bugün
- mülteci ile kavga eden vatandaş9
- her doğal afet sonrası suçlu arayışı normal mi25
- celal şengör17
- haarp14
- haarp silahı deşifre oldu13
- deprem oldu diye hükümeti suçlayan tip13
- kılıçdaroğlu'na oy vermem diyen muhalif kitle13
- 6 şubat 2023 güney anadolu depremi180
- büyük istanbul depremi24
- depremzedelere abiye elbise yollayanlar36
- twitter20
- trollerin depremde tanıdıklarım öldü yalanı12
- ekşi sözlük13
- kardeşimin depremde burnu bile kanamadan ölmesi12
- sözlükte yazarak depremzedeleri kurtarmak15
- imamoğlu'na ingiliz uşağı diyen akp milletvekili17
- türkiye sömürge devleti olarak kurulmuştur15
- kahramanmaraş19
- uludağ sözlük ün yavaşlaması8
- 8 şubat 2023 twitter'a erişim kısıtlaması10
- deprem18
- enkaz başında tekbir diye bağırmak17
- recep tayyip erdoğan27
- dayanamıyorum bu acıya9
- deprem dışında entry girenlerin linç yemesi9
- yatak odasına çelik direk dikme kararı almak9
- klarnet calan sarapci koala 610
- 13 ve 14 şubat 2023 deprem tahmini8
- arkadaşlarrrr aciiiilllll18
- kemal kılıçdaroğlu19
- tuğba södekoğlu14
- vatandaşın devlete yük yerine katkı olması gerekir21
- hatayspor başkanının yağma açıklaması9
- depreme gönüllü gidip dağıtılan yemeği beğenmemek10
- charlie hebdo'nun türkiye depremiyle dalga geçmesi35
- vahdet i vücud8
- 7 kere de deprem olsa 6 lı masaya oy yok28
- menzil tarikatının hiç sesinin soluğunun çıkmaması19
- enkazdan 3 gün sonra ağzında sigara ile çıkmak12
- haluk levent28
- deprem değil allah öldürür ölüm zamana bağlıdır18
- afad üniforması giyip hırsızlık yapan şahıs11
- deprem olunca bile trollük yapan yazarlar21
- depremi dine saldirmak icin firsat görenler19
- dinsizlerin gercek korkusu9
- istanbul halkı tövbe etsin istanbulu zor tutuyoruz18
- deprem bölgesinde ekmeğin 14 tl olması9
- yağmacılar için vur emri verilsin11
- yazarların artık kanaat getirdiği şeyler17
- adana8


entry'ler (137)
Durum hakkında yardımcı olabilecek arkadaşların yorumları çok mutlu edecek.
Kendimde tıp Fakültesinde 3. Sınıf öğrencisiyim ve doktorlarla birlikte şaşkınlığa uğratan tansiyon değerlerindeyim. Aile hekimi tarafından Tesadüfen ölçülen tansiyonumun 18-14 gelmesiyle kardiyoloji servisinde soluğu aldım. Doktor önce yalan mı söylüyorsun amk diyen gözlerle bakıp kendisi ölçtü tansiyonu ve sonuç yine aynı. Bu yaşta imkansız diyip holter talep etti ve 24 saatlik ölçümde sonuç yine aynı. Dahiliye’ye konsültasyon verildi ve test sürecim başladı. Katekolaminler-böbrek üstü hormonları, TSH LDL vs. tüm hormonlar normal geldi. Dahiliye doktoru da dumura uğrayıp renal doppler istedi normal gelirse tekrar bana gelme endokrine randevu alacaksın dedi. Bu süreçte artık iyice yorulan ben uzun bekleme süresini salıp doppleri çekilmedim. kardiyoloğumun verdiği ilacı kullanmaya başladım. işin kötü tarafı ben de şiddetli baş ağrısı hariç bir belirti yoktu. Böyle olunca ben işi iyice salıp ilacı da bıraktım.
Bugün aile hekimliğine gidip raporlu ilacı yazdırayım derken git tansiyonunu bir ölçtür dediler ve yukarı çıkıp tansiyonumu ölçtürdüm. Manşonu şişiren hemşireye 240’a bas dedim ve hemşire şaşırdı. Tansiyon ölçüldükten sonra hemşire dehşete düştü 22 tansiyonunuz dedi. Emin misiniz bu halde kalp krizi geçirmem lazım dedim. Hemen steteskopu alıp manşonu şişirttim ve ben de onayladım tansiyonum gerçekten 22 civarıydı. Bu durumda hemşire alarma geçip hemen doktoru aradı. Hocam ambulansı çağırıyorum dedi telefonda. Ya durun ben iyiyim derken hemen bir dil altı NO verildi. Doktor da bir anda her yeri ayağa kaldırdı ve sanki ölüyorum gibi muamele edilmeye başlandı. Ambulans derhal gelip ATT’ler koşarak içeri girdi. Tüm diğer hastalar çıkartılıp başıma toplandı tüm görevliler. Lan dedim gerek yok felan zorla ambulansa alındım. Ben iyiyim derken ambulans görevlileri de tansiyonumu ölçtü ve onlar da istersen gidelim dedi. Ben iyiyim ya diyerek reddettim ve belge imzalayıp çıktım. Doktor yanına çağırdı ve bir güzel fırça çekti bana niye hastaneye gitmiyorsun diye. inanılmaz şekilde insanların kalp krizi geçireceği değerlerde okula gidiyorum, konsere gidiyorum hayatıma devam ediyorum. Böyle bir durumu bilen karşılaşan varsa bir anlatsın bana Allah aşkına herkes ölüyormuşum gibi davranıyor alarma geçiyor bir anda ben de korkuyorum öyle olunca ama bende bir şey yok.
Kendimde tıp Fakültesinde 3. Sınıf öğrencisiyim ve doktorlarla birlikte şaşkınlığa uğratan tansiyon değerlerindeyim. Aile hekimi tarafından Tesadüfen ölçülen tansiyonumun 18-14 gelmesiyle kardiyoloji servisinde soluğu aldım. Doktor önce yalan mı söylüyorsun amk diyen gözlerle bakıp kendisi ölçtü tansiyonu ve sonuç yine aynı. Bu yaşta imkansız diyip holter talep etti ve 24 saatlik ölçümde sonuç yine aynı. Dahiliye’ye konsültasyon verildi ve test sürecim başladı. Katekolaminler-böbrek üstü hormonları, TSH LDL vs. tüm hormonlar normal geldi. Dahiliye doktoru da dumura uğrayıp renal doppler istedi normal gelirse tekrar bana gelme endokrine randevu alacaksın dedi. Bu süreçte artık iyice yorulan ben uzun bekleme süresini salıp doppleri çekilmedim. kardiyoloğumun verdiği ilacı kullanmaya başladım. işin kötü tarafı ben de şiddetli baş ağrısı hariç bir belirti yoktu. Böyle olunca ben işi iyice salıp ilacı da bıraktım.
Bugün aile hekimliğine gidip raporlu ilacı yazdırayım derken git tansiyonunu bir ölçtür dediler ve yukarı çıkıp tansiyonumu ölçtürdüm. Manşonu şişiren hemşireye 240’a bas dedim ve hemşire şaşırdı. Tansiyon ölçüldükten sonra hemşire dehşete düştü 22 tansiyonunuz dedi. Emin misiniz bu halde kalp krizi geçirmem lazım dedim. Hemen steteskopu alıp manşonu şişirttim ve ben de onayladım tansiyonum gerçekten 22 civarıydı. Bu durumda hemşire alarma geçip hemen doktoru aradı. Hocam ambulansı çağırıyorum dedi telefonda. Ya durun ben iyiyim derken hemen bir dil altı NO verildi. Doktor da bir anda her yeri ayağa kaldırdı ve sanki ölüyorum gibi muamele edilmeye başlandı. Ambulans derhal gelip ATT’ler koşarak içeri girdi. Tüm diğer hastalar çıkartılıp başıma toplandı tüm görevliler. Lan dedim gerek yok felan zorla ambulansa alındım. Ben iyiyim derken ambulans görevlileri de tansiyonumu ölçtü ve onlar da istersen gidelim dedi. Ben iyiyim ya diyerek reddettim ve belge imzalayıp çıktım. Doktor yanına çağırdı ve bir güzel fırça çekti bana niye hastaneye gitmiyorsun diye. inanılmaz şekilde insanların kalp krizi geçireceği değerlerde okula gidiyorum, konsere gidiyorum hayatıma devam ediyorum. Böyle bir durumu bilen karşılaşan varsa bir anlatsın bana Allah aşkına herkes ölüyormuşum gibi davranıyor alarma geçiyor bir anda ben de korkuyorum öyle olunca ama bende bir şey yok.
Çok çok ilginç bir tıp alanıdır. Tıbbi eylemin ahlaki çıkmazlarını, ötenazi gibi şeyleri tartışırsınız. Bu sene Etik hocamız bizzat etik kurulunda tartıştıkları ve reddettikleri bir vakayı anlatmıştı. Önce haber:
https://www.ntv.com.tr/am...mi,-WLWBW8Prkqw4T-L-WRl2w
Bundan 12 yıl önce Namık akar isimli kimya öğretmeninin 19 ve 13 yaşındaki iki çocuğun böbrekleri nadir görülen bir genetik hastalık nedeniyle iflas ediyor ve nakile ihtiyaç duyuyorlar. Baba nakile uyumlu çıkarken anne uyumsuz çıkıyor. Bu durumda bir böbrek iki hasta kalıyor ortada. Namık hoca her iki böbreğini de vererek ömür boyu diyalize girmek istiyor. Ufak bir bilgi geçersek bu şekilde çok uzun süre yaşayamayacaktır. işte burada etik kuralları devreye giriyor “hekim hastaya zarar verecek herhangi bir tıbbi işlemi her ne koşulda olursa olsun yapamaz” primum non nocere diyor etik. Bu durumda Namık hoca doktorlara danışıyor hangisine vermeliyim diye ancak doktorlar da cevap vermekten kaçınıyor. Çocuklara dönüyorlar ve her iki çocukta böbreğin kardeşine verilmesini aksi halde nakili kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. iş tam bir açmaza dönüşüyor. Baba etik kuruluna başvuruyor nakilin gerçekleşmesi için. Burada hocamız kurulda hararetli şekilde vakayı tartıştıklarını ancak sonucun olumsuz olduğunu bildiriyor babaya. Olayın devamı haberde yazmıyor ancak hocamızın anlattığına göre böbrek küçük çocuğa veriliyor yaşama şansı daha fazla olduğu için ve büyük kardeşe de halasından yarı uyumlu nakil yapılıyor. Sonrasını bilmiyoruz. Tıp Fakültesinde pek üzerine düşülmeyen bir derstir ama böyle de çıkmaza sokar insanı.
https://www.ntv.com.tr/am...mi,-WLWBW8Prkqw4T-L-WRl2w
Bundan 12 yıl önce Namık akar isimli kimya öğretmeninin 19 ve 13 yaşındaki iki çocuğun böbrekleri nadir görülen bir genetik hastalık nedeniyle iflas ediyor ve nakile ihtiyaç duyuyorlar. Baba nakile uyumlu çıkarken anne uyumsuz çıkıyor. Bu durumda bir böbrek iki hasta kalıyor ortada. Namık hoca her iki böbreğini de vererek ömür boyu diyalize girmek istiyor. Ufak bir bilgi geçersek bu şekilde çok uzun süre yaşayamayacaktır. işte burada etik kuralları devreye giriyor “hekim hastaya zarar verecek herhangi bir tıbbi işlemi her ne koşulda olursa olsun yapamaz” primum non nocere diyor etik. Bu durumda Namık hoca doktorlara danışıyor hangisine vermeliyim diye ancak doktorlar da cevap vermekten kaçınıyor. Çocuklara dönüyorlar ve her iki çocukta böbreğin kardeşine verilmesini aksi halde nakili kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. iş tam bir açmaza dönüşüyor. Baba etik kuruluna başvuruyor nakilin gerçekleşmesi için. Burada hocamız kurulda hararetli şekilde vakayı tartıştıklarını ancak sonucun olumsuz olduğunu bildiriyor babaya. Olayın devamı haberde yazmıyor ancak hocamızın anlattığına göre böbrek küçük çocuğa veriliyor yaşama şansı daha fazla olduğu için ve büyük kardeşe de halasından yarı uyumlu nakil yapılıyor. Sonrasını bilmiyoruz. Tıp Fakültesinde pek üzerine düşülmeyen bir derstir ama böyle de çıkmaza sokar insanı.
https://ty.gl/uqbb2yckwc
Ürün yorumlarıyla kahkahalar attıran fantastik stickerdır kendisi. Ürün ne işe yarıyor diyen mi ararsın ürünü görmeden almam diyenler mi. Trendyol genelde fantezi ürünleri listeleme halinde iken +18 ibaresiyle gösterir ve ürüne tıklayınca gözükür. Herkes de böyle bir şey zannedip onlarca soru sormuş satıcıda tüm ciddiyetiyle tüm sorulanlara cevap verince fantastik bir ürün linki çıkmış ortaya.
Ürün yorumlarıyla kahkahalar attıran fantastik stickerdır kendisi. Ürün ne işe yarıyor diyen mi ararsın ürünü görmeden almam diyenler mi. Trendyol genelde fantezi ürünleri listeleme halinde iken +18 ibaresiyle gösterir ve ürüne tıklayınca gözükür. Herkes de böyle bir şey zannedip onlarca soru sormuş satıcıda tüm ciddiyetiyle tüm sorulanlara cevap verince fantastik bir ürün linki çıkmış ortaya.
Baron Carl Gustaf Emil Mannerheim bu manzarayı görse ülkeyi ikinci dünya savaşında Ruslara teslim ederdi. Bunun partilemekle felan alakası yok istersen kamera arkasında escortların göbek deliğinden koko çek ama kamera karşısında komik görüntülerini servis etme. Bir ülke lideri yeri geldiğinde acımasız, kararlı ve güçlü olmalıdır. Yarın öbür gün nota verdiğin büyükelçi götüyle Güler sana
3 hesapla katıldığımdır. Ben tersine şekilde ekşide yazar olduktan sonra uluya geçmiştim
görsel Milli Kütüphanenin kıytırık masalarında Finale çalışmak.. Ankaralı olan arkadaşlar bu kasvetli ucube yapıyı bilir. insanlar da alkol içerken fotoğraf atmış bizim de narkozumuz bu.
dümdüz geri zekalıyız. sürekli şu olsaydı şöyle olurdu diyip duruyoruz. zeki ama çalışmıyor, çalışsa yapar, o okula gitseydim ben de yapardım, o kadar param olsa şuna mı binerdim, türkiye berbat, sistem berbat, 3-4 üniversite hariç çöp gibi gibi.. aslında geri zekalıyız. toplumun çok küçük bir oranı zeki ve inanılmaz disiplinli. aziz sancar nobel ödülünü alana dek günde 18 saat çalıştığını belirtti. bakın bu adam hem deli gibi bir akademik kariyere sahip hem abd’nin en prestijli üniversitelerinden birinde görevliydi. bu adam nobel’i alana dek it gibi çalıştı. biz 2 ekmek almaya giderken eriniyoruz. kapitalizm de sürekli bize yalanlar satıp durur. mühendislik için üniversite önemli değil( üniversite sınavına kafam basmıyor ben geri zekalıyım) tıp olsun da ağrı da olur( ben dümdüz malım ama pineklersem belki benden bir bok olur) açık öğretim diploması aynıymış( ben dümdüz geri zekalıyım) 3-4 üniversite hariç çöp( ben yarım akıllıyım) , o okullara gitseydim ben de kazanırdım( bazı ibneler hayallerde yaşıyor) sistem çöp( karı kız tavlamaya çalışan solcu kılıklı yarım akıllı) vatan millet sakarya ülkemde kalacağım( ben anamın amından geri zekalı olarak çıktım) gibi gibi..
Sevecen mi bilmiyorum ama “kanatlarim varr ruhumda” ya acayip yükseliyorum. Yaşına rağmen taş gibi fiziği ve sevecen tavırlarıyla beni benden alıyor. Sözlükten bir erkekle flörtleşiyor diyola ben onların yalancısıyım.
Bu aptal argümanları yazanlar her zaman kaybetmeye mahkum kitle. AKP’li olanlar gerçekten mutlu oldukları ya da gerçekten ülkenin iyi yönetildiğini düşündüğünden AKP’ye oy vermiyor. AKP’ye oy veriyor çünkü gelenekçi-muhafazakar. Aptal adetlerine: düğün-kına vs. millet ne derlere ve elalem alışverişte görsüne tapıyor. Hayatı boyunca bir yere gelememiş mahalle karısı olmaktan başka bir vasfı olmayan ve asgari ücrete çalışıp akşam kuşağında bok gibi dizileri BiM’den aldığı çekirdeğiyle izlemekten öteye geçememiş hayatsız orospu çocuğu erkeklerden oluşan bir kitleden bahsediyoruz. Bu kitle CHP’nin sikko Kürt açılımı eşcinsel hakları, istanbul sözleşmesi Osman Kavala baladını felan umursamaz. Aksine değişim ve yenilenme bu kitleye eksi olarak yazar. CHP hiçbir zaman bunu anlayamadı ve anlayamayacak. içerisine aldığı Radikal isimler( Canan Kaftancıoğlu vs.) ile kendini hepten sola dayayarak bu kitleyi kaybetti zaten. Kılıçdaroğlu’nun Alevi-Tuncelili olması bile bu kitlenin oy vermemesi için yeterli. Özetle AKP bundan güç alıyor. Hiçbir zaman bir bok olamamış Beyaz yakalıyı kıskanan Aptal Orospu Çocuğu kitlesine güveniyor. Doktora Zam vermiyor Öğretmene Zam vermiyor bu sayede beyaz yakayı kıskanan beyinsiz çomarlar zevkten dört köşe oluyor. Düşünsenize adam hayatı boyunca tatile gitmeyi çocuklarına insan gibi eğitim aldırmayı felan düşünmüyor. Zaten hayatsız orospu çocuğu Bim çekirdeği çitleyip akşam karısını sikiyor. Yıllarca eğitim almış adamların da kendi standartlarına doğru düştüğünü görünce zevkten dört köşe oluyor. işte AKP denen hastalıklı zihniyet bunu kaşıyor-besliyor.
if, 6:45, Milyon Perormance Hall, ODTÜ tarafında Bota, barikat, Çukurambarda Zeus Pub, Central Ankara bunlar aklıma ilk gelen 6-7 ay içinde arkadaşlarla takıldığımız mekanlar.
Geçen bir arkadaşımı ziyaret etmek için Sıhhiyeden Kahramankazan otobüsüne bindim. Arkadaşım en arkaya geçmemi yoksa boomerların laf yaptığını bir buçuk saat ayakta gelmem gerekeceğini söyledi. Tam arkaya kurulup takılırken 45-50 yaşlarında bir boomer gelip karısıyla arkaya oturmak istediğini benim öne geçmemi rica etti. Okey dedim öne geçtim. Yola çıktıktan bir 30 dakika sonra 2 çocuklu bir kadın bindi. Ulan yer versem mi vermesem mi düşünürken öndeki dallamalardan da hareket alamayınca biraz gideyim de yer veririm diye düşündüm. Sonra arkamdan boomer pezevengin koskoca adam yer vermedi muhabbetleri felan kulağıma çalındı. Ulan hem sana yer verdik hem de tepemize çıktın diye düşünüp bayağı bir sinirlendim. Sonra hain planımı devreye soktum. 15 dakika daha gitmiştik ki kalkıp bu kadına yer verdim buyur otur abla dedim. Sonra 2 çocuğu olan bir kadın daha bindi ve ayakta beklemeye başladı. Planımı kurmuş arkadaki boomer’a hayatının dersini vermek için ant içmiştim. 15 dakika daha gittik ve o arada beklediğim fırsat doğdu. Otobüs ani bir fren yaptı ve iki çocuk ile kadın savruldu. Arkama dönüp bir anda öfkeyle çıkıştım az önceki boomer’a. Ulan şerefsiz kadına yer versene görmüyor musun çocuklar düşecek dedim. Adam önce kıpkırmızı oldu. Az önce yer verdiğim kadın kendini suçlu hissedip ayaktaki kadına yer verince benim pastaya çilek dikilmiş oldu. Ablayı zorla yerine geri oturtup yine arkadaki boomer’a çıkıştım. Beyefendi Sıhhiyeden beri götünün keyfine bakıyor siz oturun dedim. Adam iyice kızarıp bozardı ama bir kez gazımı almıştım arka arkaya lafları saydırıp boomer’ı yerin dibine soktuktan herkesin ayıplayan bakışları arasında kıs kıs gülerek önüme döndüm.
Yukarıda beyninizi penisiniz için kullanmayın minvalinde bir entry var. Bu 6 erkek üniversite sınavında dereceler yapıp Türkiye’nin en kallavi tıp fakültelerinden birinde okuyor. Hepimiz işinde gücünde kültür sanat dergilerinde yazı yazan, Ders çalışıp hobileriyle uğraşan sıradan tipleriz. Kimimiz piyano çalıyor kimimiz tiyatroyla uğraşıyor. Öyle aklı penisinde olan insanlar değiliz yani. Tanıştığımız kızlar farklı ekonomik, sosyal ve kültürel sınıflardaydı. Zengin olanı, fakir olanı; Mardinlisi izmirlisi, Tıpçısı, Ön lisansı hepsi aynı aptal davranışları sergiledi.
Gerçekten bir hayvan gibi içgüdüleriyle hareket ediyorlar. Paraları erkekleri, statü sahibi erkekleri tercih etmelerini sonuna kadar anlıyorum. Kim istemez daha iyi yaşam şartları? Ama gerçekten kime seni seviyorum dediysek kazığı yedik. Bu gruptaki bir başka arkadaşım da alkollü bir konser çıkışı sınıf arkadaşımızla cinsel münasebette bulundu. Ertesi gün kızı telefondan engelledi. Kız buna okulun önünde ağlayarak yalvardı ve arkadaşım bir çok sınıf arkadaşımızın arasında kıza “siktir git” dedi. Yemin ediyorum kızın adına ben utandım çekip başka bir yere götürdüm. Kız kafede hâlâ arkadaşım için ağlıyordu. Arkadaşım da tamamen “tipini beğenmediğim, bunu da poşet ettik elhamdulillah” kafasında idi. Kızlar haftalarca arkadaşım için ağladı. inanın bana bir ara Wp’den kendine yazan erkekleri gösterdi. Hepsi efendi insanlar, hepsi de çay içelim; kahve içelim felan yazmış. Ve bu salak kız hâlâ arkadaşım için çılgına dönmüş vaziyetteydi.
Şimdi arkadaşlar kadınlar hakkında çok ufak gözlemlerimi sunacağım ve özellikle kadınlardan cevap bekliyor olacağım. Bizim 6-7 kişilik bir arkadaş grubumuz var. Bu grupta çoğumuz eski sevgililerinden kazık yemiş kadınlar konusunda işleri iyi gitmeyen vasat tiplerdik. Erkek konseyi sonucunda artık kızlara değer vermeyeceğimize, onları çöp poşeti gibi kullanıp atacağımıza söz verdik. işin ilginç yanı bizim bu kararı almamızdan sonra etrafımızda bize ilgi gösteren kız sayısı artmaya başladı. Öncesinde aşığım ben diyerek kafasını duvarlara vuran ve olmuyor cevabıyla sevgilisinden ayrılan arkadaşımız artık kızlara tam bir çöp poşeti gibi davranmaya başladı. Bakın gerçekten kafam basmıyor, algılayamıyorum. Bu arkadaşım iki gün sevgilisi için ağladı ve hızlı trenle istanbul’a gidip kızın yurdunun önünde 6 saat bekledi. Kız olmuyor diyip kestirip attı. Şimdi ise barda yan masadaki kızlara 5 dakikalık diyalogdan sonra “Bu akşam grup seks yapalım” teklifinde bulunuyor. Kızlar olmaz molmaz derken telefon numaraları paylaşılıyor ve arkadaşım bir haftalık çaba ile bu iki kızı birbirinden habersiz şekilde farklı günlerde yatağa atıyor. Bir tarafta ağladığı, saatlerce beklediği kızın kestirip atması; diğer tarafta tek tabirle yavşakça yaklaştığı kızların bir haftalık çabayla yatağa atılması. Aynı şekilde aylarca değer verdiğim kız bana torbacı kılıklı bir çocuğa aşık olduğunu, benimle arkadaş kalmak istediğini söyledi. Sonra bu torbacı kılıklı eleman benim bu aptalı defalarca aldattı. Kız doğum günü pastası hazırlarken karşı sandalyede escortlarla nude’laşan bir eleman bu. Sonra ne oldu birkaç aylık ayrılıktan sonra yine Torbacıya döndü matmazel. Ben gerçekten anlam veremiyorum illa hepinizi harcamamız, şiddet göstermemiz, aldatmamız mı gerekiyor. Nasıl sadomazoşist dünyalarınız var sizin. Size değer veren Erkekleri neden bu hale getiriyorsunuz?
Son zamanlarda iyice farkına vardığım durum. Özellikle kadın-erkek ilişkilerinde kadınların çok sığ düşünceli olması oldukça garip. Bir erkek hakkındaki kararlarını birkaç dakika içinde veriyor uygulamaya geçiyorlar. Erkekler ise zaman içinde daha değişken kararlar alabiliyor. Ne diyorsun sen diyenler için ufak bir deneme yapmıştık. Oldukça yakışıklı bir arkadaşım partide tanıştığı bir kızın instagramını almıştı. ilk başlarda sevgi sözcükleriyle yaklaşırken bir anda saçma sapan şeyler yazmaya, absürt şeyler anlatmaya başladı. Mantıken kızın soğuması ya da ne oluyor demesi gerekirken hiç bir şey olmamış gibi konuşmaya devam ediyordu. Bunu pek çok kızın üzerinde denedik ve ilginç şekilde aynı sonucu verdi. Mesela önce kıyafetine iltifat ettiğimiz kıza “Ulan Rusya Ukrayna’ya ne sapladı bea” gibi saçma salak şeyler yazıp konudan bağımsız şeyler söylesek de kızlar hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor ve sonunda sevgili oluyorduk. Aynı şekilde başka kızlara da ne kadar ‘playboy’ vari davransak da niyeti yoksa iş asla sevgililiğe gitmiyordu. Erkeklerde ise durum oldukça farklı. Önce arkadaşça yaklaşılan kızlara karşı ilgi duymaya önce güzel dediğimiz kızlara ise bomboşmuş demeye başladığımız dönemler oldu. Yani erkekler uzun vadede kararlarını mantık çerçevesinde inşa ederken kızlar ilk birkaç dakikada kararını veriyor ve ne olursa olsun bu durum değişmiyor.
Gerçekten her okuyuşta yeni anlamlara gebe muhteşem bir başyapıt. Üçüncü kıtasının son bölümünde:
“kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Diyor şair. ‘Bend’ Farsça bağlamak, set çekmek ve engel olmak demek. Burada muhtemelen Çin Seddini kast ediyor. Yırtarım Dağları derken de dağları erittiğimiz Ergenekon destanına atıf yapıyor. Gerçekten muhteşem.
“kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Diyor şair. ‘Bend’ Farsça bağlamak, set çekmek ve engel olmak demek. Burada muhtemelen Çin Seddini kast ediyor. Yırtarım Dağları derken de dağları erittiğimiz Ergenekon destanına atıf yapıyor. Gerçekten muhteşem.
Nazar değdirmez isem ve Trabzon bu maçı da kazanırsa arka arkaya 14 maç yenilmemiş olacak. Ligin en çok gol atan ve en yüksek averaja( en yakın rakibine +6 fark atmış) ligin en golcü oyuncusu Bakasetasa sahip en iyi pas, ikili mücadele ve orta istatistiklerine sahip takımına son haftalarda kupayı kaybedecek diyor meczuplar. Tamamen tek yarıklı kaba organından sallıyor ve hiç tereddüt etmiyor. Dünki Tinerspor maçından sonra yemin ediyorum Tinercilere değil Türk futboluna acıdım. Bu kadar boktan top oynayıp Trabzonspor’un şampiyon olamayacağını iddia etmek nasıl bir meczupluk.
1400 yıllık çölde deve üstünde gezenlerin dinine inanan kesime zor gelmektedir. 6 oktaki 6. Ok Devrimciliktir.
CHP’nin Devrimciliği; Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemek; bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, daha iyiye ve doğruya ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır. Özü itibariyle gençliğin enerjisini ve dinamizmini değişimin itici gücüne dönüştürmek, gençliğin değişim ve yenilik vizyonunu topluma aşılamaktır."
CHP’nin Devrimciliği; Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemek; bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, daha iyiye ve doğruya ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır. Özü itibariyle gençliğin enerjisini ve dinamizmini değişimin itici gücüne dönüştürmek, gençliğin değişim ve yenilik vizyonunu topluma aşılamaktır."
Başlığı görüp direkt eksileyen arkadaşlar, başlık başıma kaldı amk.
Aga önceki entrylerine bakarak adamın zaten troll olduğunu anlıyoruz. Ama dolar yükseldikçe ben olacakları yazayım. Öncelikle Türkiye gerek hammadde gerekse yüksek teknoloji konusunda dışa bağımlı bir ülkedir. Dolar yükseldikçe (Daha genel anlamda döviz diyelim) dış ülkelerden alınan kalemler şiddetli şekilde zamlanırken dışa satılan ürünlerin maliyeti düşer ve ihracat teşvik edilir. Peki bu iyi bir şey değil mi? Türkiye gibi bir ülke için hayır. Japonya- Kore-Almanya gibi ülkeler yüksek teknoloji Rusya gibi ülkelerde doğal kaynak ihraç ederek yüksek cari fazla oranlarını yakalar ve ülkeye büyük miktarda döviz girer. Dövizin iç piyasada harcanması için ise ülke para birimine dönüşmesi gerekir. Peki hemen Japonya’yı ele alalım. Ülkeye deli gibi döviz giriyor ve Japon yenine dönüşüyor. Japon yeni hızlı bir tırmanış yapar ve paranın değeri artar. Peki bu ne demek? Evinde X-box oynayan 12 yaşındaki Hyuga zorlanmadan büyüyünce Ford araba ya da Apple telefon alabilir. E ne güzel diyorsunuz değil mi? Ancak güzel değil işte. Kazın ayağı öyle olmuyor. Hyuga 8 silindirli bir Amerikan arabasına biniyor PlayStation değil X-box ile oynuyor ama bu süreçte ithalat ve talep artıyor. Dolayısıyla Honda iflas ediyor çalışanları işsiz kalıyor. Japon ekonomisinde talep azalıyor ve şiddetli bir resesyon yaşanıyor. Peki Japon hükümeti ne yapıyor? Para basarak Japon yenini düşürüyor ve Hyuga 8 silindirli bir araba almak yerine Honda’ya biniyor. Honda üretime devam ediyor ve ihracatını arttırıyor. Almanya ne yapıyor diyeceksiniz Euro’yu nasıl düşürecek? O da gidiyor cari fazlasını Yunanistan’a veriyor ve dolaşımdaki parayı düzenliyor. Peki Türkiye için bekleyen kader ne? Döviz yükseldikçe dövize bağlı kalemler şiddetli şekilde artacak. Benzin-Ulaşım, Araba, telefon, giyim ürünleri gibi fiyatlar uçacak-uçuyor. Enflasyon artarken alım gücü hızlı şekilde eriyecek ve ihracat yükselecek. Türkiye elindeki temel ürünleri satarak yüksek teknoloji satın alacak. Bu da temel gıda ürünleri gibi iç piyasadan gelen ürünlerde kıtlık yaşanmasına sebep olacak. Dışarıdan Araba alamazken ihracat dolayısıyla içeriden gıda da alamayacağız ve sefalete sürükleneceğiz. Alım gücü düştükçe üretim düşecek mesela adam 50 liraya yağ üretip 60 liraya satacak ancak mallarının yarısı depoda kalınca üretimi düşürecek. işsizlik artarken ekonomi küçülecek ve stegflasyona girerek ekonomik kriz yaşayacağız. Türk lirası değersiz olduğu için küçük yatırımcı iflas edecek ve ortalık büyük balıklara kalacak. Gelir adaletsizliği tavan yaptıktan sonra toplumsal refah yerin dibine geçecek. Özetle AKP hükümeti bizi yokuş aşağı ölüme götürüyor.