bugün

tilda swinton

beyaz perdenin avangardlarından iskoç oyuncudur.
"insan hep kendini oynar. ne yaparsan yap, otobiyografiktir. çünkü sonuçta en son istediğin şey, oynuyormuşsun gibi görünmektir." sözünün sahibidir.

[alıntı]
tilda swinton, kariyerine düşük bütçeli deneysel filmlerle başladı, filmografisinin ilk yedi filminde bağımsız ingiliz sinemasının kışkırtıcı ve eşcinsel eylemcilerinden derek jarman ile çalıştı. prenses diana ile aynı okulda okudu, uzun süre at yarışıyla uğraştı, elektronik müzik grubu orbital'ın "the box" isimli parçasında "uzaylı"yı oynadı, "the maybe" adlı enstalasyon için, günlerce, sekiz saat cam bir prizmanın içinde uyudu, jarman'ın "the garden" filminde meryem ana oldu...

swinton, jarman'ın hayal gücünün tesis ettiği bu deneysel rollerden sonra, 1994'te yönetmenin ölümüyle birlikte rotasını hollywood'a çevirdi: narnia günlükleri'nde beyaz cadı'yı, dipsiz'de (the deep end) korumacı bir anneyi oynadı. üstelik hollywood bunun karşılığını da vermeyi ihmal etmedi, bu yıl avukat'taki (michael clayton) rolü için swinton'ı oscar ile taçlandırdı.

yerleşik kadın imgelerinden uzak, öte-dünyalı imajıyla cinsel kimlik kalıbını bozan, hatta çoğu zaman bu çiftyönlü cinselliği orlando'daki gibi aynı rolde yansıtabilen, androjenin anlamını keşfetmeye devam eden oyuncu, cinsel kutuplarda olduğu kadar çağlar arasında da rahat geçişler yapabiliyor, büründüğü her karaktere hipnotik bir güç yüklüyor.
[/alıntı]