bugün
- bik bik'in balona binmesi19
- bir kadının yemek ısmarlaması11
- icardi190517
- icardi1905 silik olsun kampanyası23
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- futbolcu ismiyle nick almak9
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- anın görüntüsü20
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı16
- kanınıza rengini verir misiniz16
- abır nerede sorunsalı8
- arkadaşlar biri var11
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır32
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- nickli başlık açanlar çaylak yapılacaktır8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması12
- uzağı göremeyen insan18
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- alınan en güzel iltifat8
- vatandaşlık farkı alan otel10
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak12
- evlilik9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım28
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- ideal duş alma sıklığı12
- integralin müfredettan kaldırılması15
- patiswiss9
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı13
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir12
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- aristoteles'in orta yolu10
spoiler ---
ac milan'a henüz yeni gelmiştim. ilk antremana belirlenen saatten önce çıkıp herkesi etkilemek istiyordum. tesislere vardığımda pirlo oradaydı. ve pek etkilenmişe benzemiyordu.
andrea, oldukça ilginç biriydi. soğuk görüntüsüne rağmen işine önem veren ciddi bir profesyoneldi. sanırım onun en büyük sorunu netameli tavırlarıydı. konuşurken şaka mı yapıyor, yoksa ciddi mi asla anlayamazdınız. sıranın kendisine gelmesini bekleyen sakin ve güçlü bir lider gibiydi. sanırım bu çocuk bana kendi gençlik yıllarımı anımsatıyordu.
fevri bir karar vermeden önce kontörlü telsim hattım ile ömer üründül'ü aradım. ona pirlo hakkındaki düşüncelerini sordum. "aa ben onu çok beğeniyorum. futbolu çok iyi bilen biri" dedi. bu cevap beni rahatlatmıştı. hislerimde yanılmadığım için ayrıca mutlu oldum. zira yakın gelecekte onu stratejimin merkezine koyacaktım.
5 ay sonra >>
gün batımı milanello'yu son kez aydınlatırken, lezzetli italyan lazanyası masalara servis ediliyordu. yemeğin ardından galliani'nin kırmızı şarap teklifini geri çeviremedim. bir süre sohbet ettikten sonra haftasonu oynanacak torino maçı hazırlıklarını tamamlamak için ofisime geçtim ve biri bizi gözetliyor'u açtım. fakat bir türlü odaklanamıyordum. yarım kalan işlerimi bitirmek üzere sekreterim simonetta'yı aradım; "pirlo denen vitaminsizi odama gönder."
5 dakika sonra >>
- pirlocum inanır mısın şunu izlemeden uyuyamıyorum.
+ non guardo la tv.
- hele şu 02 melih'e acayip uyuzum.
+ non lo so.
- ortamlarda soran olursa "fatih hoca eraycı" dersin.
+ così bene.
- ne diyorsun ulan? türkçe konuş anlamıyorum.
+ non capisco signore.
- bu arada haberin olsun; torino maçında kulübedesin.
andrea, tek kelime dahi etmeden sessizce odayı terketti. ne ertesi günkü antremanda, ne de maç günü hiç konuşmadık. problemin ne olduğunu gayet iyi biliyordum. 9. haftasına girdiğimiz serie a boyunca hepi topu 13 dakika görev almıştı. ergen tripleri bu yüzdendi. hey gidi hey. koskoca rui costa dururken sen kim köpek?
pirlo'nun bazı oyuncularla birlik olup cephe kazdığını ufaktan anlamıştım. takım elbisemden kravatıma, mimiklerimden kusursuz italyancama kadar her şeyimi dedikodu malzemesi yapmıştı. soyunma odasında maç öncesi yaptığım konuşmalarda; "göreyim benim takımımı. tanrı yardımıcınız olsun" diye gazladığım anlarda dahi sinsi bakışları sırtımı delip geçiyordu.
adriano galliani ise kendisini işlerime karıştırmadığım için benden nefret ediyordu. öğle saatlerinde yediğim ezogelin çorbasından bile rahatsızdı. (lokmalarımı sayıyor keltoş) medya önünde tercümansız italyanca konuşmamı ayrıca kıskanıyordu.
torino maçı öncesi yerli oyuncularla gizli bir görüşme yaptığını öğrenmiştim. (ümit sağolsun) taklaya gelmemek için yabancı oyuncuların ağırlıkta olduğu bir kadro kurmaya karar verdim. lakin bu olacakları engelleyemedi.
3 kasım 2001 sabahı milano'dan torino'ya gitmek üzere takım otobüsüyle yola çıktık. 4 galibiyet 2 beraberlik ve 1 mağlubiyet ile üçüncü sıradaydık. geçtiğimiz hafta 0-0 biten bologna maçında maldini'nin sakatlığının üstüne bir de shevchenko'nun burnu kırılmıştı. 4-5-1'e dönüp inzaghi'yi ileride tek forvet bıraktım.
inzaghi.. pirlo'nun kankası, biricik oda arkadaşı filippo inzaghi!
4 kasım 2001, maç saati gelip çattı. takım çok kötü oynuyordu. iki hafta önce inter'i yağlayan takım sanki bu değil başkasıydı. shevchenko'nun yokluğu takımı psikolojik olarak geriye yasladı. bize hiç yakışmayan bir gol yedik. defansif düşünceyi kırma adına albertini'nin yerine simone'yi oyuna soktum. tekrar çift forvete dönmüştük. oyunun geri kalan kısmında neredeyse tek kale oynadık. inzaghi çok gayretli görünmesine karşın saçma sapan goller kaçırıyordu. derken o kritik dakika geldi.
inzaghi, torino'lu bir şaban tarafından düşürüldü. hakem penaltı noktasını gösterdi. penaltıcımız costacurta olmasına rağmen topun başına inzaghi geçti. topa doğru geldi. kaleciyi ters köşeye yatırdı. lakin topu alakasız bir şekilde sağ taraftan tribünlere, simitçinin kelleye nişanladı. o an pirlo ile göz göze geldik. her zamanki alaycı bakışları ile beni süzüyordu.
inzaghi bana ihanet etmişti.
içten içe olacakları sezdiğim için son düdüğün ardından kendimi kaybettim. çıkış tünelinde rui costa'nın üzerine yürüyüp "beni sabote mi ediyorsunuz?" diye haykırdım. soyunma odasında yaşanan gerginlik derhal asbaşkan galliani’nin kulağına gitmişti. aylardır yedek bekleyen oyuncuların tavırları zaten belliydi. maldini ve inzaghi kulübede ancelotti’yi görmek istiyordu.
eve kapandım.
pirlo'nun alaycı bakışları gözümün önünden gitmiyordu. maç gecesi berlusconi ile telefon görüşmesi yapan galliani; "yollayın" talimatını almıştı bile.
uzun lafın kısası tetikçi italyan medyası bir kez daha görevini başarıyla yerine getirmiş, başta pirlo ve inzaghi çetesi olmak üzere tüm milanolu futbolcular adanalı bir türk ile çalışmanın dayanılmaz hafifliğinden kurtulmuşlardı!
sen büyük kaptan! sen karizmatik top cambazı! kupalar, şampiyonluklar, madalyalar sahibi andrea pirlo! sen mi büyüksün?
hayır!
ben büyüğüm, ben!
fatih hoca!
sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun? bir hiç!
gözümde pul kadar değerin yok!
ama şunu iyi bil; ne arda'ma, ne ozan'ıma, ne de burak'ıma hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın bizleri. çünkü biz birbirimize avro ile bağlıyız. bizler avroyu seviyoruz. biz bir şirketiz. biz büyük bir şirketiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?
dokunma şirketime. dokunma arda'ma, dokunma ozan'ıma, dokunma burak'ıma, dokunma ersin'ime, dokunma düzen'ime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, fatih hoca, hiç düşünmeden çeker vururum seni.
anlıyor musun? vururum.
ac milan'a henüz yeni gelmiştim. ilk antremana belirlenen saatten önce çıkıp herkesi etkilemek istiyordum. tesislere vardığımda pirlo oradaydı. ve pek etkilenmişe benzemiyordu.
andrea, oldukça ilginç biriydi. soğuk görüntüsüne rağmen işine önem veren ciddi bir profesyoneldi. sanırım onun en büyük sorunu netameli tavırlarıydı. konuşurken şaka mı yapıyor, yoksa ciddi mi asla anlayamazdınız. sıranın kendisine gelmesini bekleyen sakin ve güçlü bir lider gibiydi. sanırım bu çocuk bana kendi gençlik yıllarımı anımsatıyordu.
fevri bir karar vermeden önce kontörlü telsim hattım ile ömer üründül'ü aradım. ona pirlo hakkındaki düşüncelerini sordum. "aa ben onu çok beğeniyorum. futbolu çok iyi bilen biri" dedi. bu cevap beni rahatlatmıştı. hislerimde yanılmadığım için ayrıca mutlu oldum. zira yakın gelecekte onu stratejimin merkezine koyacaktım.
5 ay sonra >>
gün batımı milanello'yu son kez aydınlatırken, lezzetli italyan lazanyası masalara servis ediliyordu. yemeğin ardından galliani'nin kırmızı şarap teklifini geri çeviremedim. bir süre sohbet ettikten sonra haftasonu oynanacak torino maçı hazırlıklarını tamamlamak için ofisime geçtim ve biri bizi gözetliyor'u açtım. fakat bir türlü odaklanamıyordum. yarım kalan işlerimi bitirmek üzere sekreterim simonetta'yı aradım; "pirlo denen vitaminsizi odama gönder."
5 dakika sonra >>
- pirlocum inanır mısın şunu izlemeden uyuyamıyorum.
+ non guardo la tv.
- hele şu 02 melih'e acayip uyuzum.
+ non lo so.
- ortamlarda soran olursa "fatih hoca eraycı" dersin.
+ così bene.
- ne diyorsun ulan? türkçe konuş anlamıyorum.
+ non capisco signore.
- bu arada haberin olsun; torino maçında kulübedesin.
andrea, tek kelime dahi etmeden sessizce odayı terketti. ne ertesi günkü antremanda, ne de maç günü hiç konuşmadık. problemin ne olduğunu gayet iyi biliyordum. 9. haftasına girdiğimiz serie a boyunca hepi topu 13 dakika görev almıştı. ergen tripleri bu yüzdendi. hey gidi hey. koskoca rui costa dururken sen kim köpek?
pirlo'nun bazı oyuncularla birlik olup cephe kazdığını ufaktan anlamıştım. takım elbisemden kravatıma, mimiklerimden kusursuz italyancama kadar her şeyimi dedikodu malzemesi yapmıştı. soyunma odasında maç öncesi yaptığım konuşmalarda; "göreyim benim takımımı. tanrı yardımıcınız olsun" diye gazladığım anlarda dahi sinsi bakışları sırtımı delip geçiyordu.
adriano galliani ise kendisini işlerime karıştırmadığım için benden nefret ediyordu. öğle saatlerinde yediğim ezogelin çorbasından bile rahatsızdı. (lokmalarımı sayıyor keltoş) medya önünde tercümansız italyanca konuşmamı ayrıca kıskanıyordu.
torino maçı öncesi yerli oyuncularla gizli bir görüşme yaptığını öğrenmiştim. (ümit sağolsun) taklaya gelmemek için yabancı oyuncuların ağırlıkta olduğu bir kadro kurmaya karar verdim. lakin bu olacakları engelleyemedi.
3 kasım 2001 sabahı milano'dan torino'ya gitmek üzere takım otobüsüyle yola çıktık. 4 galibiyet 2 beraberlik ve 1 mağlubiyet ile üçüncü sıradaydık. geçtiğimiz hafta 0-0 biten bologna maçında maldini'nin sakatlığının üstüne bir de shevchenko'nun burnu kırılmıştı. 4-5-1'e dönüp inzaghi'yi ileride tek forvet bıraktım.
inzaghi.. pirlo'nun kankası, biricik oda arkadaşı filippo inzaghi!
4 kasım 2001, maç saati gelip çattı. takım çok kötü oynuyordu. iki hafta önce inter'i yağlayan takım sanki bu değil başkasıydı. shevchenko'nun yokluğu takımı psikolojik olarak geriye yasladı. bize hiç yakışmayan bir gol yedik. defansif düşünceyi kırma adına albertini'nin yerine simone'yi oyuna soktum. tekrar çift forvete dönmüştük. oyunun geri kalan kısmında neredeyse tek kale oynadık. inzaghi çok gayretli görünmesine karşın saçma sapan goller kaçırıyordu. derken o kritik dakika geldi.
inzaghi, torino'lu bir şaban tarafından düşürüldü. hakem penaltı noktasını gösterdi. penaltıcımız costacurta olmasına rağmen topun başına inzaghi geçti. topa doğru geldi. kaleciyi ters köşeye yatırdı. lakin topu alakasız bir şekilde sağ taraftan tribünlere, simitçinin kelleye nişanladı. o an pirlo ile göz göze geldik. her zamanki alaycı bakışları ile beni süzüyordu.
inzaghi bana ihanet etmişti.
içten içe olacakları sezdiğim için son düdüğün ardından kendimi kaybettim. çıkış tünelinde rui costa'nın üzerine yürüyüp "beni sabote mi ediyorsunuz?" diye haykırdım. soyunma odasında yaşanan gerginlik derhal asbaşkan galliani’nin kulağına gitmişti. aylardır yedek bekleyen oyuncuların tavırları zaten belliydi. maldini ve inzaghi kulübede ancelotti’yi görmek istiyordu.
eve kapandım.
pirlo'nun alaycı bakışları gözümün önünden gitmiyordu. maç gecesi berlusconi ile telefon görüşmesi yapan galliani; "yollayın" talimatını almıştı bile.
uzun lafın kısası tetikçi italyan medyası bir kez daha görevini başarıyla yerine getirmiş, başta pirlo ve inzaghi çetesi olmak üzere tüm milanolu futbolcular adanalı bir türk ile çalışmanın dayanılmaz hafifliğinden kurtulmuşlardı!
sen büyük kaptan! sen karizmatik top cambazı! kupalar, şampiyonluklar, madalyalar sahibi andrea pirlo! sen mi büyüksün?
hayır!
ben büyüğüm, ben!
fatih hoca!
sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun? bir hiç!
gözümde pul kadar değerin yok!
ama şunu iyi bil; ne arda'ma, ne ozan'ıma, ne de burak'ıma hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın bizleri. çünkü biz birbirimize avro ile bağlıyız. bizler avroyu seviyoruz. biz bir şirketiz. biz büyük bir şirketiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?
dokunma şirketime. dokunma arda'ma, dokunma ozan'ıma, dokunma burak'ıma, dokunma ersin'ime, dokunma düzen'ime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, fatih hoca, hiç düşünmeden çeker vururum seni.
anlıyor musun? vururum.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar