bugün

aşk 101

lise yaş grubundaki gençlerin her türlü otoriteyle sorunu vardır. 17-18'li yaşlara geldiğinde, anne babasıyla olan iletişimi olabildiğince zayıflamış, ilkokul ve ortaokulda özdeşim kurduğu, kimisine hayranlık veya aşk beslediği öğretmenlere olan saygısı sıfırlanmış, sistemin bekçisi ve temsilcisi olarak gördüğü okul idaresi de liseli gencin nefretinin öznesi haline gelmiştir.

kendisinin farklı olduğunu düşünür ve dünyayı değiştirebileceğine inanır. çok duygusaldırlar, bir anda bağlanır bir anda bağlarını koparıverirler. arkadaşlık duyguları çok güçlenir ve arkadaşları için geleceklerine etki edecek kararlar almaktan çekinmezler. anne babası ile çatışırken kendisi gibi bağımsızlık arayışında olan akranlarıyla kurduğu dostluk onun en büyük sığınağı olur. veliden baskı, kısıtlama veya yasaklama gördüğünde hıncını dersleri sererek, eve geç gelerek, okulu asarak çıkarır.

iç dünyaları feci karmaşa içerisindedir. bedenleriyle başları derttedir. yalpalayıp duran cinsellik ve saldırganlık dürtülerini düzene sokma çabasındadırlar. ruh halleri inişli çıkışlı, tepkileri değişken, davranışları tutarsızdır. onlara ulaşmak; saygılarını ve güvenlerini kazanma şartına bağlıdır.
çıkarcı, işbirlikçi ve ikiyüzlü olarak gördüğü yetişkinlere güven duyabilmesi çok zordur. ondan korktuğunu belli eden bir öğretmene asla saygı duymazlar. keskinleşmiş olan adalet duygularına hitap edebilecek, onları anladığını ve sistemin saçmalıklarına karşı koruyabileceğini hissettirebilen, standart öğretmen tiplemesinin dışına çıkabilen öğretmenler onların saygısını ve güvenini kazanabilir.
disiplin, tehdit ve ceza büyük çoğunluğunu sindirmeyi başarsa da ailesinde sorunlar yaşayan, okulda adaletsizliğe maruz kalmış, bir takım travmalar yaşamış veya farklı yetenekleri olan çocuklarda bunlar hiçbir işe yaramadığı gibi ters ve kışkırtıcı etki yapabilir.

lisede görev yapacak öğretmenlerin de belli niteliklere sahip olması gerekir. iç dünyalarında fırtınalar kopan, adrenalin patlaması yaşayan, kaplarına sığmayan gençlerden oluşan kalabalık bir sınıfta, sağlıklı ve verimli bir ders ortamı yaratabilmek öyle kolay bir iş değildir.
sosyal becerisi olan, alanına hakim, ilgi çekici şekilde ders anlatabilen, öğrenciye korku ve tedirginlikle değil empati ve anlayışla yaklaşabilen, biraz esprili ve sempatik, ders dışı konularda da çocukların ilgisini çekebilecek donanıma sahip, tutarlı bir disiplin anlayışı olan ve asla ayrımcılık yapmayan öğretmen, 16-17-18 yaş aralığında, evrenin merkezinde olduğunu düşünen gencin güvenini ve saygısını kazanır.

bir de deveye hendek atlatsa öğrenciyi kazanamayacak öğretmen tiplemesi vardır ki bunlar çoğunluğu oluştururlar. öğrenciyi tehdit olarak algılayıp ona korkuyla yaklaşan, her daim sinirli, gergin veya alaycı, adaletsizlik yaparak öğrenciler arasında ayrımcılık yapan, haksız ceza veren veya arkadaşlarının önünde öğrenciyi azarlayarak veya küçük düşürerek aşağılayan, sürekli öğüt veren, dersini ilgi çekici ve zevkli anlatamayan, çocuğun ruhuna temas edemeyen, notu baskı ve tehdit aracı olarak kullanan, öğrenciye suçlu gibi yaklaşan ve yakın davranırsa iyi niyetinin istismar edileceğine inanan önyargılı öğretmen; yıllardır onlarca öğretmenle karşılaşmış ve artık işin kurdu olmuş öğrencinin asla ne saygısını ne de güvenini kazanabilir.
öğretmenden bir ermiş olması beklenmemeli ancak özgüvenli olması, yaptığı işi ve hitap ettiği kitleyi sevmesi ve gençleri anlayabilecek donanıma sahip olması, onun okulun en kral hocası olmasını sağlayacaktır.

dizide ele alınan sorunlu karaktere sahip öğrencilere yakın bakalım:

derslerinde başarılı ve örnek bir öğrenci olan ama arkadaşları için kendini olayların içinde bulan ışık'ı dışarıda tutarsak diğer dördünde görülen genel özellikler olarak şunlar göze çarpıyor:
küstahlık, asilik, kontrolsüz öfke ve kavgacılık, kabalık ve saygısızlık...

bu özelliklerin hemen hemen tamamını bünyesinde barındıran kerem, okulun basketbol takımın yıldızı ve bu alanda çok yetenekli. ancak çok öfkeli ve maçta faul çalmayan hakeme saldırıp yumruklayacak kadar kavgacı bir genç. zorbalık yaptığı diğer öğrenciler ve saygı göstermediği öğretmenler tarafından sevilmiyor, idareyle sık sık başı derde giriyor. özeline eğildiğimizde; geleneksel ataerkil aile yapısına yakın bir ailede büyüdüğünü ve saygın bir iş adamı olan babasıyla otorite savaşı yaşadığını görüyoruz. babasının oğlu olarak anılmaktan rahatsızlık duyuyor, kendi kimlik ve kişiliğini ortaya koyabilmek istiyor. babasıyla olan problemi ve iktidar savaşı, oluşmakta olan kişiliğini olumsuz etkiliyor, onu hırçınlaştırıyor ve belayla yakın hale getiriyor. fakat kerem, öfkesini ve kaba kuvvetini salt kötü amaçla kullanmıyor. mesela, köşeye sıkıştırılıp tartaklanan bir çocuk için üç serseriyle kıyasıya dövüşmekten çekinmiyor.

eda: okulun en popüler ve güzel kızı. özgüven eksikliğini ve korkularını, güzelliğini ve dişiliğini kullanarak gidermeye çalışıyor. bedeni fit ve her daim çekici olursa saygı göreceğini düşünüyor, ondan sebep sürekli aç geziyor. ailesinde ciddi bir sıkıntı gözükmemesine rağmen kendini gösterebilecek, öne çıkıp konuşulmasını sağlayabilecek sansasyonel olaylar yaratıyor. sık sık disiplin kurulunun önüne geliyor. ilkel ve ele avuca sığmaz yapısına rağmen bulduğu her yere güzel resimler, portreler çiziyor. bu alanda ciddi yeteneği var ve prestijli olmadığını düşünmesine rağmen grafik okumak istiyor.

sinan: anne babası ayrılmış ve kendilerine farklı yaşamlar kurmuşlar, o da boğazda dökülmekte olan bir yalıda yatalak halde yaşayan dedesiyle yaşıyor. ciğerlerinden hasta ama kendisine bakmayacak kadar dünyadan bıkkın ve umarsız. hiç kimseye saygısı yok. olan biten hiçbir şey umurunda değil. aynı zamanda cebinde taşıdığı konyağa bağımlı, alkolik olma yolunda kararlı bir yapıda. sık sık gelip evdeki değerli eşyaları diğer evine taşıyan aşağılık bir babası var. yüreğini hissettirecek birini tanıyana kadar yaşamdan hiçbir beklentisi olmayan sinan, yaşama tutunmak için de bir neden göremiyor. aslında sinan'ın kimseye zarar veren bir yapısı yok. o sadece hiçbir şeyi takmadan, pervasız yaşıyor, bu da onun yolunun sık sık otoriteyle kesişmesine yol açıyor.

osman: dizinin en ilgi çekici karakteri olan osman, ne kerem gibi öfkeli ve kavgacı ne de sinan gibi bunalımlı ve hayattan vazgeçmiş. harika bir kişiliği var. müthiş sosyal, zeki ve yaratıcı. parasal meselelere kafası feci çalışıyor. kendi ekmeğini kendi kazanıyor. okuduğu okulun ve çevredeki okulların kantinlerini arka planda osman işletiyor. maçlarda bahis oynatıyor, karaborsa bilet filan satıyor. yaşanan sorunlarda planları ve görevlendirmeleri osman yapıyor. sosyal kişiliğiyle herkesle arası iyi olan bir karakter. tam bir kapitalist. parayı düşünmeden yaşayabilmek için çok kazanmak istediği para onu bazen (okullar arası münazara yarışmasında bahis oynatmak gibi cürümlerle) otoriteyle karşı karşıya getiriyor. babasıyla harika bir ilişkisi var ve para kazanmak için yasa dışı yolları kullanmak dışında bir sorunu gözlenmiyor. kimseye zarar veren biri değil. aksine kazandığı paralarla tespit ettiği fakir insanlara erzak yardımı yapacak kadar merhametli ve iyi niyetli.

görüldüğü gibi iç dünyalarına inildiğinde sorunlu addedilen bu çocukların hiçbirinin "kötü" olmadığını görüyoruz. sistemle, yetişkinlerle, hayatla problem yaşıyorlar fakat sinan da dahil hiçbiri okuldan atılmak istemiyor. hatta atılmamak için başka insanların hayatlarını manipüle etmekten çekinmiyorlar. bunu yaparken bile aslında iyi niyetli olduklarını görebiliyoruz. kendilerini kollayan burcu öğretmenlerini, adi bir alçak olduğunu fark ettikleri nişanlısından ayırmayı görev addediyorlar.

peki içinde bulundukları eğitim sistemi ne yapıyor bu çocuklar için diye baktığımızda okul idaresinin ve öğretmenlerin disiplin ve cezayı tek argüman olarak kullandıklarını, bir an önce dördünü de okuldan atmak ve onlardan kurtulmak istediklerini görüyoruz. ne onları anlamak istiyorlar ne de konuşup düzeltme yolunda bir çaba sarf ediyorlar. çocukları düşman ve tehdit olarak görüyorlar, ıslah olmalarının mümkün olmadığına inanıyorlar ve onlarsız bir okulda rahat etmek istiyorlar.
öğretmenlerin, fiziksel olarak da giyim tarzı ve kişilik özellikleri açısından da oldukça gerçekçi yansıtıldığı dizide, burcu öğretmen dışında tamamının yukarıda betimlediğimiz olumsuz öğretmen tiplemesi özellikleri gösterdiğini görüyoruz. okul idaresi de zaten tüm dünyada geçerli olan karakteristik idareci tiplemesine uygun davranış sergiliyor.

karşımızda çok zeki ve yetenekli olan ancak birtakım sorunları ve uyum problemleri yaşayan dört genç bulunuyor. sistem, bu çocukları dışlıyor ve onlardan kurtulmak istiyor. ayak bağı kabul etmiyor. normal addettiği, çarklarının dişlileri arasında öğütmeyi başardığı çocukları kar olarak görüp uyumsuz olanı sokağa ve suça terk etmeyi yeğliyor. ve bu sistem dünya sinemasından sayısız eğitim temalı filmi incelemiş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki dünyanın her tarafında aynı şekilde işliyor. kurulu düzen; farklı olanı, uyum sağlamayanı öteki olarak fişliyor ve atık organik madde muamelesi gösteriyor.

peki o halde dizinin önümüze sunduğu sorgulama imkanını kullanarak soralım:

modern-zorunlu eğitim sisteminin amaç ve hedefleri nelerdir?

okul, ‘’insanları boyunduruk altına alma, düşünce ve davranışlarını yönlendirme’’ pratiği olarak işlev görsün diye mi vardır?

joel spring’in ifadesiyle okul, itaatkâr işçiler ve yurttaşlar üretmek için tasarlanmış planlı bir toplumsallaştırma yöntemi midir?

catherine baker’ın ifade ettiği gibi toplumsal-ekonomik makinenin işlemesi için gerekli olan bilgileri öğreten, itaati aşılayan, eleyen ve rolleri dağıtan bir sistem mi?

yoksa, çocuğu doldurulması gereken boş bir bidon olarak gören, toplumdaki çeşitliliği ve bireysel farklılıkları ortadan kaldırmaya yönelik “toplum mühendisliği” pratiklerinin operasyonel aygıtı mıdır?

ya da çocuktan başlayarak tüm vatandaşları itaate alıştırmak, devletin ideolojisini etinde ve kemiğinde hissettirmek, her özgürlük fikrini daha filizlenmeden bastırmak, düşünceleri çitlerle çevrili güzergâhlara yönlendirmek ve onları rahatça yönetilebilir minnettar tebaa olarak terbiye etmek üzere kurulduğunu söyleyen walther borgius haklı mı yoksa?