radyo tiyatrosu

...
brother and i had a radio
every night we'd shared.
waves from luxemburg
came through the air.

(camel - straight to my heart)

garip bir şekilde aşırı küçük olduğum zamanları anımsayabiliyorum. artık hayal mi bilinç altı mı bilemeyeceğim, ailemin başımda toplanıp bezimi değiştirmeye çalıştığını, babamın suratına işediğimi falan gözlerimin önüne aşırı rahatlıkta getirebiliyorum.

yine kimsenin hatırlamayacağı bir yaştaydım (3 veyahut 4), abimin eski bir radyosu vardı. şu vintage olanlardan değil, bildiğiniz siyah plastik, üzerinde dört tane büyükten küçüğe doğru giden yuvarlak tuşlar vardı hatta. onu ilk gördüğümde ilkelliğimden ve dünyaya karşı tecrübesiz oluşumdan kaynaklansa gerek içerisinde hapsolmuş insanların konuştuğunu sanmıştım, radyonun yeni yeni evlere girmesinden de kaynaklanabilir tabii. abime de sormamıştım, o hapsolan insanların gülüştüğünü görünce bunun bir hapis değil de sadece ses çıkartan bir nesneden ibaret olduğunu anlamıştım.

abimle her gece oturup sherlock vari hikayeleri dinlerdik, genelde üç karakter olurdu programlarda. galiba masadaki mikrofon sayısı kısıtlıydı, sebebi bu olabilir, bilemedim. büyüdükçe radyo tiyatrosu silindi, ne kadar alternatif üretseler de aynı tadı vermedi. belki de bundan ötürüdür dream theater çok severek dinlerim, hayal ettiğin kadar varsın bu tiyatroda.