bugün

yardımcı doçent

Evet efendim, çiçeği burnunda 3 aylık bir yardımcı doçent olarak bir parçası olduğum alem, akademik familya.

Şimdi gelelim işin "bu" taraftan nasıl göründüğüne;

1. Yardımcı doçentlik dünyada var mıdır? Yoksa biz mi uydurduk?

Cevap: vardır efendim. Avrupa'nın bir çok ülkesinde ve ABD de vardır bu uygulama. Genel olarak tenure track veya assistant professorship olarak geçer. Şartları inanılmaz zordur. Yıl içinde belli impacte sahip dergilerde yayın yapma zorunluluğu, belli sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştirme zorunluluğu, ders verme ve ders alma zorunluluğu olan bir kadrodur. Zor bulunur, çok rekabetçi bir ortamdır. Associate professor olmadan önce akademisyenler bu kadroya atanır, belli bir süre sonra yeterli puan toplayabilen tenureler associate professor yani doçent olmaya hak kazanır.

2. Peki Türkiye'de yardımcı doçentlik ne alemde?

Cevap: akademinin her branşında olduğu gibi bombok bir yerde. Yar doç luktan emekli olan mı ararsın, yar doç olup ders vermek dışında bir şey yapmayan mı ararsın, hatta yar doç olup labı olmayan, üniversiteye gelmeyen mi ararsın, her şey var. Türkiye de her noktada olduğu gibi her açıdan suistimal edilmektedir yar doçluk. Türkiye de yar doç sistemi tamamen yanlış uygulanmaktadır, ve şu an akademiye faydadan ziyade zararı dokunmaktadır.

3. E o zaman kaldıralım yardımcı doçentliği?

Cevap: şu aşamada yardımcı doçentlik kalktığı an, Türkiye'de ki akademisyenlik tamamen çöker. Çünkü doktoradan mezun olan kimse, çalışacak bir pozisyon bulamıyor akademide. Akademisyen sayısı ve kalitesi gün geçtikçe düşüyor. Sırf yardımcı doçentler için açılan bir sürü teşvik var ( tübitak 3501 gibi ). Sen bütün sistemi üzerine kurduğun bir yapıyı bir anda kaldırırsan, zaten sürünen Türk akademisini tamamen yerin dibine sokarsın. Öyle yabancı kelime dediğin arenaları bir anda başka bir yabancı kelime olan parka değiştirmeye benzemez bu.

4. E ne yapalım o zaman?

Cevap: yeniden düzenleyelim. Hakeden insanlara bu kadroyu verip, geçici süreli (5-10 yıllık) kadrolar oluşturalım ve doçent olmayı hakeden ve haketmeyen akademisyenleri ayıralım. Doçent olamayanları öğretim görevlisi veya araştırmacı-uzman olacak şekilde yeniden istihdam edelim ve her insanı en iyi yapabildiği işte en doğru şekilde kullanalım.

5. Seni dinleyen olur mu?

Cevap: afedersiniz s.kinin ucunda sallayan olmaz.

Sonuç: muhtemelen beni yılbaşında Avrupa'dan temelli döndüğüme pişman edecek gelişmeler yakında. En iyi ihtimalle Türkiye de henüz başladığım akademisyenlik hayatım çok erken bitecek ve öğretim görevlisi olarak bundan sonra research yapamadan sadece derslere girerek iş hayatıma devam edeceğim, en kötü ihtimal ile işsiz kalacağım ve özel sektörde iş aramaya başlayacağım.

Kısaca benim açımdan tünelin ucu bombok biryere çıkıyor, yurtdışında olup benim gibi vatan hasreti ile yurda dönmek isteyenlere tavsiyem:

Dön-me-yin!!!!!