bugün

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Bugün yapılması gerekeni yapıp psikologla ilk görüşmemi gerçekleştirdim. Yazmayı sevdiğim ve duygularımı dışarı vuramadığım için, olan biten her şeyi içimden geldiği gibi, samimi ve sansürsüz bir şekilde yazmamın beni rahatlatabileceğini söyledi. Burada sansürsüz yazmam mümkün olmadığı için resmen ve mecburen o kısımları ağlayarak günlüğüme yazacağım.

Bundan tam 3 hafta önce bu saatlerde Antakya’da, bir diğer evimiz diyebileceğim, şu an çok meşhur olan bir enkaz alanındaydım. Herkesin bildiği güçlendirildiği için tüm depremlerde yıkılmayan ama hemen yanında güçlendirmediği için yıkılan Belediye Kooperatif Binaları A3 blokta.

Depremin olduğu Pazartesi sabahı erken saatte depremi ve binanın yıkıldığını öğrendik ama sonrasında kesilen iletişim nedeniyle bina ne zaman yıkıldı, biri çıktı mı, neler oldu öğrenemedik. ilk iş uçak bileti almaya çalıştık. Çok sevgili Pegasus fiyat güncellemesi yaptığı için Anadolu Jet’te bulduğumuz ilk uçuşa biletleri aldık. Ancak birkaç saat sonra öğrendik ki havalimanı da yıkılmış. Uçak biletlerini iptal edip araba bulmaya çalıştık.

Bir yandan haber almaya çalışıyor, bir yandan gelen “geçmiş olsun deprem olmuş” telefonlarını yanıtlıyorduk. Kimse yıkımın bu denli büyük olduğunu bilmiyordu çünkü. Haberlerde öyle bir bilgi yoktu. Çanta ve yardım malzemeleri toparlayarak yola çıkmak için hazırlanmaya başladık. Yüklü miktarda nakit para aldık belki kart kullanamayız diye, bir de bolca sigara. Paranın geçmediği bir yerde ve zamanda olacağımızı oraya gitmeden önce bilemedik. Yollar kapalı kimse gidemiyor dediler, biraz bekledik. Ama beklemek en kötüsüydü. Gece yarısı yola aniden çıktık. Salı günü tam Adana’ya vardığımızda Hatay’a girişler kapatıldı, yolu üç saat uzattık ama yine de gittik. Her zaman büyük bir mutlulukla koşa koşa gittiğimiz Hatay’a yine koşa koşa gitmiştik ama korku dolu bir endişe ve mutsuzlukla.

Başta nerede olduğumuzu sorguladık çünkü koca şehir yerle bir olmuştu ve bu bir deyim değil yerle birdi, binalar, evler, hastaneler, hepsi. Yerle bir binalar vardı ama binaların başında hiç kimse yoktu. Sanki deprem olalı 1 gün değil 1 ay olmuş gibiydi. Bu şehirden bunca insan sağ çıkacak deseler o an inanmazdım. Aynı şey A3 Blok’a vardığımızda da karşımızdaydı 13 katlı koca bina sanki 3 katlıymış gibi yıkılmış, etrafında sadece komşularımızın yaktığı bir ateş 3-5 tane insan, karanlık, enkaza ilk varan komşuların kendi imkanlarıyla çıkarttığı cansız beden. Umudum tamamen yok oldu böylece.

Eşim Onur’un annesi, babası, kardeşi, kardeşinin eşi ve halası için çaresiz bekleyişimiz de o an başladı. Sonra sabah her şey değişti. Bir kepçe makinesi gelmiş, bir de gönüllü bir ekip. Çalışacağız, deneyeceğiz dediler. 20’li yaşlarda öğrencilerin ve enkazda yakını olan kişilerin bir alevi tetiklemesiyle başladı çalışmalar. Onur, annesiyle babasının evindeki mutfak sandalyelerini kendi elleriyle çıkardı. Diğerleri kendi ailelerinin eşyalarını. Bu hangi komşunundu, hangi kattayız, burada kim yaşıyordu derken binanın normal bir şekilde yıkılmadığını tam olarak o zaman anladık. Sonra sesler duyulmaya başladı enkaz altından dedik ki bize yardım lazım, bize ekip lazım, bize makine lazım. Bize işi bilen biri lazım. Bizim gönlümüzle elimizle kolumuzla yapabileceğimiz bir şey değil bu. Yapabilsek yapardık zaten. Yemeği bulduk bir şekilde ama gerisi hep lazım. Günlerce dilendik, yalvardık, aramadığımız yer, kişi, kurum, şahıs, yetkili, eş, dost kimse kalmadı. O da telefon çektiği sürece tabi.

Geri dönüşleri de oldu. Malum yerler haricinde tüm gönüllüler, STK’lar, influencerlar, belediyeler bir şekilde geri döndü. 680 iBB gönüllüsünün AFAD yetki vermediği için yerinden kıpırdayamadığını ilk ağızdan bu şekilde öğrendim. Mazot gelmesi için konuştuğumuz yerlerin AFAD yetki vermeden mazot veremeyeceğini.
Arkadaşımızın taa Fransa’dan yönlendirdiği gönüllü ekibin gece de size yardım edeceğiz ama kalacak yer lazım dediğinde çadır istediğimde AFAD yetki vermediği için alamayacağımızı da böyle öğrendim.

9 Şubat’ta sesimizi duyurduk. Fransız ekibe çadır bulduk, geceye kadar yanımızda saklayıp başında nöbet tuttuk. Fransız ekibi askeri araç alıp götürdü. Madencilerimiz geldi, işten kovulmuşlar haberlerini herkes gördü.

10 Şubat’ta ses cihazı için gelen Koreli gönüllü ekibimizi AFAD enkazdan indirdiğinde ayakkabılarında bir gram toz yoktu, fotoğraf çektirip gitmeleri için Koreli ekip 3 saat çalışmayı bıraktı. Bunun sonucunda enkaz alanından götürüldüler. Fotoğraflarını bile çekemedim.

11 Şubat’ta herkesi bizden zorla aldıkları için yine kimsesiz kalmıştık. Üniversiteli gönüllüler geri döndü yanımıza, Orak A.Ş bir süre daha devam etti bizimle. Kepçesini çaldığımız Mesut Abi kaldı, tamir ettirdik kepçesini devam etti. TAKED son güne kadar bizimle kaldı, canla başla uğraştılar. Kader dostumuz oldular. Bosnalı gönüllü ekip yine son güne dek ellerini vicdanlarından çekmeden bize destek oldular.

Bir Arçelik yetkili servisi olarak yemek ve çay dağıttı. Bize iBB yemek gönderdi, arkadaşlarımız battaniye, powerbank, sigara, Pamukkale Üni. gıda ve battaniye, Bursa Belediyesi vinç, Enis Berberoğlu kurduğu afet yönetim merkezinden ilaç ve gıda, Shell iki tanker mazot gönderdi. Kocaeli Belediyesi çadır kurmuş, ekibe yemek ve su taşıdık, ilaç aldık. Askerler el altından odun verdi ateş yakıp ısınabilelim diye. TAKED Tire gönüllü ekibi son güne kadar emeğini gönlünü verdi, Bosnalı gönüllü ekip vicdanını eline koyup son güne kadar desteğini verdi.

Yeri geldi içmeye su, yeri geldi mazot aradık. ilaç aradık, akü aradık. Yeri geldi ekibe maske, yeri geldi çıkan ölü bedenlere ceset torbası aradık. Yeri geldi beni sağlıkçı zannettiler, yeri geldi iş makinalarından anlayan biriyim sanıp makina anahtarı teslim ettiler. Biz yakınlarımızı ceset torbasını (kendimiz) bulana dek battaniyelerle gömdük. Kendimiz taşıdık kendi arabımıza, kendi bulduğumuz mezarlıklara götürdük.isimlerini yazacağımız bir mezar taşı, düzgün bir cenaze namazı bile yapamadık. Eşimin annesini, kardeşini, halasını öyle gömdük. Eşimin babasını bulamadık. Biz gitmeden önce bulunduğu için kimsesizler mezarlığına defnedilmiş, orada bulduk. Sistemde parmak izinden kimliği tespit edilmiş ama aynı sistemde hala sağ gözüküyor. Biz ölü sayısını az göstermek için bu tarz oyunların olduğunu da bulduk.

Biz anılarla dolu Antakya’nın geldiği bu trajik noktayı, sevdiklerimizi kaybetmenin en kötü halini, bir cenazeyi bile enkazın altından çıkarmanın ne kadar mühim olduğunu hepsini anladık. Biz orada kendi kaderimize terk edildiğimizi, sahipsiz olduğumuzu; değil bir su, bir sıcak çorba için, halimize bakmaya gelen bir devlet bile olmadığını anladık. Biz orada sevdiklerimizi kaybettik, insanlığımızı bulduk. Ama ne devleti, ne kızılayı ne de afadı bulduk.

edit: fotoğraf kanıtı için bakabilirsiniz: https://twitter.com/marme.../1630670493547110400?s=20