamaya alışamayan, korkularını yenemeyen, yenilgiyi kabul etmeyen, hep üstünlük hisseden, hata yapan, hatalarından ders almayan, hatalarını tekrarlayan, özür dilemeyen, özür dilemeyi bir erdem olarak görmeyen, göremeyen, gözleri kör olan, bakan kör olan, görmesi gerekenlerin dışındaki her türlü saçmalığı gören, ezik ruhlu, kendini ezik hisseden, kendini hiç bir konuda kanıtlayamamış, ne yapacağını bilemeyen, biri bir şey yapmasını istediğinde eli ayağına karışan, verdiği sözleri tutmayan, bir sürü vaatte bulunup da hepsiyle sevdiğini bi' başına bırakan, elinde avcunda ne varsa kadının hepsini sömüren, doymak nedir bilmeyen, aç gözlü, sevgi arsızı, hep alan hiç vermeyen, kadını bir öncekilerle hep kıyaslayan, öncekilerden hep bahseden, geçmişte yaşamaya alışmış, yeniliklere açık olmayan, şeref nedir bilmeyen, sevgilisinin eli yerine anca kendi sikini tutan, cinselliği aşk yapmak yerine hayvanca sikişmek olarak anlayan, kıçını devirip yatan, arkasını dönüp uyuyan, sokakta yürürken sevgilisine sarılamayan, sevgilisinin elini tutamayan, çekingen, bi' söylediği diğerini tutmayan, kendi içinde çelişen bütün erkeklerdir.

gece uyuyamamak

bütün gün uyumakla sonuçlanması muhtemel eylem. güneşin doğuşuna kadar oturulduktan sonra akşamın karanlığı çökene kadar uyumak ve bu duruma alıştıkça vampirleşmeye başlamak... tuhaftır.

siz uyurken gün içinde olan gelişmelerden ancak gece haberlerini izlediğinizde bilginiz olur, sizi arayan ama ulaşamamış arkadaşlarınızla bir türlü iletişim kuramazsınız çünkü siz uyandığınızda onlar ya ders çalışıyor ya da uyuyor olurlar, kendiniz gibi birkaç vampir arkadaş edinmişsinizdir ve onlar sayesinde gece uyuyamama durumunu şiddetlendirirsiniz, çok mecbur kalır da gündüz uyanık olmanız gereken bir durumda gecenin sessizliğine alışmış olan bünyeniz gündüzün hareketliliğini kaldıramaz ve baş dönmesiyle resmen başbaşa kalırsınız, gece geç saatlere kadar açık olan tekel bayilerinden ihtiyaçlarınızı karşılamaya alışırsınız, migros, tansaş gibi marketleri unutursunuz, gece geç saatlerden sonra donuklaşmaya başlayan sol frame sayenizde hareketlenir ve evet bu güzel bir şeydir.

akp ye oy vermeyen insan

insandır. kısa ve basitçe bir insan tanımı yapmak gerekir ise de; hani hayvanla arasındaki farkın düşünebilen, zekasını kullanabilen, konuşabilen falan...

akp ye oy vermeyen zavallı; insandır. düşündüğü için, aklını kullandığı ve kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda hareket eden insandır ve bu yüzden zavallıdır. çünkü düşünür, petrol, doğalgaz, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlar türkiye'nin dışındaki bir çok ülkede neredeyse bedavaya dağıtılıp insan ihtiyaçları öncelikli olarak göz önünde tutulurken, o zavallı insanın ülkesinde fahiş fiyatlardadır.

akp ye oy vermez, eğer ola ki yeni bir yönetim gelirse her şeyin bir anda değişmeyeceğini bilir ama en azından değişim sürecini başlatabilmek adına akp ye oy vermez.

kör de değildir o zavallı. akp nin ülkeye yaptıklarını, ülkeyi nasıl sattığını, ülkenin parasıyla arsalar, villalar, gemicikler bilmem artık daha neler neler aldığını görür. ülkesinin ekonomisinin ne hale geldiğini, ülkesindeki aç insanları, üşüyen insanları, evsiz ve hatta ailesiz kalan insanları görür. görebilir ki akp ye oy vermez. gerçeklerin farkındadır.

akp ye oy vermeyen zavallı; insandır. insanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliği ise düşünebilmesidir. akp ye oy verenleri bilemeyeceğim.

uyumamak

aşırı derecede dalgınlığa, dikkat bozukluğuna, olmayan sesler duymaya, uykuyla uyanıklık arası bir evreye ve devamında gelen "uyanıktım ama rüya gördüm lan?!" tepkileri vermeye neden olabilecek eylemdir. kafeinli içeceklerle birlikte sigara kullanımı, vize/final dönemi gerginliği, hayatta yaşanan aksiliklerin verdiği sıkıntı uyuyamama sorununu tetiklediği gibi, sürekli uykusuzluk durumunda görülen halüsülasyonlar ve psikolojik çöküntü en büyük sonuçlarıdır.

kaynak: kıçım

annenin uyandırma yöntemleri

önce cep telefonundan aramak, meşgule verilip sonrasında kapatılan cepten sonra, kendi cep telefonuyla evi aramak, hala daha uyanılmamışsa eğer; bütün gece yalnız kalmış ve sinirlenmiş bir adet kediyi ısrarla uyumaya çalışan insanın üstüne bırakmak, kedi sorununu hallettikten sonra uykusu piç edilmiş zavallı kişinin gece açık bıraktığı bilgisayarında yine açık kalmış olan msndeki konuşma pencereleri arasında o pencere senin bu pencere benim fütursuzca gezmek şartıyla yazılanları yüksek(!) sesle okumak, ha o da mı olmadı? o zaman aynen kişiyi ayaklarından tutup yataktan aşağı çekmek.

daha da bilmem var mıdır benimki kadar hain anne.

anneme mektup

özledim çok... kokunu, saçlarını, bana bakışını, parmaklarını saçlarımdaki buklelerin içine sokup sokup döndürmeni, bana eşek gözlü kızım demeni... sabahları uyandığımda beni yatakta gıdıklamanı, "anne yapma nolur" diye güle güle seni gıdıklamaya çalıştığım günler geliyor da aklıma, içim bir tuhaf çok... hani yumru var boğazımda yutkunamıyorum derler ya, öyle bir şey sanırım bu.

tuhaf... yıllardır görmüyor gibiyim sanki seni, halbuki daha dün gece rüyama girdin, çocuktum ben yine. 5-6 yaşlarında küçücük bir kız. yine saçlarımı parmaklarında bukle bukle yapmıştın banyodan sonra, oynayıp duruyordun saçımla. gülüyorduk be anne, eskiden güldüğümüz gibi, o kadar gerçekti ki, sen; o kadar gerçektin ki... uyandığımda bile kokun hala burnumdaydı, hala adını söyleyemediğim parfümün müydü yoksa teninin kokusu muydu duyduğum anımsayamıyorum. sanırım o parfüm iyice senin kokun gibi olmuştu. ikisini ayırdetmek biraz zor.

parfüm demişken; geçen gördüm alışveriş yaparken parfümeride, hala satıyorlar biliyor musun o parfümü. alamadım ama, param yoktu, testerını sıkmaya cesaret de edemedim, sanırım hala bazı şeyleri hatırlamaktan korkuyorum ben.

bu aralar çok özlüyorum seni, nedendir bilmem. hani bir telefon edebilsem keşke, arayabilsem, o son söylediğim sözler için ne kadar üzgün olduğumu anlatabilsem sana, zamanı geri alabilsem keşke anne, yine 6 yaşındaki o küçük kız çocuğu olsam, sen yine artık fön çektirmekten yıpranmış saçlarımı pazar banyolarından sonra parmaklarınla bukle bukle yapsan, ne bileyim işte, elmalı tarçınlı kurabiyenin kokusunu alıp da sıcak fırının içine elimi sokup yansam da kızsan yine, hani kızsan... hiç bağırmadın bana, hiç vurmadın ama bir kerecik bağırsan?

zamanı geri alabilsem, yapabilsem eğer bunu, 7 yaşıma kadar bana yedirmediğin hamburgerlerin, patates kızartmalarının ve hatta içmemi yasakladığın kolanın hesabını bir kez bile sormam. ilk yediğim patates kızartmasından sonra verdiğim "bugüne kadar çok şey kaçırmışım" tepkisini vermem ki ben bir daha. zamanı geri alabilsem de sen ömrümün sonuna kadar yasaklasan bana patates kızartmasını, hamburgeri, kolayı. inan ki hiç sesimi çıkartmam kabul ederim; yanımda olacaksan eğer...

özledim anne seni, inan ki çok özledim. büyüdüm belki, 7 yaşımdaki halimin 3 katı bir yaştayım. saçlarıma fön çektiriyorum, patates kızartmasına tapıyorum, koladan ise vaz geçemiyorum. ama yanımda olacaksan hepsinden vaz geçerim. gerçekten.

"asla benimki gibi yapamazsın" dediğin tarçınlı elmalı kurabiyem aynı seninki gibi oluyor annecim. sen şimdi rahat rahat uyu. seni çok seviyorum

dövme yaptıranların ömür boyu cenabet gezmesi

yalan yanlış bir söylemdir.

biraz açacak olursak eğer, mantıken, şahsi görüşüm şudur ki, dövme, bilindiği üzere derinin altına bir takım çeşitli iğnelerle boyanın aktarılmasıyla yapılır. peki sonra? o boyalar derinin o katmanında kalır, bir süre, ilk zamanlar kabuk bağlar dövme, ki genelde bağlamaz bile, iyileştiğinde ise kabuk düşer ve derinin üstünü tırnakla hafif hafif kazısanız bile o dövme silinmez.

peki cenabet gezmemek için abdest alınır değil mi? evet doğrudur. abdest alırken hangi süper (!) zekanın hayal ürünü acaba, suyun derinin o kadar altına işleyeceği? yani tamam, biyoloji vs bilmem ama, her ne kadar gözenekler vs olsa bile, bence su kesinlikle derinin o kadar içine işleyemez.

ee, peki dövmeli birinin aldığı abdestle dövmesiz kişinin aldığı abdest arasındaki fark nerede?

saçmalıktan öte bir söylem olduğunu söylemiştim zaten. ha eğer gerçekse, varsa böyle bir durum, zaten beni bağlamaz, dövmelerimi seviyorum, cenabet gezmek mi? hiç sorun değil.

kısa tırnaklı kızlar

basist de olabilen kızlardır. zira bas gitarı penasız çalan ve bu nedenle de her seferinde uzattığı tırnakların çıt diye kırılmasına tahammül edemeyen ve hatta tırnağın tele her dokunuşunda çıkan sesi bozmasına katlanamayan kızlar da olabilirler tabi. hı hı evet.

masabaşından memleket kurtaranlar

masabaşından memleketi satanlardan çok daha iyidirler. en azından ortada mevcut bir rakı masası, yeterli miktarda meze ve hatta sigara vardır. demleniyordur insanlar da vatan millet sakarya meselelerine girmişlerdir. ayık kafayla pek konuşmazlar bu meseleleri, bilirler fayda etmez. keyifliyken, neşeliyken ve hatta alkollüyken içlerinden geldiği gibi, olmasını istedikleri gibi kurtarırlar memleketlerini de; vatanı satanlar bütün bu işleri ayık kafayla yapıp içkinin haram olduğunu söylerler, teallam ya.

hayat hakikaten çok tuhaf, vapurlar falan...

zeytinyağlı pırasa

"bir tabak zeytinyağlı pırasadan daha çok sevmediğim bir şey varsa iki tabak zeytinyağlı pırasadır."

umursamamak

koy götüne gitsin durumunu yaşam felsefesi haline getirmiş bünyelerin içinde bulunduğu hal.

yalnızlığın anlaşıldığı anlar

rakı kadehini onun eşlikçisi olan su kadehine tokuşturup içtiğiniz andır.

erkek taklidi yapan kızlar

gereksiz, kazana atılıp kaynatılası kız modelidir. evet evet, erkek taklidi yapan kızlardan iğreniyorum.

küfür bir yere kadar ama bu gibi kızların (?) her 3 kelimelerinden 2si küfürden oluşur. birinin amına, diğerinin başka yerine koyarlar. bara gittiklerinde 50'lik birayı şıp diye bitiriverirler, bacakları 10 metre açık otururlar, "aga/baboli naaber yaaa" şeklinde hitapları vardır, saçma sapan geyikleri vardır, cafe vb yerlerde otururken yanlarındaki erkek arkadaşlarına "uf karıya bak" şeklinde göstermece yaparlar, kıldan tüyden rahatsız olmazlar ve muhtemelen de 3-4 ayda bir ağda yaparlar; zira cinsel hayatları da one night stand şeklindedir çoğu zaman. evet belki yanlarında arkadaş olarak bulunan erkeklerle çok çok iyi geçinebiliyorlardır fakat dışarıdan nasıl gözüktüklerine dair en ufak bir fikirleri olmadığı da aşikardır.

öldürülesi, iğrenilesi ucubelerdir bunlar.

kadın dediğin; kadınlığını, oturmasını, kalkmasını, konuşmasını bilmelidir. zarif, kibar, narin olmalıdır. yeri geldiği zaman evet, kadınlar da maç izlemeye giderler, barda bira içerler, erkek muhabbeti yaparlar ama edep, adap nedir bilirler, bilmelidirler.

erkek taklidi yapan kızların kuvvetle muhtemel ciddi psikolojik sorunları vardır. aksi takdirde zaten var olan erkek cinsine niye özensinlerdir ki? arada kalmış, ne kadınlığı kavrayabilmiş, ne de erkek olmak için gerekli uzuvları olan psikolojik sorunlu, abuk subuk bir şeydir, erkek taklidi yapan kız modeli. bitti.

elmalı turta

hamuru sert olanı makbuldür. içindeki elma püresine tarçın, ceviz birazcık da ayva tatlısında ayvanın içine koyulan elma rendesi gibi; bunun da içine azıcık ayva rendesi konulduğunda muh-te-şem, sıcak yenildiğinde midenize oturabilen, biraz soğumasını bekleyip -ki pişmesini bile zor bekleyip soğuması nasıl beklenir bilemiyorum- yendiği zaman çok çok daha lezzeti yerinde olan, öğün yerine bile geçebilecek kadar kalori bakımından zengin olan tatlıdır.

ha tabi bir de benim nickim, o kadar. *

polat alemdar

sanal, hayali kahraman. kimlik çıkmazı içinde olan, karakterini oturtamamış genç insanların özenci. onun gibi olmak, yıkmak, dökmek, mafyavari bir havayla dolaşmak vs... bir çok kendini bilmez gencin yol göstericisi, ideali. yazık...

hayko cepkin

nedendir bilinmez, aslında makyajıyla tarzıyla korkutucu gibi görünse de bu adama karşı aşırı bi sempatim var benim. bilmiyorum yaptığı müzikten, söylediği şarkıların sözlerinden yoksa şarkı nakarat aralarında böğürmesinden mi hoşlanıyorum ama hakikaten sempatik geliyor adam ya. ilginç...

ha bir de, bir ara o saçlarının uçları mordu, o zaman daha sempatikti. şimdi maviye boyamış sanıyorum. ama olsun, mavi de iyidir mordan daha iyi olmasın da... hala sempatik, hep sempatik. seviyorum bu adamı.

gastronomi ve mutfak sanatları

dünyalar güzeli bir bölümdür.yemek yaparsınız,yersiniz,içki içersiniz vs. öncelikle yeditepe üniversitesinde eğitimi veriliyordu bu bölümün bir tek,şimdilerde izmir ekonomi üniversitesinde de açıldı diye duydum.
bölüm başkanı prof. dr. bike kocaoğlu bölüm hakkında şöle bir açıklama yapmış.

güzel sanatlar fakültesi bünyesinde yer alan gastronomi ve mutfak sanatları bölümü’nün temel amacı gerekli bilgi ve becerilerle donatılmış, uluslararası alanda rekabet edebilecek genç yönetici şefler yetiştirmektir. bölüm, dünyada bir üniversitede güzel sanatlar fakültesi çatısı altında gastronomi eğitimi veren ilk lisans programı olma özelliğini taşımaktadır. bölümün diğer bir amacı da zengin türk mutfak kültürünün akademik bir ortamda korunmasını sağlamak ve bu kültürü uluslararası alanda tanıtmaktır. dört yıllık lisans programı süresince adaylara en temelden en ileri seviyeye kadar yiyecek- içecek işletmeciliğinin ve yemek sanatının tüm incelikleri öğretilmektedir.

lisans programı süresince öğrencilere restoran, yiyecek-içecek yönetimi, yemek pişirme teknikleri ve sanat-kültür konularında eğitim verilmektedir. yiyecek-içecek yönetimi ve yemek pişirme teknikleri teorik ve uygulamalı dersler olarak hazırlanmıştır. bölüm de eğitim dili ingilizcedir. fransızca ek dil olarak zorunlu öğretilmektedir. klasik yemek pişirme teknikleri, fransız, türk, osmanlı, akdeniz, uzakdoğu mutfakları ve modern mutfak teknikleri uygulamalı olarak verilmektedir. pastacılık sanatı, çikolata hazırlama teknikleri, şarapçılığa giriş gibi diğer pratik derslerin yanında öğrenciler sanat tarihi, dünya mutfak kültürü, yemek tarihi gibi teorik derslerle mutfak sanatı ve kültürünü değişik perspektiflerle derinlemesine uygulamalı ve teorik olarak inceleyeceklerdir. yeme-içmenin bir sanat olduğuna inan programda temel sanat eğitimi, resim, heykel gibi alanlarda da öğrencilere eğitim verilmektedir.

bölümde öğrencilerin bilgi, beceri ve yaratıcıklarını geliştirebilecekleri üst düzey teknoloji ile düzenlenmiş iki profesyonel mutfak ve 1 eğitim restoranı bulunmaktadır.

bölüm kontenjanı 50 kişi ile sınırlıdır. 5 öğrenciye burs verilmektedir. adaylar güzel sanatlar fakültesi tarafından düzenlenen yetenek sınavı (çizim) , öss puanı ve mülakat sınavı ile belirlenmektedir.

not:mülakat sınavı dedikleri de bildiğiniz yetenek sınavı. koyuyolar tabureyi bi masanın üstüne,çizin diyorlar. çok da zor bir şey değil yani.