hayatın sıkıcı olması

sıkıldım...

nedense "yeni yıl" dıngıllığı gelip çattığında daha bir fark edilir olan hissiyat.

ben öyle (bkz: cocoon) gibi "yoruldum" yazıp bırakmayayım da içini doldurayım;

açıkçası sıkıldım... Hiç kimsenin içmeyeceği içkilerin ve hiç kimsenin yemeyeceği yemeklerin tariflerinden...

Noel ile yılbaşını ayırt edemeyen geyiklerin Noel Baba geyiklerinden, "çam ağaçları kesiliyor" sızlanmasından vazgeçmeyen entel mızmızlığından...

"milli piyango size de çıkabilir" basitliğinden, "sarhoşum gel servisi" zevzekliğinden, "herkese sevgi, dünyaya barış" saftirikliğinden sıkıldım...

Yılın olayından, yılın fotoğrafından, yılın erkeğinden yılın kadınından, yılın bilmem nesinden, burcunuz ne diyor zırvasından, "karşı cinsten bir sarışın size ilgi gösteriyor" şeklinde enayi tuzaklarından, Eurovision, Oscar, golden globe, Nobel, lig şampiyonluğu teranelerinden, akşamdan kalmalığın dayanılmaz biteviyeliğinden, ziyan olmasın diye yeni yılın ilk üç günü bayat yemeğe talim etmenin kaderinden, tombaladan, birinci çinkodan, ikinci çinkodan sıkıldım...

Televizyonun varoş eğlencelerinden, gece yarısı dansözünden, on dokuz sekiz yedi altı beş dört üç iki bir geri sayımlardan, uyku akan gözlerle sevinir gibi yapmaktan, sabahlama zorunluluğundan sıkıldım.

insanlara 1 ocak günü ille Talcid ya da Kompensan tavsiye etmekten de (bu sene hayatınızda bir değişiklik yapın, Rennie kullanın!)

Belki günler uzamıştır umuduyla bekleyip gene erkenden hava kararınca hafif tertip bozulmanın her sene yinelenen iç burukluğundan da...

işin kötüsü, her sene dön dolaş bunlardan bahsedilmesinden de...

aslında yeni bir yıl demek, biz ölümlüler için ölüme bir adım daha yaklaşmak demek.

(Hemen belirteyim, "yok canım, daha dur bakalım" geyiğinden de sıkıldım, lütfen bana söylemeyiniz, daha saf tanıdıklarınıza saklayınız.)

pardon siz içip-sıçıp eğleneceksiniz yarın, şimdiden moralinizi bozmayayım. 1 ocak sabahı ne olsa benimle aynı dalga boyuna gelirsiniz, o zaman konuşuruz.