ben bu yazıyı sana yazdım

yalnızlığa alışkınım. yirmi beş yıldır etrafımda hep birileri oldu, hiçbiri beni tanımıyor. gerektiğinde dost oldum, gerektiğinde sevgili oldum, gerektiğinde oğul oldum.
birçok insan tanıdım. onlar beni tanımadı. onların suçu değil. kendi ailem benim kim olduğumu, ne yaptığımı, ne düşündüğümü bilmiyor. benim elimde, bunu ben yaptım. yapmak istemiyorum bil ki, ama yapıyorum. doğduğum andan bu ana gelene kadar yaşadıklarım beni bu insan yaptı. herkes gibi benim de sorunlarım var. sorunlarımdan asla kaçmadım, hiç bir zaman bir sorunum olduğunu bahane etmedim. hayatı ve getirdiklerini her zaman dimdik karşıladım. daha iyi bir insan olmaya çabaladım.
uzun bir ip üzerinde yürüyorum dengem sarsılıyor. dengemi bulacağımı biliyorum, sadece ne zaman bilmiyorum. çabaladıkça dengem sarsılıyor, akışına bırakmalıyım.
hak etmek sözü aklımda dönüp dolaşıyor bu sıralar. hak etmek nedir ki?
yaptığınız bir şey karşısında geri dönüş veya dönmeyiş. önemli olan bir şey yapmak mı?
af ne komik kelime sadece iki harf. bu kadar önemli bir kavram için sadece iki harflik bir kelime küçümsemiş gibi oluyor kavramı. affetmek erdemliktir derler belki de öyledir. belki de erdemlik olduğu için zor. belki de ben erdem değilimdir.
büyüklük sende kalsın derler. sanki affettiğin kişi seni öyle görecekmiş gibi. bu sözleri söyleyenler hayatlarında çok hata yapmış. aynı benim gibi.
yalnız kalınca düşünmeye çok fırsat oluyor. düşünmek güzel aklının içinden çıkabilirsen.
aklıma bir kelime geliyor. anlamından bağımsız seviyorum.
keşke her kelime anlamını temsil etse, her şey kolay olurdu o zaman.
düşüncelerimi yazıya döktükçe rahatlıyorum keşke bunu sen de yapsan. düşüncelerimizi paylaştıkça var oluyoruz, bizi insan yapan bu. insan olduğumuzu hatırlamamız lazım bazen.