bugün

islama göre tecavüz suçunun cezası idamdır

rasülullah (s.a.s) ne dedi? "namusu için öldürülen şehittir". o halde şehit eden katildir. katilin cezasıysa idamdır. velev ki mukavemet etmemiş olsun. şimdi soru şu; islamda tecavüzün cezası var mı? varsa bu cezanın karşılığı idam mı?

evet var, ve cezası idam. islamda tecavüzün cezası ölümdür. bu kanaatimizin dayanağı şudur: bir kadın kendisine ve namusuna musallat olan bir tecavüzcüyü öldürse, şer'an ona hiçbir ceza verilmez. kaldı ki pek çok kadın acziyetinden, tüm sabi sübyan çocuklar da masumiyetinden bunu gerçekleştiremez. o halde buradan şu sonuç çıkar; eğer mümkün olsaydı, o taktirde "tecavüzcü öldürülmeyi hak etmişti". o kadıncağız acizse de, devlet aciz değil. Yok o kadın aciz değil de tecavüzcüyü öldürürse, ondan hesap sormayan yüce allah, ümid edilir ki; cumhur ulemanın görüşünden kıyas ederek hüküm çıkaran fetva makamına tabi olandan ve devletten hesap sormaz. Burada yetki fetva makamınındır. O her kim veya kurum ise. delilleri aşağıya aktarılmıştır. buyrun;

--spoiler--

mağdur kişi, kendisine saldıran tecavuz etmek isteyen şahsı, kesinlikle öldürmekten başka bir çarenin olmaması durumunda, mucadele sonucunda öldürmesinde bir beis yoktur. aksi takdirde dünyada mesuliyetten kurtulamayacağı gibi, ahirette de büyük bir cezaya çarptırılacaktır. (abdulkâdir udeh, et-teşrîu'l-cinâî'l-islâmî, kâhire 1959, 1/473, 489; abdulkerîm zeydan, hâletu'd-darûra fi'ş-şerîatil islâmiyye -mecmûatu buhusil-fıkhiyye, adı altında diğer 8 makalesiyle birlikte-, beyrut 1986, sf: 184-195)

bir kimse, evinde yahut herhangi bir yerde hıfzettiği namusuna tecavüz etme fiilinde olan birine karşı koysa, namusunu o mutecavizin elinden kurtarmak isterken, mutecavizi öldürmüş bulunsa, namus mudafaası meşru bir müdafaa olduğundan, katile kısas lazım gelmez, diyet de icabetmez. çünkü namusunu mudafaa etmek için o mutecaviz kişiyi öldürmekten başka bir çaresi kalmamıştır. (ömer nasuhi, istılahalat-ı fıkhiyye kamusu, 3/125)

demek ki, canını, malını, namusunu muhafaza etmek her insanın hiçbir suretle elinden alınmaz bir hakkıdır. bunları mudafaa ederken mutecaviz kişiyi öldürmek zorunda kalsa, katil olmayacağı gibi, öldürülse şehid olur. nitekim bunun ölçüsü kur'an-ı kerim'de şöyle belirtilir:
"bir kimse size -ne amaçla ve ne şekilde- saldırmışsa, siz de aynı şekilde karşı saldırıda bulunun" (bakara, 194).
aynı şekilde peygamber (s.a.v.): "kim, canı (nefs) uğrunda ölürse şehiddir, kim namusu (ailesi) uğrunda ölürse şehiddir; kim malı uğrunda ölürse şehiddir" (tirmizi, diyat, 21; musned, 2/221) buyurarak, meşru mudafaayı, en özlü ve kapsamlı bir biçimde teşvik etmiştir.

bir kimsenin canını, malını veya namusunu kastederek tecavüze yeltenen (sâil) kimseye karşı tecavüze uğrayanın mudâfaa ve tecavüzü önleme hakkı vardır. her çareye başvurarak ve başka çare yoksa, mütecavizi öldürerek bu hakkını kullanabilir. çünkü tecavüze uğrayan meşrû müdâfaa hakkını kullanmaktadır, bu hal zarûret halidir, amme otoritesiyle değil, kendi gücüyle tecavüzü önlemek mecburiyetindedir.

ibn kudâme, sahibini öldürmek üzere bir eve giren kimseden bahsederken şöyle diyor:
"öldürmeden başka önleme çaresi yoksa veya öldürmediği takdirde onun kendisini öldüreceğinden korkuyorsa öldürecek veya bir uzvunu koparacak darbeyi vurabilir. sakatlama ve öldürmeden dolayı diyet de gerekmez; çünkü -isyan edenlere karşı yapıldığı gibi- şerrini ve kötülüğünü önlemek için yapmıştır; mutecaviz ev sahibini, öldürmek zarûretiyle karşı karşıya getirmiştir ki bu kendi kendini öldürmek demektir... bir kimsenin canına veya malına saldıran herkes için hüküm aynıdır.. (ebû muhammed muvaffakuddîn abdullāh b. ahmed b. muhammed b. kudâme el-cemmâîlî el-makdisî , el-muğnî, c. viii, sf: 330)
ibn teymiyye'ye göre karısına tecavüz etmek isteyen kimseyi koca, başka bir yolla defetme imkânı bulunsa bile öldürebilir. merhum şöyle diyor: "...bunun içindir ki koca, karısına tecavuz etmek isteyen kimseyi -tecavuzu önleme maksadıyla- öldürebilir. başka çare olmadığı takdirde öldürebileceği ittifakla sabittir. başka çare bulunduğu takdirde dahi öldürebileceği ise kuvvetli olan görüştür. (ibn teymiyye, mecmû'atu'l-fetâvâ, c. xv, sf: 122)
serâhsî, el-mebsut'unda, saldırıya uğrayanın tedrice ve sıra takibine riâyet etmemesinin bu durumda caiz oluşunu şu esasa bağlıyor: "gerçek durumun bilinmesine imkân bulunmayan yerlerde kuvvetli zan gerçeğin yerine geçer." (ebû bekr şemsu’l-eimme muhammed b. ebî sehl ahmed es-serahsî, el-mebsût, c. xxiv, sf: 50)

https://www.islam-tr.net/...avuzun-hukmu-nedir.22557/