bugün

kalabalıktaki müstesnaya mavrasal bir nazar

sonra, bir sokağa dönüyorum. sonsuz. köşe başında birkaç serseri, şarap kokan nefeslerini ellerine bırakıp bana bakıyorlar; gözlerinde hayranlık, öfke, belki de şaşkınlık; ilk kez kendilerinden yenik bir adam görmenin verdiği. sol yanımda bir kapı açılıyor, yangınlı ağlama sesleri, pişman sessizlikler, kuran okuyor yıllanmış bir ses. ev, ölüm kusuyor. hemen ötede udi ali nahit bey, ruh üflüyor sazına, yine dertli.

bir şehre giriyorum, soğuk.
bir sokağa dönüyorum, sonsuz.
serseriler, ölüler, bir de çok dertli adam...
yas saplıyor göğsüme.
birden kar başlıyor.
bilir misiniz? ilk kar, hep benim omzuma düşer.
şimdi, inceden oynak bir hüzün giriyor koluma,
ve ben, her şeye rağmen seni seviyorum.
sonra, bir başkasını öptüğün geliyor aklıma,
affetmiyorum;

kar, af dilemesidir ankara'nın...

***

ah ulan. birkaç bakış ve bir nazar. gel kucağıma anlatayım sana:

bu popstar tarkan'ın kızkardeşiyle, kuzenimin dayısı evlendi birkaç sene evvel. ayrıca bu "kuzenimin dayısı" kısaltmasını bulana kadar iflahım sikildi haberin olsun; derdim elbette "tarkan'la hısım olduk aga"yı satmak değil, yemişim tarkan'ı, "şimdi benim yengemin, dayımın eşi olan yengemin, kardeşlerinden en ufak olanı, ki kendisi erkektir, tarkan'ın kızkardeşiyle evlendi abi. ki adı mahmut'tur. hayır kızın değil, damadın adı mahmut'tur. mahmut-tur.(batar o şirket)" diyemezdim herhalde. neyse abi, önce evlenme dairesinde nikah falan kıyıldı, inanılmaz bir kalabalık ayakta takılıyor. herkes tarkan'ı çevrelemiş, kimi fotoğraf çektiriyor, kimi muhabbet etmeye çalışıyor, kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela. o kalabalık arasında eski sevgilisi bilge öztürk'le gözgöze geldik, sevimli sevimli gülümseyerek bakıyor, ben de ona gülümsüyorum, birkaç saniye uzaktan kesiştikten sonra, biraz yaklaşmaya karar verdim. tam bu sırada üsküdar belediye başkanı mı, ümraniye eski belediye başkanı mı ne hatırlamıyorum şu an, sıradan herkesi selamlarken beni de yakaladı ve ensemden tutarak zorla kafa tokuşturdu. herif beni resmen düğünün eşşoğlueşşeği etti karının gözünde. hemen ardından teyzem arkamdan "hadi oğlum resim çektirsene tarkan'la aaa" diye diye iteleyerek karizmayı eşittirin diğer tarafına atmakta tüm azmini ortaya koyuyordu. teyzemin ısrarlarına dayanamayıp çektirdiğim fotoğrafın ise, bir dönem tarkan'ın eşcinsel ilişkiler yaşadığı dönemki fotoğraflarından zerre farkı yok baba. resmen herifi soldan soldan fordluyorum, bir de dönüp tip tip kulağını izliyorum fotoğrafta. köpek taşağı gibi. nefis.

nikahtan birkaç saat sonra yalnızca özel misafirlerin davet edildiği bir yemek verildi. taşak muhabbetiydi, goygoydu vakit geçirirken ilerleyen saatlerde aniden bir palyaço çıktı ortaya. ve bana "şu sefil alemde en çok tırstığın şey nedir azizim? he mi?" diye sorsalar vereceğim cevap palyaçodur abi. neyse, palyaço aniden hoplaya zıplaya masamıza geldi ve abimi öpmeye başladı. palyaçoyla abim çılgınca öpüşüyorlar, tüm davetlilerin önünde geniş geniş yiyişiyorlardı. öf iğrençmiş. aman haco, dünyada en çok neden tırsarsın diye sorsalar, "bir palyaçoyla abimin yiyişmesi" diye cevap veriyorum bundan sonra. neyse, palyaço ciddi ciddi abimi öpüyordu ama, kucağına falan çıkmaya çalışıyor, serseri midir, sapık mıdır, ne midir? kafası mı güzeldi ne boksa, ite kaka siktir ettik iti.

sonra babam çarptı gözüme. ulan vakti evvel abim odasına rüştü reçber'in posterini astığında, "lan galdırın şunun resmini şukrü müdür nedir, görünce cinlerim depeme çıkıyo" diyen (abim de çizmiş kafayı, insan niye rüştü'nün posterini asar ki lan? babamın haklı rüştü tepkisine karşılık otuzuna merdiven dayamış herif "anneeeeeee, ya şu babamı alsana odadaaan" dediydi), sibel can'ın kocası sulhi aksüt'ü televizyonda görünce, "ulan şu herife de uyuz oluyorum, sulhu mudur, sulfu mudur?" diyen, "ertuğrul bey, ergenekon olayları hakkında ne düşünüyorsun?" sorusunu "eee, tencere dibin kara, seninki benden kara demiş atatürk" gibi her boku harmanlayan, evde utanmasa çorbayı bile eliyle yiyecek olan bu adam, elinde çatal bıçak nasıl kibar yiyor, nasıl kibar konuşuyor. bir erkeği ancak bir kadın bu kadar değiştirebilirdi.

ulan aileye bak, herkes ruh hastası.

kafamı arkaya çevirmemle, yine bilge öztürk'ün anlamsız anlamsız ayakta dikildiğini gördüm, hadiseyi aynen çakozladım. baktığımda yine göz göze geldik, utandığını nah bu gözlerle gördüm. bir de herkese eyvallah derken, gülümsedi, hepsi bu. bu, ahlaksızlık değil. (ulan işin bok tarafı karıyı da beğenmem ha. neyse, karizması var.)

sana yalnız bir bakış hikayesi anlattım. bir nazar. diğerlerini bu kadar uzatacak değilim, merak etme.

barlarda, yaşlı, janti façalı kodamanların karşısında oturan gencecik güzelliklerin de baktıklarını çok gördüm.

---- film arası ----

- gelişim haşedim nerde!
- baba nolur otur iç şu ilaçlarını, çocuğu korkutuyorsun.
- bırakkkkkk! dans edemediği devrim, devrim değildir!
- baba nolur otur. hem bu dans değil baba. bu anadolu'nun çeşitli yörelerinden bir folklor potborisi, çeşitli halk oyunlarından bir kesit sunuyorsun bize baba. böyle olmaz. bana halayla gelme, bana tangoyla gel, salsayla gel, valsle gel baba! baba bana kuğulu park balesiyle gel baba!
- anam bizim herif de delirdi. ay bayılıy.. ay bana bişeyler oluyorrr...
torun: vay ben böyle evin tuluatını sikeyim...

bu hikayedeki yaşlı gibi ölmek istemiyorum, sevdiğim kadınla bir pencere önünde, bir sokağa bakarken, bir tarafta menekşe, zeki müren çalarken...

---- film arası ----

bana aşık kadınların bakışlarını bilirim.

sevişmek isteyen kadınların ya da.

annemin "üzdün beni" diyen.

gurur duyan sevgilimin.

ya da nefret eden arkadaşın.

hiçbiri ilk bakışın kadar yangın, hiçbiri son bakışın kadar çamur, kir, pas değildi. "güzel kadınsın vesselam. güzelsin. kadınsın. ve selam!"

***

sonra, bir sokağa dönüyorum. sonsuz...