acıların en büyüğü

evlat acısıdır. insanların ne türlü acılarla karşılaştığını ve bunun yanında bizim nelerden yakındığımızı düşündürmesi açısından işte acıların en büyüğü:

sedef dayımın kızı. 6 yaşında bi oğlu-atakan ve 2 yaşında bi kızı-hilal vardır. atakan için yaklaşık olarak bi 1 yıl kadar önce lösemi teşhisi koyulmuş ve ilik nakli için uygun iliğin bulunması beklenmeye başlanmıştı. o tarihten beridir de sedef oğlu atakan ile birlikte hastanede kalmaya başlamıştı. hilal'e ise babaannesi ve dedesi bakmaktaydı. acı haberi almamızdan yaklaşık 20 gün kadar öncesinde sedef'i aramıştım. bu onu hastalığı öğrenişimizden sonraki ilk arayışımdı. her ne kadar bu kadar süredir niye aramdığımın cevabını veremeyeceğimi bilsem de hiç aramamaktan daha iyiydi. sedef'in morali çok bozuktu normal olarak. dualarımla birlikte özürlerimi de ilettim kendisine. olmadı eşekliğime ver nolur gönül koyma dedim. uygun iliğin bulunduğunu 15 güne kadar naklin gerçekleşeceğini dua etmemi söyledi. bi hafta sonra tekrar görüştük. sonrasında sanırım yaklaşık on gün kadar sonraydı kızkardeşim aradı:

k.k.: abi az önce annemle görüştüm. (ya sesinin tonundan veya kardeş olmamızdan ters bişiyler olduğunu anladım. önce aklıma babam geldi. herhangi bir rahatsızlığı olmamasına rağmen kardeşim annemle görüşebildiğine göre annem iyiydi. saniyeler içinde neler düşünebiliyor insanoğlu şaşılacak bi durum)
g: noldu kötü bişiy mi var?
k.k.: sedef'ten haberin var mı?
g: dur ya. söyleme. yoksa ....
k.k.: yok atakan değil
g: (bi anlık rahatlamyla birlikte)eee?
k.k.: hilal..
g: nolmuş hilal'e?
k.k.: babannesi ve dedsiyle parka giderlerken araba çarpmış.
g: ne diyosun sen ya?
k.k.: vefat etmiş.