babanın ölmesi

yıllar geçti. alıştık.
ilginç bir durumdan bahsedeyim.
çocukluğumda her pazar bir dernek toplantısına giderdi ve kendisine fazla bağlı olmadığım halde hemen gelsin isterdim.
pazar günü bak dikkat et pazar.
sonra yıllar geçti. ben pazar günlerinden hala nefret ederim. yerleşmiş bişey bana.
sonra gene bir pazar günü hak vaki oldu ve dönmemek üzere gitti.
pazar nefretimin ispatlanamaz nedeni buymuş, derim hep.

olayın başka bir boyutu daha var.
ailelerde, babanın ve annenin tarzını tam olarak özümseyen, inanan, öyle yaşayan kardeşler olur.
babanın terbiyesini almışındır, öğretilerine inanmışındır. bunu hiç dile getirmesende öylesindir. hatta babayla tarıştığın zamanlarda bile bir bakarsın onun sana verdiği disiplin için tartışma yapıyorsundur.
doğruluk, dürüstlük, hak, insancıllık.
baba ölünceye kadar babanın verdiği disiplinle yaşayan kardeşler de ani bir değişme olabiliyor. sanki 40 yıllık prangalarından kurtulmuş ya da baba sağken ona karşı söyelemedikleri, yapamadıkları şeyleri hunharca yapmaya başlamak gibi.
kardeşlerini tanıyamaz hale gelirsin.
ne babanın verdiği terbiye ne de disiplin kalmıştır. hepsi içinde bulundukları ortamların insanı olmuştur ki maalesef cahil ve kültürsüz bir seviyedir.
üzülürsün tabi de. ne yapacaksın.
zaman zaman hatırlatırsın, ya babamın öğrettiklerini neden unuttunuz. neden böyle davranıyorsunuz dersin.
o an bir durup düşünürler ama 3 gün sonra her şeyi unuturlar.

kısaca özetlersek, babanız ölünce kardeşlerinizi tanıyamazsınız. hepsi çok değişir.