avaze gonjeshk ha

majidi'nin şiirsel anlatımına yine bir örnek serçelerin şarkısı.

sıcağı sıcağına yorum yapmak sanırım daha güzel olacaktır. deve kuşu imgesiyle başlayan bu film, yine aynı metaforla bitiyor. film boyunca kullanılan dilin, ne kadar kibar olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. kerim bey'in, çocuklarının bir hikayesi. uzaklarda saklanılmışların hikayesi.

majid majidi, bizi o kasabaya koyuyor ve gidiyor. pastoral senfoni misali. deve kuşu kerim bey'i hem işinden ediyor hem de kendisine öteki gerçekliği kazandırıyor. majidi; bize kalbi duyguların, masumiyetin, bir babanın evlatları için ne derece fedakar olabileceğini sunuyor. filmin geçtiği yer, yeşil-kahverengi kombinasyonuyla örülü izbe bir yer. hiç betonarme yapılardan oluşmuyor. hatta o ev -bence cennetin çocukları'ndaki ev- (tahran'daki bölümler hariç)

kerim bey rolünde, cennetin çocukları'ndaki küçük ali'nin babası var. muhammed emir naci'nin azerice söylediği şarkı, sonrasında film akışlarında ibrahim tatlıses şarkılarının yer alması da tebessüm ettirmiştir. kırmızı balık metaforu yine mevcut. -kaplumbağalar da uçar'a ithafen bence- majidi, karakterleri öne sürerken onları salt doğallığıyla veriyor. filmin başındaki, kerim bey'in işitme sorunu olan kızının kulak pilini eski ve pis su deposunda arıyorlar. babaları çocuklara izin vermiyor ama orayı arı ve tertemiz suyla dolduruyor çocuklar. saksıları taşırken, balıkları kurtarabilmek için fedakarlık çıkıyor karşımıza. çaresizlik içinde kalınmışlığın hüznü yansıyor. iran müzikleri giriyor devreye bu sırada. ellerinde kalansa, bir balık.

kerim bey kaza geçirince bizler olayı onun gözünden gözlemlemeye koyuluyoruz. serçeler ise, kerim bey uykusundan kaldığında evinin içinde uçuşuyorlar. serçeler her çıkışı deneyişinde pencerelere çarpıyor. ve kerim bey onlara özgürlüğü veriyor. küçük şeylerden ne derecede büyük paylar çıkarılabileceğinin bir gösterisi bu film.

majidi, çocukların kirlenmemiş fıtratlarından temizliği sunuyor izleyiciye, tebessüm dolu bir yüz ile son buluyor, sevgi dolu...