bugün

hayata dair iç burkan detaylar

ev arkadaşım hilmi ile eminönü'ne balık ekmek yemeye gittik. bu son bekar gezmemiz olacaktı. 2 hafta sonra hilmi dünya evine girecek ve ben yine bir arkadaşın ''karı kölesi'' olmasıyla yalnız kalacaktım. gelmişken bir arkadaşı da göreyim diye beni kuşçuların olduğu pazara götürdü. girdik içeri. cik cik cik binlerce kuş şakıyıp duruyordu. hilmi kuşçu arkadaşı ile konuşurken bir papağan dikkatimi çekti. limon gibi sarı, çok tatlı, yanaklarının yanında kırmızı allık gibi tüyü olan sultan papağanı idi. kafasını bir sağa bir sola hızlı hızlı çevirip bana bakıyordu. ötüyordu bakarken. iki sevgili gibiydik sanki, bakışlarımız etkiliyordu. pardon dedim bu kuş kaç para?

120 lira diye cevap verdi adam. kafesi, yemi falan hepsi kaça mâl olur dedim. 200 lira ama siz 180 verseniz yeter dedi. hilmi bana baktı. hayırdır alacak mısın lan ? dedi. '' aldım bile, sar abi bunu bana'' dedim. sar deyince ikisi birden güldü.

artık bir kuşum vardı benim. hilmi adını '' limon'' koyalım dedi ama ismi de benim gibi bir şey olmalıydı. adını çapkın koydum. çapkındı artık adı. çok tatlıydı.

hilmi evlendikten sonra koca evde biz çapkınla beraber kaldık. her gün, her akşam konuşuyordum onunla. 1 hafta geçtikten sonra kafesin kapağını açıp odada uçurmaya bile başladım. alışmıştı bana. dostlarım kızmasın ama en iyi dostum oldu kısa zamanda.

sabah 8- 8,5 arası sürekli ötüyordu '' sus be tipini siktimin'' derdim ama sesimi duyunca daha bir coşardı. içine ederdi uykunun. sus be çapkın. sus artık be.

yok , susmazdı işte gıcık.

ne kadar geveze bir kuş olsa da 3 ay geçince iyice alıştım şerefsize. akşam alem yapardım gelip masadaki çerezlerime dalardı.

görsel

bırak beni kuki, ben de içcem der gibi ortama girmek isterdi hep. sonra sonra ona da küçük bir tabak koyup içini yemle doldurdum. beraber takıldık her gece. ulan ne alıştırdı kendine be.

akşam saat 6 olup eve geldiğim zaman, hani anahtarı kapıya sokup açamaya çalıştığım zaman, o 2 tane çat çat diye kilit sesini duyunca ötmeye başlardı. duyardım ayakkabıları çıkarırken. daha kapıyı açmadan kilit sesine öterdi. içeriye girdiğim anda ise tünekte bir sağa bir sola yürüyüp adeta hoş geldin derdi. ulan beni kimse böyle sevmedi be.

ağzımdan su içerdi ya, candan erçetin'in çapkın şarkısını açtığım vakit dünya onun olurdu. kafasını sallayarak müziğe ritim yapardı. öyle de bir güzel sallardı ki, sarhoş kafayla ben de onunla beraber kafamı sallayıp beraber dans ederdik. bi o sallardı bi ben sallardım. gören deli der bize. eğlenirdik cıstlak cıstlak...

1 ay önce ishal oldu çapkın, nazar deydi sanırım. sağdan soldan duyduklarımla internetten okuduklarımla iyileştirdim onu. hatta sözlüğe espiriyle karışık '' kuşum çok hasta, boynu bükük keratanın, eskisi gibi ötmüyor artık '' diye entry bile girdim. çoğu geyik geçiyorum sandı, sikimi kastediyorum sanıp dalga geçti ama gerçekten de hastaydı kuşum işte.

o konuşmayınca, o ötmeyip yaramazlıklar yapmayınca, o uçmayıp soframı karıştırmayınca iyice kötü oldum. meğer ne alıştırmış yaramazlığa kendini. kafesin en altında kabarık bir şekilde onu hasta görmek insana nasıl koyuyor anca hayvan sahibi kişiler anlar ama şükür iyileşti kerata. eskisi gibi anahtar sesine ötüp durdu sonra.

kuş işte, hani kuş kadar canı var diye boşuna denmemiş. hastalığı atlattı derken tekrar ishal oldu 1 hafta önce.
yine boynu büküldü sıpanın. yine sesi soluğu kesildi. yine ötüp sinir etmedi sabahları. sus be tipini siktimin demeyi özler mi insan?

2 günde özlüyor be abim buna inan.

ama ne yapsam bu sefer hastalığı geçmedi. 3. güne girince korkmaya başladım ve apar topar veterinere götürdüm. küçük bir kutunun içinde vardık doktorun yanına. çıkardı kutudan çapkını veteriner aldı eline. elledi göğsünü. elledi ve göğüs kemiği erimiş bunun, yaşama şansı % 5 dedi. ulan nasıl da pat diye söyledi be. insanın boğazı düğümlenir mi küçük bir kuş için. ağlamaklı oldum duyunca. nasıl yani hiç şansı yok mu? yapabileceğiniz hiç bir şey yok mu? dedim. iğne yapalım, bir kaç da ilaç yazayım 2 saat de bir ağzından bir damla verirsiniz dedi ama kurtulması çok zor dedi. yapın siz iğneyi deneyeceğim dedim. yanımda sıra bekleyen başka biri de '' ona yapacağın masrafla yeni bir kuş al bence daha iyi, benimki de böyleydi öldü '' dedi. senin ben amına koyayım diyecektim kendimi zor tuttum. çapkını kutuya koyarak doğru eczaneye koştum.

koydum masaya çapkını, kuşum çok kötü dedim. eczacı kız gülmeye başladı. gülme dedim kuş burada.

görsel

baktı kız kutuya, aldı reçeteyi verdi ilaçları.

işten izin aldım çapkını iyileştirmek için. ilacını dakikası dakikasına verdim. bir sürü ilaç.

görsel

görsel
ulan öt be kuş be. bir kere konuş be. bir kere tipini sikim de nolur ya.

tüneye bile çıkamıyordu. saatler geçtikçe iyice bitkin olmaya başladı. artık adım dahi atamıyor, kafasını bile kaldırmıyordu yere düşüyor, düşünce kalkmak için çabalıyordu.
lan kalkamıyordu artık be. yan yattı sonra olduğu yere. açtım kafesi aldım elime.
ölüyordu çapkınım.

pıt pıt atan kalbi o kadar yavaşlamıştı ki, avucumun içinde can çekişiyordu. şöyle bir göz göze geldim, görünce ağlamaya başladım, çocuk gibi ağlıyordum, baktı bana çapkın, baktı ve gözleri kapanıp kafası aşağıya düştü. o kadar yorgundu ki, artık avucumun içinde atan o küçücük kalbini hissedemedim. sanki ben düştüm uçurumdan.
öldü.
öldü yaramazım.

görsel

mahsus fotoğraflarını çektim ki arada bir bakıp bakıp içeyim. arada bir bu yazıyı okuyup okuyup yad edeyim.

görsel

kolay değil be abi, seni karşılıksız seveni bulmak bu dünyada kolay değil, bunu anca hayvanlar yapabiliyor. sen onlara iyi davran daha da bir şey istemiyorlar. tek dertleri onları sevmen.

görsel

sen onları sev, onlar zaten seni seviyor ama sen tutup da insan olarak birine aşık ol, onu canından dahi çok sev, onun için öl, o seni muhakkak terk ediyor. hemi böyle usul usul değil, ansızın çekip gidiyor.

ama hayvanlar öyle değil işte abi, sen ölsen bile onlar mezarının başında uluyor. sen yeter ki sev, onlar asla sana ihanet etmiyor.

görsel

**

şimdi sokuyorum kapıya anahtarı, çeviriyorum, içerden ses yok.

konuş be tipini siktimin, şişir beynimi.

görsel

kalk, yine sev beni.
güncel Önemli Başlıklar