bugün
- erkeksi bayan buse ile nişanlanmam25
- parkta herkesin önünde mastürbasyon yapan adam11
- ruh hastası yazarlar8
- 15 temmuz a tiyatro deme yavşaklığı12
- yabancı dil bilmiyorsan bir hiçsin9
- reminder16
- ev kedisini sokağa atmak10
- sokakta hamile hamile gezen türk kızı9
- arkadaşlar bi bakar mısınız18
- 3 silahşörler mantık hatası8
- hamile değilim15
- ibbde sahne alan pkklı sanatçı19
- uludağ sözlük koyu mod8
- erkeksi gay olmak9
- meme piercingi gusül abdesti ilişkisi12
- başlığa yazmayan yazarlara cin musallat etmek10
- amber heard9
- sözlükten dışlanan yazarlar24
- islam'a saldımak için elinden geleni yapan kefere10
- evlenince aynı yatakta yatmak zorunda mıyız19
- anime izleyen erkek9
- vahdettin e atılan iftiralar16
- kanatlarim varr ruhumda23
- nescafe 3 ü 1 arada8
- kadınlar nasıl müslüman olabiliyorlar19
- frank lucas'ın çok uzaklara gitmesi8
- anın görüntüsü27
- yabancı travestlerin bile tc kızından güzel olması10
- sözlükte kız istemiyorum10
- sözlükte saatlerce sürten evli erkek20
- üstteki yazarla ne yapmak isterdin20
- makatına top sokan adam8
- sözlükte dönen seks17
- sözlük hanımlarının bu akşamki kıyafetleri9
- cübbeli ahmet hoca12
- evlenince yüzüğü hep takıyor muyuz11
- sözlük yazarlarının başkanlık tahminleri13
- gülbin tosun18
- gece sokağa çıkan kızın amacı9
- afganların çoğunda neden türk tipi var8
- islamda erkekler 4 kadın sınırsız cariye alabilir15
- angel of attack8
- sözlükteki evli erkekler uçurulsun kampanyası18
- erdogana iki sene daha verin bakin nasil ucuyoruz21
- mecbur muyum yasamaya9
- sözlük hanımlarının bugünkü kıyafetleri42
- 17 saniye öpüştükten sonra afedersin diyen erkek16
- yufkacı muammer ay'a kaçan eltiler18
- ekrem imamoğlu8
- dünyada aynı anda en çok metro yapan şehir8
eski ve soğuk taş duvarların üzerinden akan rutubetin sebep olduğu tuhaf bir koku var bu antik dehlizlerde...
uzak bir zamanda buradan geçen zırhlar içindeki bir şövalyenin çizmelerinden dökülen ve binlerce asırdır bu zeminde yatan toz yavaşça havalanıyor, ben temkinli adımlarla ilerlerken. nefes alışlarımda binlerce asrın yükünü hissediyorum bu tozla ama zaten gözlerimi kapatıp yatakta, buraya bunun için gelmedim mi?
taş duvarlar zamana direniyor ama bir gün artık güçleri kalamayacak ve önce oldukları yere çökecekler, sonra da ufalanıp kuma dönüşecekler...
zaman, aç bir canavar gibi...
zaman, her şeyi yiyip asla doymayan bir yaratık...
kendisinden kaçabileceğinizi mi sanıyorsunuz? yada onu durdurabileceğinizi mi?
sizi de yiyecek, sizden öncekileri yediği gibi... ve dönüp arkasına bakmayacak bile, sıradakine geçecek!
bir gölge olmak, bakışların içinden geçtiği, duyulmayan, elle tutulamayan, sadece bazen orada olduğu hissedilip tedirginlikle ürperilen bir varlık olmak. rüzgarlı ve fırtınalı bir gecede, karanlık sokakları bir an önce daha da karanlığa boğarak süzülüp geçmek. binlerce kişinin arasından kimseye dokunmadan sıyrılıp geçmek. her zaman buz dağının kalbi kadar soğuk olmak...
karanlık odanın üç köşesinde, üç taş taht duruyor, üç tahta oturmuş, üç hareketsiz silüet. artık şekli bozulmuş...
her biri birer gölgeye dönüşmüş üç şekil...
bir zamanlar canlı ve hayat dolu gözlerin olduğu karanlık boşluklar odanın ortasındaki taş mangala yönelmiş, sanki hiç görmüyormuş gibi bakıyorlar. mangalın içinde küçük cılız bir alev var, beyaz renkli bir alev. odanın hareketsiz havasında hiç dalgalanmadan yanıyor. soluk beyaz rengine bakarak yandığı ne kadar söylenebilirse o kadar yanıyor...
üzerindeki bakışlara aldırmadan yanıyor...
yaratılmış her şeyin bilgisiyle yanıyor...
ellerini üzerine tutsan sadece soğuk bir esinti hissedersin ama gözlerini üzerine dikenlerin ruhlarını yakarak yanıyor...
adımlarım sakin ama kararlı. kaderin bana oynadığı oyuna boğun eğdim, rüzgarın estiği yöne sürükleniyorum. kafamın dışındaki bir sürü ses hayatın anlamını ve daha pek çok anlamsız şeyi tartışıyor, tükenen zamana aldırmadan...
ama kafamın içindeki ses bana çok uzun zaman önce söyledi; "hayat anlamlarla uğraşmaz, ilgilenmez, dönüp bakmaz bile. o sadece varolmakla meşgul olur. zamanın kemirdiği kemiklerin yerine yenilerini koymakla... artık yeni kemiklerin olmayacağı güne kadar!
dehlizlerde ilerlerken adımlarımı sıklaştırıyorum. soğuk ve karanlık odada üç taht duruyor, üzerlerinde oturan üç soluk gölge...
ve dördüncü taht bomboş beni bekliyor...
uzak bir zamanda buradan geçen zırhlar içindeki bir şövalyenin çizmelerinden dökülen ve binlerce asırdır bu zeminde yatan toz yavaşça havalanıyor, ben temkinli adımlarla ilerlerken. nefes alışlarımda binlerce asrın yükünü hissediyorum bu tozla ama zaten gözlerimi kapatıp yatakta, buraya bunun için gelmedim mi?
taş duvarlar zamana direniyor ama bir gün artık güçleri kalamayacak ve önce oldukları yere çökecekler, sonra da ufalanıp kuma dönüşecekler...
zaman, aç bir canavar gibi...
zaman, her şeyi yiyip asla doymayan bir yaratık...
kendisinden kaçabileceğinizi mi sanıyorsunuz? yada onu durdurabileceğinizi mi?
sizi de yiyecek, sizden öncekileri yediği gibi... ve dönüp arkasına bakmayacak bile, sıradakine geçecek!
bir gölge olmak, bakışların içinden geçtiği, duyulmayan, elle tutulamayan, sadece bazen orada olduğu hissedilip tedirginlikle ürperilen bir varlık olmak. rüzgarlı ve fırtınalı bir gecede, karanlık sokakları bir an önce daha da karanlığa boğarak süzülüp geçmek. binlerce kişinin arasından kimseye dokunmadan sıyrılıp geçmek. her zaman buz dağının kalbi kadar soğuk olmak...
karanlık odanın üç köşesinde, üç taş taht duruyor, üç tahta oturmuş, üç hareketsiz silüet. artık şekli bozulmuş...
her biri birer gölgeye dönüşmüş üç şekil...
bir zamanlar canlı ve hayat dolu gözlerin olduğu karanlık boşluklar odanın ortasındaki taş mangala yönelmiş, sanki hiç görmüyormuş gibi bakıyorlar. mangalın içinde küçük cılız bir alev var, beyaz renkli bir alev. odanın hareketsiz havasında hiç dalgalanmadan yanıyor. soluk beyaz rengine bakarak yandığı ne kadar söylenebilirse o kadar yanıyor...
üzerindeki bakışlara aldırmadan yanıyor...
yaratılmış her şeyin bilgisiyle yanıyor...
ellerini üzerine tutsan sadece soğuk bir esinti hissedersin ama gözlerini üzerine dikenlerin ruhlarını yakarak yanıyor...
adımlarım sakin ama kararlı. kaderin bana oynadığı oyuna boğun eğdim, rüzgarın estiği yöne sürükleniyorum. kafamın dışındaki bir sürü ses hayatın anlamını ve daha pek çok anlamsız şeyi tartışıyor, tükenen zamana aldırmadan...
ama kafamın içindeki ses bana çok uzun zaman önce söyledi; "hayat anlamlarla uğraşmaz, ilgilenmez, dönüp bakmaz bile. o sadece varolmakla meşgul olur. zamanın kemirdiği kemiklerin yerine yenilerini koymakla... artık yeni kemiklerin olmayacağı güne kadar!
dehlizlerde ilerlerken adımlarımı sıklaştırıyorum. soğuk ve karanlık odada üç taht duruyor, üzerlerinde oturan üç soluk gölge...
ve dördüncü taht bomboş beni bekliyor...