20 kız sikip felsefeden bahsetmek

cinsellik ve felsefe arasında herhangi bir dikotomi olmadığından gayet normal bir şeydir.

açılın, birazcık paradigmalarınızı kıracağım.

öncelikle belirtmekte fayda var ki ben antik yunan düşüncesine fazlasıyla düşkünümdür. bu nedenle isa sonrası yünan düşüncesi vesair de hayli ilgimi çeker. hah, işte bu dönemde yaşamış karpokrates adlı gnostik hristiyan bir felsefeci vardır ki, hakkında pek az şey biliyoruz. bildiklerimiz, onu ve sürdürdüğü gnostik ekolü sapkın olarak nitelendiren hristiyan tarihçilerin elimize ulaştırdıkları. bu sebepten dolayı doğrulukları/yanlışlıkları hakkında kesin bir fikrimiz de yok.

ancak, birçok gnostik sektin cinsellik pratiğine kendi felsefeleri dahilinde değinmiş olmaları, sağlıklı bir tahmin yapmamızı sağlayabilir.

karpokrates'çi gnostisizme göre, aşkınlaşabilmek, gnosis'e değebilmek, veyahut da kırklara karışmak için, günahlar da dahil, "varolan her mümkünatın deneyimlenmesi gerekmektedir." bakın bu çok büyük bir cümle. o kadar büyük bir cümle ki, sırf seksüelaçıdan bakıldığı zaman dahi bir ömre sığacak bir şey değil.

sadece cinsel perspektiften dahi böylesine geniş bir zaman dilimini gerektiren bir cümlenin tüm hatlarıyla meydana getirilebilmesi için karpokrates'çiler, reenkarnasyon inancını savunur bir konum almışlardır ki, ortodoks hristiyanlığa göre bu sapkınlıktır. bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı kendileri sapkın ilan edilmiş, tefe konulmuşlardır.

sadece onlar değil, cinselliği "mübah" görmekten uzak olmayan pek çok gnostik sekt, karpokratesçiler ile birlikte ve onlardan sonra ortodoksi tarafından yok edildiler. elimizde de kala kala thomas aquinas ve öncülleri gibilerinin skolastik düşüncesi kaldı. felsefe, insanlığın en büyük fenomenlerinden biri olan cinsellik konusunda uzunca bir süre "steril" bir hale getirildi.

daha sonra ne mi oldu?

aydınlanma dönemi. budist aydınlanmasından falan bahsetmiyorum tabii ki. aufklarung. bu dönemde, düşüncenin özgürleşmesinin temeli belli başlı filozoflarca atıldı ki daha sonrasında marquis de sade gibi tabu yıkıcılar, cinselliğin felsefenin alanına çok daha radikal bir şekilde çekilmesinin önünü açtılar. onları masoch, bataille, freud gibi büyük isimler izledi.

felsefede bir dikotomi vardır. teori ve praxis, yani pratik.

teorisini yaptığım şeyin pratiğinden eksik bırakmam kendimi arkadaşlar.

ben birazcık daha aristotelyen, hatta karpokrates'çi kaçıyorum; yaşam deneyiminin bana sunduğu her imkanın güzellikle demlenip höpürdetilmesi taraftarıyım. bu sebeptendir ki, cinselliğin olmadığı bir hayat benim için düşünülebilecek değil. zira hazzın olmadığı bir hayat benim için düşünülebilecek bir şey değil. bundan da önemlisi, delphoi tapınağı'nda yazan "kendini tanı" cümlesinin hakikat olduğuna tüm kalbimle inanmak bir kenara, onun hakikat olduğunu biliyorum.

insanım.

doğdum. yaşıyorum. öleceğim.

kendimi tanımak demek, kendimi her yönümle bilmek, algılamak ve buna göre yaşamak değilse nedir? insan olduğum için, cinsellik de (burada aseksüellere laf söylemiyorum, zira cinselliğin yokluğu da cinsel bir aktivitedir aslında) benim bir parçam. tanımam, sonuna kadar gitmem gereken bir parçam, her parçam gibi.

o halde, böyle bir realite mevcutken; istersem yirmi değil, yüz yirmi kız sikerek felsefeden bahsederim.

bunun hesabını sormak da, kimseye düşmez.

yazarın notu: belki de şehvaniliğimi mantıksal bir düzleme oturtmak için felsefi düşünceye doğru kanat çırpıyorumdur? kim bilir. ben bilmem. psikanalist değilseniz siz de bilemezsiniz tabii ki.