bugün

yazarların elit zevkleri

yeğenleri toplayıp sinema veya tiyatroya ya da müzelere (bazen galata kulesi vb gibi tarihi yerlere, fuarlara) götürmek, yemek çay kahve ile günü tamamlamak...

düşünün, sıradan günlük bir gezi-aktivite lüks oldu artık.
nasıl bir durumdayız ki; fakirlikte çağ atlayıp fasfakirliği de aşarak toplum olarak yoksulluk seviyesine geldik. ülke gerçekten çağ atladı ama geriye doğru...

malum, öğlen toplanıp 5-6 yeğeni yanımıza aldığımızda en az 2 araba-taksi tutuyoruz. trafik bildiğiniz gibi ve park sorunu ile bunun getirdiği problemleri yaşamamak için taksiye biniyoruz. eminönü sultanahmet civarında tarihi yerleri gezelim, bir topkapı sarayı ziyareti yapalım. ayak üstü fast-food atıştıralım. akşam galata köprüsü-karaköy de akın balığa inip bir rakı balık yaparken yeğenler balık meyve suyu ya da kola şalgam suyu keyfi yapıp akşam yeğenleri evlere dağıtmak maliyeti minumum 5.000 lira maliyet demek.

çok değil, 5-6 yıl önce hafta sonu yunan adalarında takılma fiyatı (ya da kıbrıs) maliyetiydi bu para. insanlara bakıyorum da neredeyse insan seli içinde yoksulluktan yalnızlık içinde mağara hayatı yaşıyor, evinden çıkamıyor. sosyal hayat bitmiş, milyonlarca insan sıradan hindistan şehri keşmekeşliğinde sağlıksız düzensiz kalitesiz bir kalabalık içinde istanbul'da istanbul'dan bi'haber yoksul köy hayatı yaşıyor.

umurumda mı?
tabi ki hayır! sadece insanların bu düşük yaşam tüketim standartları ve daha dün hafta sonu yunan adalarına yapılan sefere vereceğim parayı istanbul'da yaşayıp bir eminönü sultanahmet gezmesinde ödemem zoruma gidiyor. kendimi enayi gibi hissetmem kızgınlığı.