bugün

evlilik

Evlilik kurumunun tarihine bakıldığında insanların evlenme sebeplerinin değişimlerinin tarihini de görmüş oluruz. Dikkatli bakıldığında, evliliğin evrimi de kapitalizmin evrimiyle atbaşı gider. Geç kapitalizm yalnızca emek sömürüsü (artı-değer üretimi) üzerinden iş görmez, artık bireyler, finans-kapital altında borçlulandırılmış bireylerdir. Krediler, mortgagelar, kredi kartları bireyleri sonsuza dek borçlulandırır. Bu yeniden ve yeniden "sanal" ihtiyaç üretimiyle mümkün olur. Evlilik denilen kurum da, Deleuze'ün kapitalist-makine olarak adlandırdığı, bireylerin arzularını yerliyurtlulaştırarak, yerleşik hale getirir. Böylelikle, evlilik kurumunun gerektirdiği rollerin ve duygulanımların üretimi sağlanır. Yani, bir saatin dişlileri gibi iş görürler. Evlilik kurumunda kadın ve erkek ayrımına dayanan cinsiyet rolleri inşa edilir, iş yerinde kadının eril tahakkümüne maruz kalması sağlanır. Kadının doğayı temsil etmesi, erkeğin kültürü temsil etmesi anlayışı ile paralel olarak, kadınlıkla ilişkilendirilen rolleri sürdürmesi sağlanır. Erkeğin emeğine, kadının ev-içi emeği dahil edilmez. Kadının emeği, kayıptır. Erkek de kendi üzerine bindirilen bu rolün gereği haftasonu da dahil olmak üzere çalışır. Pompalanan ihtiyaçların fetişizmine kapıldıkları için borçları ödemelerinin yolu budur. Kısaca kapitalist-makine sürerliğini, evlilik kurumunda sistemi durmadan, paslanmadan işletecek unsurların beslenmesine dayandırır. Bunun için de normal/ahkakideğerleri evlilikte üretilir de üretilir. Heteronormatif ilişkiler düzeni de, ailelerin kadın ve erkek evliliğine dayalı olmasıyla daha da perçinlenir ve bunun dışında kalan varoluş kipleri, Deleuze'ün anladığı şekliyle, kadın-oluş, göçebe-oluş, homoseksüel-oluş vb
normdışı ve ahlak dışı olarak, iktidar tarafından kodlanır. iktidar/sermaye sahipleri, kapitalizmin yeniden ürettiği heteronormatif kültürün dışında kalan herkesi sistem dışına iter ve onlar üzerinden değişik politikalar uygulayabilir. Eşcinsellerin, siyahi/renkli kadınların, işçi sınıfının, mültecilerin, göçebelerin yaşam tarzları marjinal ve normdışı olarak kodlanır; homofobi, ırkçılık ve faşizm ürer. Faşizm, insan ilişkilerinde yatay olarak bir virüs gibi yayılır; kendi gibi olmayanlara karşı salt tepkisellik ve hınç üretir, dah sonra iktidar yeniden kapma aygıtını devreye sokarak, bunu marjinal gruplara kanalize eder. Şu anda toplumsalı az çok bu şekilde okuyabilirsiniz.