bugün

alaçatı

Çocukluğumun geçtiği yer. Her yaz küçüklüğümde oradaydım. Arnavut kaldırımlı sokakları güneş doğmadan,hava yeni yeni aydınlanırken yürümek için harikadır. Meydanın aşağısındaki fırından sabahın erken saatlerinde mis gibi sıcak ekmek kokusu gelir, dayanamazsın gider alırsın, kopara kopara yersin, kimseye aldırış etmeden kimseyi umursamadan.
Bir iki pastanesi vardır birşeyler alır eve gelirsin dönüşte, tadı da bir başkadır bu da yetmediyse tepeye gidersin,öğlen vakti serin birşeyler içersin, tepe dediğim de tepe hani, nasıl esiyor bir görsen, öyle tatlı ki...
Denize gidersin ister yürüyerek ister minibüsle ister araban varsa arabanla, geçerken sörf yapan tek tük bir kaç kişiyi görürsün, Çark derler denizine buz gibidir ama tertemizdir, ardıç ağaçları mis gibi kokar, denize girmeyip altında oturulur bazen plajın arkasında ağaçların. plajda çok kalabalık değildir, havlusunu hasırını sermiştir millet, bir iki şezlong vardır herkes te oturmaz şezlonglara, insanlar evde yaptıkları sandviçleri getirirler, kendi tarlalarında yetiştirdikleri mis gibi karpuzları. kayalıkları vardır sağda ve solda arkadaşlarla gider deniz kabuğu, deniz yıldızı, deniz kestanesi toplarsın, yengeç bile bulursun, bazen sahilde oturur deniz kabuğu ararsın kıyıda.
dönüş vakti gelir alırsın tası tarağı sahilden geri dönersin, evin tarasasında duş alırsın, orada tarasa derler, evin en üst katıdır, açıktır bir nevi üstü açık çatı katı,duşunu aldıktan sonra yemek yersin ki dünyanın en basit yemeği bile tatlı gelir ama yediklerin en basit yemekler değildir ki. Oturursun tarasada karşında dağlar, akşam yeni yeni bastırıyor, hafiften yanmış ışıklar, masada da yok yok hani. Domates-maydonoz, soğandan oluşan zeytinyağlı bir salata, semizotlu yoğurt, dolma, ege usulü tavuk ve dahası. Doyamazsın hiçbir zaman belki de masanın sohbetindendir ama söylemem gerek her zaman çıkılmaz tarasaya orası özeldir.

Yemek yenir, hayat kokan oturması, içinde bulunması huzur veren taş evin kapalı katlarına girersin, biraz uyursun ya da çıkarsın dışarıya henüz kirlenmemiş alaçatıya her yer senindir, o kasabayı yaşayanlarındır alaçatı, eğlenmek için gelenlerin değil. Bazen arkadaşlarınla sokakta oturursun ailenle, elektrikler kesilir ama hiç kimse üzülmez daha da sevinirler, kapkaranlık olur tüm sokaklar, giden elektrik sanki sesleri de beraberinde götürür, gökyüzünün rengi değişir yıldızlar daha da parlar.

Bunları şimdi ki zaman ekiyle yıllar önce yazabilirdim, ama artk yazamıyorum. Çünkü değişti oraları,Bodrum'un görgüsüz sosyetesi oraya da elini attı malesef.

Artık kopara kopara sıcak ekmek yerken sizi rahatsız etmeyen bakışlar yok orada, kaşarlı ekmeğe italyanca isimler bulup milyonlarca para veren ve yoldakilerle dalga geçen insanlar var.
Denizi de sizin değil artık, her taraf şezlong paran varsa girersin. Ardıç ağaçları kesildi yerine "beach club" açtılar.
Yengeç, deniz yıldızı topladığın kayalıklar da beach club oldu,sokmuyorlar artık alaçatının çocuklarını.
Dejenere oldu herşey bazı aileler yıkıldı, yok artık alaçatı kasabanın sahipleri için, kasabayı yaşayanlar için... esnafı sattı herşeyini bıraktı, herşeye hakim oldu o görgüsüzlük, eskiden şehrin sahibi olanlar şimdi şehrin yeni sahiplerine garsonluk yapar oldu, ne eskisi gibi sokaklarda oturabilirsin,ne de eskisi gibi yemek yiyebilirsin manzaraya bakıp, keyif kalmadı, tatlı tatlı uyuyamazsın zaten ses,gürültü...
Elektrikler de gitmez, malum görgüsüz sosyete de geldi ya, o zaman değerli oldu orası elektriği kesmek kimin haddine?
Yine de gittim geçen,oturdum meydanda ki yastıklı koltuğa 2 bira içtim, eskisi gibi değil ama yine de hatırlatıyor insana birşeyler,buna rağmen üzüldüm,alaçatı da yaşamasam da...