bugün

tuttuğu takımı hayat felsefesi yapan yazar

hayatına yazık etmiş yazardır.

koyu bir galatasaraylı olarak bunu söylüyorum; hayatta elano'nun, alex'in, holosko'nun kıllı bacaklarından çok daha güzel şeyler var.
ben de seviniyorum, en dandik bir takım dahi olsa yendiğimizde içimden ''taşaklarını yiyeyim arda'' demek geliyor hatta o atmosfer arasında bunu diyorum bile. ancak gerçek hayatıma baktığımda o galatasaray'ın bana gurur ve ''nasıl koyduk ama'' cümleleri dışında bir şey getirmediğini biliyorum.

bazıları aşk diyor tuttukları takıma, ''olum gidin karşı cinsle sevişin lan'' diyorum. ''herkes beni terketse de gs/fb/bjk terketmez'' diyorlar, ''olum platonik aşk o'' diyorum. benim de ortaokulda gözde diye platonik bir aşkım vardı, hiç haberi yoktu onu sevdiğimden, hala beni yolda görse ''naber lan pis kafa'' der konuşur güleriz. ben onun yanındaysam, o da benim yanımda olur tıpkı galatasaray gibi.

şimdi beynini forma rengiyle boyamış insanlardan büyük tepki alacağım ama, onlar kadar olmasa da* takımıma bağlı bir insanım. popescu'nun arsenal'e attığı penaltı golünden sonra çıldırıp tanımadığım adamlara sarılmış insanım.

ancak hayatta her şeyin yeri ayrıdır. aile? sevgili? siyasal görüş? futbol takımı? bunlardan birini hayatının merkezine oturttuğun an, senin sıçmış bir insan olduğunun resmidir bu.

hayatta her şeye karşı dozajında sevgi vardır, bu dozajı aşarsan tuhaf itici bir insandan başka bir şey olamazsın.

itici misin? haydi o zaman; laylay laylay laylay lay aooooohaaooo cimbombooommm.