bugün

marifet

vuslat istikametinde bir vadi.

Ondan sonra gözüne, başı sonu olmayan marifet vadisi görünür.

Hiç kimse yoktur ki, yolun uzunluğu yüzünden gönlü karışmasın, acayip bir hale düşmesin! (Çoklarının, yolun uzunluğu yüzünden gönlü karışır yolunu kaybeder)

O vadinin hiçbir yolu, öbürüne benzemez. Ten yolcusu başkadır (onun), can yolcusu başka!

Yine de can ve ten, noksan ve kendi yüzünden daima geri kalıp zeval bulmada, ilerleyip kemale ulaşmadadır.

Hulâsa (özet) o vadide görünen bir çok yol var ama, her bir yol, yolcusuna göre! (O vadinin bir çok yolu vardır ama her yol yolcusuna göredir.)

Bu ulu yolsa nasıl olur da dertlere düşen örümcek, fille beraber yürür, aynı yola yollanır. (Bu ulu yolda dertlere düşen örümcek fille beraber yürümez, ayrı yola yollanır)

Herkesin yürüyüşü kemalincedir; herkesin yakınlığı halli halincedir.

Sivrisinek istediği kadar uçsun; kasırga süratini ve kasırga kuvvetini elde edebilir mi hiç?

Hâsılı (ortaya çıkmak, belirmek) herkesin yürüyüşü başka başkadır; hiçbir kuş öbür kuş gibi gidemez.

işte bilgi(marifet) bu yüzden ayrı ayrıdır. Birisi mihrabı(kabeyi) bilmiş, bulmuştur, öbürü putu!

Bu kadri yüce yolun önünde bilgi(marifet) güneşi doğup parladı mı

Herkes kadrince bir öngörüye sahip olur; herkes hakikat âlemindeki durağını, bucağını bulur.

Yolcuya bu yol aydınlandı mı, dünya külhanı gözüne gül bahçesi görünür.

içindeki sırrı görür o, deriyi değil. Artık sevgiliden başka bir zerre bile göremez zaten.

Ne görürse, hep onun yüzüdür; daima onu seyreder. Birlikte bütün sırları tamamlar, tam ve kâmil bir er olur, birliğe erer.

Nikap (peçe) altındaki yüz binlerce sır, güneş gibi parlar, ona yüz gösterir.

Tek bir kişi bütün sırları görsün de kemale ersin diye, yüz binlerce kişi bu yolda kaybolur gider!

Bu ucu bucağı, dibi kıyısı olmayan denize dalmak, bu denizde dalgıçlık etmek için, iç âlemine dalmış bir kâmil er gerek!

Sana sırlar âleminden bir zevk hâsıl olsa, her an aşkın, şevkın tazelenir durur!

Adamakıllı susuzluk işte buradadır. Yüz binlerce kan işte burada helâl olur, dökülür gider.

Arşa bile el atsan, “daha yok mu” sözünü bir an bile bırakma!

Arşı bile irfan denizinde gark et. Buna imkân bulamazsan, bari başına yolda toprakları saç!

A gaflet uykusuna dalmış kişi, kutlanacak bir halin yoksa, neden kendine yas tutmuyor, neden kendine ağlamıyorsun?

Sevgilinin vuslatına erişemedin, o vuslattan neşelenmediysen, bari kalk da ayrılık yasını tut!

Sevgilinin yüzünü görmüyorsan, hiç olmazsa şaşkın bir halde oturma da, sırlara mahrem olmayı dile!

Bulamıyorsan, bari utan da aramaya koyul. Eşek gibi ne vakte kadar başıboş, yularsız dolaşıp duracaksın?

Mantık'ut Tayr (Kuşça)